Adı konmuş bazı tuhaf psikolojik hastalıklar vardır. Bunlardan biri de bibliyomani. Türkçede 'kitap satın alıp okumama hastalığı' anlamına gelen 'bibliyomani' kavramını dünyaya kazandıran Japonlardır aslında. Japoncada tsundoku kelimesinin karşılığı olarak kullanılan bu hastalıkta insanlar okumadığı hale sürekli kitap biriktiriyor. Tsundoku sözcüğü 'bir şeyleri daha sonrası için istifleyip hazır hâle getirip oradan ayrılmak' anlamına gelen 'tsunde-oku' ve 'kitap okumak' anlamına gelen 'dokusho' kelimesinin birleşiminden oluşuyor. Bu bağımlılığa sahip kişiler, kitapları 'bir gün okumak' niyetiyle alıyorlar ancak bunu hayata geçiremiyorlar. Kitap okuma isteklerini ise yine gidip yeni kitaplar alarak bastırıyorlar. Klasik koleksiyon yapmaktan temel farkı ise, tsundoku bağımlılığına sahip kişilerin temelde 'biriktirme' amacı gütmemeleri. Umberto Eco'ya göre, elindekileri okumadığı halde yeni kitaplar almaktan vazgeçmeyen okur, aldığı kitapları kısa bir süre sonra 'okumuşluk' duygusuyla muhafaza eder. Bu muhafazanın koleksiyonerlikle bir alakası yoktur, çünkü disipline değil yanılsamaya dayalı bir muhafazadır söz konusu olan. Kişi kitapları okumadığını biliyor olsa da fiziksel olarak kitaba sahip olmasından kaynaklı olarak zihin onu okunmuşluk duygusuna aktarır. Bu tehlikeli durum yüzünden kişiyi hem kitap okumaktan alıkoyar hem de sonu gelmez bir şekilde kitap almaya sevk eder. Bu durum sürekli tatlı yiyenlerin bir süre sonra kan şekeri düştüğü için tekrardan tatlı yeme ihtiyacıyla karşılaşmasına benzer. Bu durumda kişi eğer kendini dizginleyemezse durum tehlikeli bir noktaya varır. Tsundokuya neden olan etmenlerden birisi de kişilerin günlük hayatta kitap okumaya vakit ayıramaması. Özellikle sosyal medya araçlarının sık kullanımı bu bağımlılığı daha da artırıyor. Asla kitapları istiflediklerini düşünmezler. Günün birinde aldıkları kitapları mutlaka okuyacaklarını düşünürler. Satın aldıkları kitaplarla kitaplıklarının dolu olması tsundoku hastalığı olan kişileri mutlu eder. Yeni alınmış kitap kokusuna bayılan bu kişiler aynı zamanda başkalarına ödünç kitap vermekten hoşlanmazlar. Fakat verirlerse de mutlaka peşine düşerler. Ara sıra kitap evlerine Kitap okuma niyetiyle kitapevlerine gitseler bile kendilerini kitap alışverişi yaparken bulan bibliyomanların mutlaka okunması gereken kitaplar listesinde yer alan kitapların çoğu ellerinde vardır. Kitap fuarları bibliyomanların en iyi hissettiğiniz yerlerdir. Fuar başlangıcından son gününe kadar gitse bile asla yetmez. Flaubert, 16 yaşındayken gerçek bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı bu ilk yapıtı Bibliomania'da belki de kitap hastalıklarından en fenasını kaleme alır. Barselona'da kitapçılık yapan Giacomo, sadece kitaplarıyla meşgul olmak isteyen, insanları görmekten huzursuzluk duyan bir bibliyomandır. 'Bu adamın sahaflar ve eskiciler haricindeki kimselerle konuşmuşluğu yoktu. Ketum olduğu kadar hayalperest, nemrut olduğu kadar mahzun bir adamdı; tek bir düşüncesi, tek bir sevdası, tek bir tutkusu vardı: Kitaplar.' Her zaman kapalı hücresinde yaşayan Giacomo nadiren de olsa kitap müzayedelerinde görülür. Ketum, hayalperest ve karamsar olan bu adam sadece el yazmalarına dokunurken mutludur. 'Körün ışığı sevdiği gibi bilimi seviyordu. Yo! Sevdiği bilim değildi, onun seklini ve ifadesini seviyordu; bir kitabı, kitap olduğu için seviyordu. Kokusunu, şeklini, başlığını seviyordu.' Unutmayın kitaplar dolusu bilgi biriktirmek, bilmek manasına gelmez. Karl Lagerfeld'in dediği gibi, 'Satın aldığınız her kitapla birlikte onu okuyacak zamanı da satın almalısınız!'