Dünyanın ilk ve en eski ordu bandosu
Savaşın yüz yüze yapıldığı dönemde bir ordu bölüğü var ki ellerinde silah değil müzik aletleri var. Dünyanın ilk ve en eski ordu bandosu. Düşman, ordudan önce onların sesiyle irkiliyor. Develerin üstünde taşıdıkları devasa enstrümanlarıyla savaşa en önde dahil olurken, savaş bitiminde en son onlar geri çekiliyorlar. Günümüzde bile seslerini duyduğumuzda gururumuzu okşayan Mehter nasıl kuruldu, içeriğinde neler barındırıyordu ve geleneği nasıldı? Sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 17.12.2018
17:38
Güncelleme Tarihi: 06.12.2019
15:00
ARAP ASKERLERİ BAŞKA KAVİMLERDEN ÖĞRENDİ
Cahiliye devri Arapları askerlerini coşturmak için savaşlarda def çalarak kahramanlık şiirleri okuyan muganniyelerden faydalanmışlardı; Bedir ve Uhud gazvelerinde de bu uygulama sürdürülmüştü. Araplar savaşlarda musiki icrasını başka kavimlerden öğrenmişler ve alem (sancak) dışındaki hükümranlık alametlerinin başında yer alan askeri bandoyu Abbasiler zamanında muhtemelen Bizans'tan veya daha kuvvetli bir ihtimalle İran'dan almışlardır. İbn Haldun, oluşturulan musiki heyetlerinin zaman içinde gelişip yaygınlaşarak Endülüs'e ulaştığını ve saz sayılarının artıp çeşitlendiğini belirtir.
ESKİ MEDENİYETLERDEKİ ÇALGILAR
Kutadgu Bilig ve Divanü Lugâti't-Türk gibi eserlerle Firdevsi ve Nizami-i Gencevi gibi şairlerin şiirlerinden anlaşıldığına göre 9'uncu yüzyılda Orta Asya, Hindistan ve Ortadoğu'da yaşayan Türk toplulukları arasında tanınan küvrüg (kös), tabi (davul), borguy (boru), nay-i Türki (zurna), çeng (zil) gibi sazlar, bazı küçük farklılıklarla Yemen'den Sudan'a, Hindistan'dan Endülüs'e kadar İslam dünyasının hemen her bölgesinde kullanıldı. Bu sazlar, eski askeri mızıka takımlarının günümüzdeki tek örneği sayılabilecek Türk mehter takımlarında kullanılan kös, davul, nakkare, zurna, boru, zil ve çevgânla hemen hemen aynıdır.
TUĞRUL BEY İLE BAŞLAYAN GELENEK
Tuğrul Bey, halifeden günde beş vakit nevbet vurdurma iznini aldıktan sonra tablhâne takımını daha teşkilatlı hale getirmiş ve büyük devletlerde nevbetlerin ezan vakitlerinde vurulması âdeti onun zamanında yaygınlaşmaya başlamıştı. Alparslan dönemi Selçuklu saray teşkilatı hakkındaki bilgilerde sultanın nevbet vurulması konusunda titiz davrandığı, ayrıca mûtat nevbetlerden başka her istediğinde de gönül rahatlatıcı, iç açıcı müzik (nevbet-i şâdîyanî, nakkâre-i şâdmânî) çaldırdığını belirtilir. Büyük Selçuklulardaki bu teşkilat, daha sonra Anadolu Selçuklularına, onlardan da Osmanlılara geçti.
İLK CİDDİ GELİŞME FATİH DÖNEMİNDE
Osmanlı mehterhâne teşkilatının kuruluşu hakkında kesin bilgi yoktur. Bunun, Anadolu Selçuklu sultanının Osman Gazi'ye hakimiyet sembolü olarak tabi ve alem göndermesiyle başlatıldığı yaygın bir rivayet olmakla beraber vesikalarla belgelenememiştir.
Bu teşkilatta ilk ciddi gelişmenin Fatih Sultan Mehmed döneminde gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Fetihten sonra Demirkapı'daki nevbethâneyi Fatih kurdurmuş, ayrıca bir fermanla Eyüp, Kasımpaşa, Galata, Tophane, Beşiktaş, Rumelihisarı, Yeniköy, Rumeliyenihisarı, Kavakyenihisarı, Beykoz, Anadoluhisarı, Üsküdar ve Yedikule'de seher vaktiyle öğle ve yatsı namazlarından sonra günde üç nevbet çalınmasını emretmişti. Kanuni Sultan Süleyman zamanında toprakların genişlemesiyle birlikte devlet teşkilatı da buna paralel olarak değiştiğinden vezir ve paşaların mehter kullanımına dair yeni düzenlemeler yapılmıştı.
MEHTER TAKIMININ BÜYÜKLÜĞÜ “KAT” İLE İFADE EDİLİR
Mehter takımında mevcut her sazın adedine "kat" adı verilir ve takımın büyüklüğü katlarla ifade edilirdi. Önceleri dokuzar adet davul, zurna, nakkare, boru, zil ve çevgândan meydana gelen ve padişaha ait olan en büyük takıma "dokuz kat mehter" deniliyordu.
17'nci yüzyılda bu mehterhâne 12 kata çıkarıldı. Savaş sırasında yirmi dört kat oluyordu. Dokuz katlı mehter, sadrazamla üç tuğlu paşalara tahsis edildi. En küçük mehterhâneler ise bir tuğlu paşalara verilen üç katlı olanlardı.