"Çocuk eğitimi “çocuk oyuncağı” değildir!" Eski Yunan’dan İslam’a çocuk eğitimi
Çocuk eğitimi, çağlar boyunca tartışılan ve üzerine eğinilen bir mevzudur. "Ağaç yaş iken eğilir" sözünü düstur edinen insanoğlu, eski çağlarda sanıldığının aksine çocuk eğitimi konusuna ilkel yöntemlerle yaklaşmamıştır. Peki, Asurlular, Eski Mısır Medeniyeti, Hitit, Sümer, Eski Yunan ve İslam'da çocuk eğitimi konusunda neler yapıldığına dair tarihte bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?
Giriş Tarihi: 19.01.2020
10:47
Güncelleme Tarihi: 19.01.2020
11:45
Eski Yunan’da çocuk eğitimi
Zeynep Erkut, Serap Balcı ve Suzan Yıldız'ın yazdığı Tarihsel Süreç İçerisinde Çocuk makalesinde geçtiği üzere, Eski Yunan düşünürleri zeka ve kavrayış olarak kızların erkeklere göre daha gerilerde olduğunu savunmuşlardır ki bu sebeple Yunan toplumlarında sadece erkek çocuklar eğitim alabilmiştir.
"Çocuk konusu çocuk oyuncağı değildir"
Hüsrev Hatemi, Lacivert dergisinde yayımladığı "Çocuk konusu çocuk oyuncağı değildir" başlıklı yazısında ise, alfabeye dayanan yazının, Eski Yunan dünyasına M.Ö 800 yılında gelmiş olduğunu fakat okulların varlığına dair kanıtların ise M.Ö. 5. yüzyıla ait olduğunu söylemiştir. Ayrıca Atina'da çocuklara aritmetik, okuma-yazma öğretilirken, Sparta'da beden eğitimi ve savaşçılık ön plandayken bu eğitimlerin yanında Eski Yunan müzik eğitimine de önem verildiğini belirtmiştir.
Eski Yunan'da okula başlama yaşı yedidir. İlkokul öğretmenlerin adı "grammatis", çocukları okula götürüp getirenler ise "pedagogos" olarak adlandırılmışytır. M.Ö. 4. yüzyılda ise temel eğitim bittikten sonra "lykeion" olarak adlandırılan lise eğitimi ortaya çıkmıştır.
Çocukluk İslamiyet'te de geniş ve ayrıntılı olarak ele alınan konulardan biriydi. Müslüman inancının kaynaklarını oluşturan ayet ve hadislerde, çocukluğun yetişkinlikten farklı ve özel bir 'biyolojik' evre olduğunu, yetişkinliğe ancak belli bir hazırlıkla ulaşıldığını, çocuğun yetiştirilmesindeki esas sorumluluğun yetişkine verildiğini gösteren ifadeler yer almıştır.
İslam dininden önce Araplarda okuma yazma ve edebiyat eğitimi vardı. Fakat İran'ın eğitim sistemi Araplardan önce yerleşmiş olduğundan İran'ın fethinden sonra eğitim okullara taşınmış oldu.
Sadi'nin Gülistan eserinde anlattığı hatıralarda, 13. Yüzyıl İran'ında çocukların devam ettiği okullardan bahsedilmiştir.
Türkler ise İslamiyet'i kabul ettikten sonra Araplarla etkileşime geçmeye başlamıştır. Özellikle Karahanlı Devleti (840-1212) hükümdarı Satuk Buğra Han (903-962) ile Türklerin topluluklar halinde Müslüman oldukları görülmektedir. Karahanlılar dönemi, Türk kültür ve sanat tarihi bakımından da çok önemlidir. Bu dönemde; camiler, medreseler, köprüler, türbeler ve kervansaraylar gibi, birçok yapılar inşâ edilmiştir. Buhara, Taşkent, Rey, Isfahan ve Semerkant gibi, şehirler başta olmak üzere birçok Türk şehri, dinî ilimlerin öğreniminin yapıldığı merkezler haline gelmiştir. X. ve XI. yüzyılda Maveraünnehir ilmî çevresi oluşmuştur.
Selçuklularda çocuk eğitimi
Selçuklularda temel eğitim din konusu dışında Avrupa'ya çok yakındır. Ancak 15. Yüzyılda başlayan Rönesans, İslam dünyası ile Avrupa'nın eğitim ve bilimini yine çok mesafeli duruma getirmiştir.
Selçuklularda çocuğun aile içindeki eğitiminde de kız çocuğu anneye yakın ve onu örnek alan, oğlan da babaya yakın ve onu örnek alan bir eğitim öğretim sürecinden geçmiştir.
İlk Selçuklu medreseleri 1040 yılında Nişabur'da Tuğrul Bey tarafından kurulmuştur. Alparslan döneminde 1067'de Bağdat'ta Nizamiye medreseleri adıyla önemli eğitim öğretim kurumları açılmıştır. Alparslan'dan sonra Sultan Melikşah ve Başvezir Nizamülmülk'ün ilgi ve çabaları ile Bağdat, Musul, Basra, Nişabur, Belh, Herat, Isfahan, Merv, Amul, Rey ve Tûs gibi, önemli kentlere yaygın bir biçimde Selçuklu Medreseleri açılmıştır.