Prof. Uğur Derman'dan hat sanatına dair bilgiler
Fikriyat'ın kıymetli yazarlarından, hat ve ebru sanatçısı Prof. Uğur Derman, "100 Yüze İmza ve Söyleşi" adlı etkinlikte , hat sanatının Batı'dan hiçbir şey almadan daima yükseldiğinden ve 1960'ların sonlarında gelenekli sanatlara yönelen neslin, daha sonra birçok öğrenci yetiştirdiğinden bahsetti. Prof. Uğur Derman'ın, hat sanatı hakkında verdiği bilgileri ve bir hattatın nasıl yetiştiğine dair detayları derledik.
Giriş Tarihi: 18.01.2020
14:46
Güncelleme Tarihi: 17.12.2021
11:48
Uğur Derman’dan hat eğitiminin tarihi
Uğur Derman, hat eğitiminin tarihinden de bahsederek , şunları kaydetti:
"Babıali'de açılmış, önce Medresetü'l-Hattatin , sonra Hattat Mektebi ve daha sonra Şark Tezyini Sanatlar Mektebi adıyla anılan, 1915'den beri çok başarılı bir şekilde çalışan bir mektep var. Bu mektebin 1936'da Güzel Sanatlar Akademisi'ne Türk Tezyini Sanatlar Şubesi olarak bağlanması gündeme geliyor. O zaman Akademi hocalarının arasında hat sanatının zevkine varan kişiler var.
'Biz bunu Ankara'ya duyursak da burada hattın öğrenilmesine zemin olsa.' diyorlar. Çünkü eski mektepteki hat, 1928'de harf inkılabıyla kaldırılıyor. İstanbul Mebusu Salah Cimcoz, Mustafa Kemal Paşa'ya, 'Paşam, benim nazarımda hat öyle bir sanattır ki bir Rafael tablosuyla Rakım'ın celi sülüs besmelesini koysanız ben Rakım'ınkini tercih ederim. Üstelik bu sanatın Batı'da mukabili olmadığı için yarın öbür gün tamir gerektiğinde Avrupa'dan bir üstat da getiremeyiz.' diyor.
Bunun üzerine Mustafa Kemal, okunması değil, sadece yazılmasına müsaade ederek Akademi'de bu yolun açılması sağlanıyor. Fakat o açılan şubeye yeni nesilden hiç meraklı çıkmıyor. Zaten Akademi camiasında da istemeyenler var. Bu şekilde, bu hat ve tezhip Akademi'de olmasına rağmen kâfi talebe bulamamaktan layıkıyla işlemiyor."
Gelenekli sanatlar eğitimi veren hocalar yaş nedeniyle emekli olduktan sonra yerine yenilerinin alınmadığını aktaran Derman, diğer hocaların da öğrencileri farklı bölümlere teşvik ettiğini dile getirdi.
Uğur Derman'ın Fikriyat'ta yer alan tüm yazılarını okumak için tıklayın.
1928 ile 1968 arasındaki kopuk devre
Gelenekli sanatlarda 1928 ile 1968 arasında kopuk bir devre oluştuğunu anlatan Derman, yeni yetişen sanatçıların o zamanki açığı kapamakla meşgul olduğunu belirtti.
Derman, daha sonra bu sanatlara meraklı bir neslin ortaya çıktığına işaret ederek, "Bunların içinde bugün yaşlı sınıfına giren ve yeni öğrenciler yetiştiren Hasan Çelebi, Hüseyin Öksüz, Hüseyin Kutlu gibi -daha birçok isim sayılabilir unuttuklarım gücenmesin- sanatçılar Osmanlı devrinden kalan son hattat Hamit (Aytaç) Beye gidiyor. Hattat Halim Efendi'nin 1964'te vefatından sonra herkes Hamit Beye yöneliyor. O da elinden geldiğince yetiştirmeye çalışıyor ve bu yeni nesil bunu iş ediniyor. Hemen arkasından tezhibe merak arttı. Tezhipte de Süheyl Ünver, Muhsin Demironat gibi bu işi çok iyi olan kimseler yardımcı olunca yeni nesilden ortaya çok güzel isimler çıktı. İşin hoş tarafı, Osmanlı devrinde çok iyi yetişmiş üstatlar bu işin maddi tarafından gelir bekleyemeden gitmişler. Şimdikiler, yoğunluktan 3 ay sonra verebilirim diyor. Onun için gelenekli sanatlar 'basübadelmevt'e kavuşmuştur diyebiliriz." ifadelerini kullandı.
Derman, seri halinde kaleme aldığı "Ömrümün Bereketi" eserinden bahsederek, birinci kitapta 50, ikinci kitapta ise 36 makale yayınladığını ifade etti. Üçüncü kitapta daha uzun 25 makaleye yer verdiği bilgisini veren Derman, şöyle konuştu:
"Daha ziyade kongrede, seminerde sunulmuş, ilmi ağırlığı daha fazla olan maddeler ele alındı. Mesela Osmanlı çağında hatta ve hattatlara dair araştırmalar benim bir buçuk seneme mal oldu. Bu kadar sürede 600 sayfa olmalıydı ama 60 sayfa oldu. Çünkü özünü almak mecburiyetindeyiz, kitabı aynen aktaracak değiliz. Daha önce ele alınmamış, akademik tarafı ağır basan mevzular ele alındı."
Kitabı incelemek ve satın almak için tıklayın.
Uğur Derman, hocası Necmeddin Okyay üzerine yazmaya başladığı kitabını da yarıladığını ve gelecek seneye bitirmeyi planladığını sözlerine ekledi.
Bir hattat nasıl yetişir?
"Hüsn-i hat tahsiline -eğer ayrı hocası varsa- mahalle mektebinden îtibâren başlanır ve çocuğun kābiliyeti yoklanırdı. Küçük yaşlarda güzel yazı ile uğraşmak, o zamanlar ayrıca resim dersi verilmediğinden, göze intizam ve güzellik terbiyesini verdiği gibi, istidadı bulunanların ilerde şevkle bu san'ata eğilmelerine vesile olurdu." Böyle anlatıyor Uğur Derman, bir hattatın nasıl yetiştirilmesi gerektiğini ve şöyle devam ediyor:
" Yazı öğrenmek için bir hocaya başvurulunca, hocanın, talebesine çalışmasında örnek olmak üzere yazdığı satıra meşk, buna bağlı olarak yazı öğrenmeğe meşk almak, öğretmeğe de meşk vermek veya meşk etmek denir.