Yılın öğretmeninden sarsıcı altı ders
1991 yılında New York'ta "Yılın Öğretmeni" seçilen John Taylor Gatto, Amerika'daki öğretim sistemine ciddi eleştirilerde bulunan bir yazı kaleme alır. Bunun ardından okul sistemlerindeki anlayış onu mesleğinden vazgeçmesine sebep olur. The Six-Lesson Schoolteacher " Öğretmenin Verdiği Altı Ders" başlıklı makalesiyle okul, öğretmen ve öğrenci kavramları hakkında herkesi bir kez daha düşünmeye zorlar. İşte, birçoğumuzun almak zorunda kaldığı o altı ders…
Giriş Tarihi: 26.06.2019
19:01
Güncelleme Tarihi: 26.06.2019
19:34
Öğrencilerime her gün "ev ödevi" veririm ki böylece okuldaki gözetimin evi de kapsamasını sağlarım. Eğer ev ödevi verilmezse öğrenciler zamanlarını otorite dışı olarak belki annesinden belki babasından, belki de komşu çevredeki akıllı bir adamın çıraklığından bir şeyler öğrenmeye harcayabilir. Eğitim sistemi bunu istemez. Öğrenci otorite dışında birisiyle zaman harcamamalıdır.
Sürekli gözetim dersi, aslında "hiç kimseye güvenilemeyeceği" dersidir. Öğrenci kendisine bile güvenmemelidir. O yüzden özel alan, mahremiyet ve kendisi için özel vakit planlamamalıdır öğrenci. Aslında gözetim, bazı önemli düşünürlerin onay verdiği antik zamanlardan kalma bir baskı türüdür. Meselâ Institutes'da Kalvin'in, Republic'te Plato'nun Hobbes'un, Comte'un, Francis Bacon'ın emrettiği bir şeydi gözetim. Tüm bu "çocuksuz adamlar," aynı şeyi keşfetmişlerdi: Bir toplumu merkezî kontrol altında tutmak istiyorsanız, çocukları çok yakından izlemelisiniz.
Mevcut okulların en büyük başarısı şu ki benim en kaliteli öğretmen arkadaşlarım arasında, hatta tanıdığım en iyi aileler arasında bile çocukların başka türlü eğitilebileceğine dair düşünceye sahip olanların sayısı son derece azdır. Oysa belki bir yüzyıl öncesinde durum çok daha başkaydı: İnsanlar yine disiplinliydiler, ama aynı zamanda özgürdüler; sosyal sınıflar arasında bu kadar keskin bölünmeler yoktu; insanlar kendilerinden daha emin, icat yeteneği yüksek ve en önemlisi pek çok şeyi bağımsız olarak kendileri düşünüp kendileri yapabiliyordu. Hayatın ferdî kısmı ve ferdî tercihler bir şekilde yaşama imkânı buluyordu.
Okullar bazı şeyleri çok abartıyorlar. Bir çocuğun temel okuma yazma ve matematik yeteneklerini kazanması için elli saatlik bir ders programı yeterlidir aslında. Ondan sonrasını çocuklar kendi kendilerine de öğrenebilirler. Okulda geçen on iki yıl, çocuğun yeteneklerinin geliştirilmesi amacı öne sürülse de, çoğunlukla etkisiz geçirilen bir süredir.
"Toplum hayatı içinde bütünüyle aktif bir rol almadan bütün bir insan olmayı başaramazsın" diyordu Aristo. Ve kesinlikle haklıydı. Etrafınıza ya da aynaya bir bakın; görünen manzara bu değil mi?
Yazarın gerçek meselesi ne?
Yazarın asıl anlatmak istediği mesele eğitime karşı gelmesi değil zorunlu eğitime karşı eleştirilerini dile getirmesidir. Çünkü ona göre gerçek gayesi öğrenmek değil, "başarı " olan okulların, öğrencilerin kendileri adına bir şeyler öğrenme arzusunu söndürdüğünü, düşünme melekelerini bunun yanı sıra kendi başlarına kalabilme becerilerini ellerinden aldığını ve çivi çakamayan, yumurta pişiremeyen, can sıkıntısına çözüm bulamayan, topluma değer katamayan gerçek dünyadan uzaklaşmış insanlar ortaya çıkardığını ifade eder.