Prof. Uğur Derman'dan hat sanatına dair bilgiler
Fikriyat'ın kıymetli yazarlarından, hat ve ebru sanatçısı Prof. Uğur Derman, "100 Yüze İmza ve Söyleşi" adlı etkinlikte , hat sanatının Batı'dan hiçbir şey almadan daima yükseldiğinden ve 1960'ların sonlarında gelenekli sanatlara yönelen neslin, daha sonra birçok öğrenci yetiştirdiğinden bahsetti. Prof. Uğur Derman'ın, hat sanatı hakkında verdiği bilgileri ve bir hattatın nasıl yetiştiğine dair detayları derledik.
Giriş Tarihi: 18.01.2020
14:46
Güncelleme Tarihi: 17.12.2021
11:48
Tuğra ve methiyelerin kaldırılması konusunda 1927'de kanun çıkarıldığını ve 1928'de harf değişikliğine gidildiğini hatırlatan Derman, "Rahmetli üstadım Necmeddin Okyay , 1930'lu yıllar için 'Hattatız demeye korktuğumuz yıllar.' derdi. Öyle ki o dönemde yazıyla meşguliyeti görülen karakola götürülüyor, hakkında dava açılıyor." diyen Uğur Derman, 1960'ların sonlarında gelenekli sanatlara yönelen neslin daha sonra birçok öğrenci yetiştirdiğini belirterek, "Yeni nesilden ortaya çok güzel isimler çıktı. İşin hoş tarafı, Osmanlı devrinde çok iyi yetişmiş üstatlar bu işin maddi tarafından gelir bekleyemeden gitmişler. Şimdikiler, yoğunluktan 3 ay sonra verebilirim diyor. Onun için gelenekli sanatlar *'basübadelmevt'e kavuşmuştur diyebiliriz." şeklinde açıklama yaptı.
Basübadelmevt: Ölümden sonra dirilme.
Uğur Derman'ın kaleminden Necmeddin Okyay
"Müstesna yaradılışıyla, Necmeddin Okyay birçok hüneri nefsinde topladığı için "hezârfen" lakabıyla anılmıştır. Onun ebru hocası Edhem Efendi de aynı lakabla yâd edilir. Necmeddin Efendi, ebced hesâbıyla târih düşürmekte de pek mahirdi. Arûz öğrenmediği hâlde, yazdıklarının vezni yerinde olur, bu da çevresindeki arûz bilenleri şaşırtırdı.
Böylesine dolu dolu yetişmiş olan Okyay üstâdımızın sâmimiyet ve tevâzu içinde ara sıra tekrarladığı şu sözünü de hiç unutamam: "Evlâdım, zamânın en iyi hocalarından ders gördüm ammâ, kendim bir şey olamadım!" Oysa kendileri, yukarda isimleri sıralanan üstâdların dürülüp bükülüp bir bedende toplanmış hâli gibiydi..."
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Derman, hat başta olmak üzere gelenekli sanatların 1928'de duraklama dönemine girdiğini ifade ederek, "Başta mimari olmak üzere sair gelenekli sanatlarımızın Batı tesiriyle çökmesi, şahsiyetini kaybetmesine karşı, hat sanatının tarihinde hiçbir surette düz gitme dahi yoktur, daima yükselerek en iyi halini almıştır. Düşünün klasik manada son mimari, Üsküdar Valide Camisi'dir . Ondan sonra Batı tesiri kendisini gösteriyor. Yalnız o değil, musikide, minyatürün resme dönüşünde, tezyinatta , tezhipte Batı etkisi fazlasıyla görülüyor. Ama hattın Batı'dan alacağı bir şey olmadığı için o kendi istiklalini ilan etmiş, hiç gerilemeden yükselmiştir." dedi.
Uğur Derman’dan hat eğitiminin tarihi
Uğur Derman, hat eğitiminin tarihinden de bahsederek , şunları kaydetti:
"Babıali'de açılmış, önce Medresetü'l-Hattatin , sonra Hattat Mektebi ve daha sonra Şark Tezyini Sanatlar Mektebi adıyla anılan, 1915'den beri çok başarılı bir şekilde çalışan bir mektep var. Bu mektebin 1936'da Güzel Sanatlar Akademisi'ne Türk Tezyini Sanatlar Şubesi olarak bağlanması gündeme geliyor. O zaman Akademi hocalarının arasında hat sanatının zevkine varan kişiler var.
'Biz bunu Ankara'ya duyursak da burada hattın öğrenilmesine zemin olsa.' diyorlar. Çünkü eski mektepteki hat, 1928'de harf inkılabıyla kaldırılıyor. İstanbul Mebusu Salah Cimcoz, Mustafa Kemal Paşa'ya, 'Paşam, benim nazarımda hat öyle bir sanattır ki bir Rafael tablosuyla Rakım'ın celi sülüs besmelesini koysanız ben Rakım'ınkini tercih ederim. Üstelik bu sanatın Batı'da mukabili olmadığı için yarın öbür gün tamir gerektiğinde Avrupa'dan bir üstat da getiremeyiz.' diyor.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, okunması değil, sadece yazılmasına müsaade ederek Akademi'de bu yolun açılması sağlanıyor. Fakat o açılan şubeye yeni nesilden hiç meraklı çıkmıyor. Zaten Akademi camiasında da istemeyenler var. Bu şekilde, bu hat ve tezhip Akademi'de olmasına rağmen kâfi talebe bulamamaktan layıkıyla işlemiyor."
Gelenekli sanatlar eğitimi veren hocalar yaş nedeniyle emekli olduktan sonra yerine yenilerinin alınmadığını aktaran Derman, diğer hocaların da öğrencileri farklı bölümlere teşvik ettiğini dile getirdi.
Uğur Derman'ın Fikriyat'ta yer alan tüm yazılarını okumak için tıklayın.
1928 ile 1968 arasındaki kopuk devre
Gelenekli sanatlarda 1928 ile 1968 arasında kopuk bir devre oluştuğunu anlatan Derman, yeni yetişen sanatçıların o zamanki açığı kapamakla meşgul olduğunu belirtti.
Derman, daha sonra bu sanatlara meraklı bir neslin ortaya çıktığına işaret ederek, "Bunların içinde bugün yaşlı sınıfına giren ve yeni öğrenciler yetiştiren Hasan Çelebi, Hüseyin Öksüz, Hüseyin Kutlu gibi -daha birçok isim sayılabilir unuttuklarım gücenmesin- sanatçılar Osmanlı devrinden kalan son hattat Hamit (Aytaç) Beye gidiyor. Hattat Halim Efendi'nin 1964'te vefatından sonra herkes Hamit Beye yöneliyor. O da elinden geldiğince yetiştirmeye çalışıyor ve bu yeni nesil bunu iş ediniyor. Hemen arkasından tezhibe merak arttı. Tezhipte de Süheyl Ünver, Muhsin Demironat gibi bu işi çok iyi olan kimseler yardımcı olunca yeni nesilden ortaya çok güzel isimler çıktı. İşin hoş tarafı, Osmanlı devrinde çok iyi yetişmiş üstatlar bu işin maddi tarafından gelir bekleyemeden gitmişler. Şimdikiler, yoğunluktan 3 ay sonra verebilirim diyor. Onun için gelenekli sanatlar 'basübadelmevt'e kavuşmuştur diyebiliriz." ifadelerini kullandı.