Arama

Ayçin Kantoğlu: Gazze’deki çocuklar uyuyan kalpleri uyandırıyor

Biliyorsunuz iki aydır büyük bir acı içerisinde yaşıyoruz. Yaptığımız hiçbir şey içimize sinmiyor. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz; dua ediyoruz, ağlıyoruz, konuşuyoruz, boykot ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde çok güzel bir ses duyduk. "Gazze'den başka herkesin, her yerin işgal altında" olduğunu söylüyordu bize. O sesin sahibi Ayçin Kantoğlu ile Gazze'ye, insanlığa, vicdana dair güzel bir sohbet ettik.

  • 12
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Ben Gazze'de şehit edilen o mübarek insanların, bir tohum olup adeta bir ölüp bin dirileceğine inanıyorum
Ayçin Kantoğlu: Ben Gazze’de şehit edilen o mübarek insanların, bir tohum olup adeta bir ölüp bin dirileceğine inanıyorum

Biraz önce söylediğiniz gibi Batı'da İslam'ı araştırmaya başlayan bir kesim var. Aynı zamanda Batı'da İslamofobi diye de bir gerçek var. Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?

İslamofobi, İsrail'in işine yarayan bir argüman. Batılı insanın kendine bu yıkılan düzenden sonra bir alternatif arayışı da elbette İslam cephesine artı yazılacak bir durum. Ben inanıyorum, Gazze'de şehit edilen o mübarek insanların, şehitlerin, çocukların, mücahitlerin, kadınların, yaşlıların bir tohum olup adeta bir ölüp bin dirileceğine ve bütün dünyaya saçıldıklarını görebiliyorum. Bu çok fevkalade bir sürece işaret ediyor. Çünkü Gazze'de insanlar bir din tebliğ etmek telaşında değiller, tabiatıyla da değiller. Orada bir can pazarı kurulmuş durumda ve mevcudiyetlerini sürdürmek, zalime boyun eğmemek, hürriyetlerini kazanmak gibi onların önceledikleri meseleler var ama bunu yaparken sergiledikleri tavır o kadar etkileyici ki oradaki vakaret, metanet, çelik gibi bir iman, kesintisiz bir hamdetme hali. Bunu gözlemleyenler bakımından fevkalade etkileyici. Bu kitabı tarif etmekle, tefsir etmekle, dini tebliğ etmekle ulaşılabilir bir nokta değil. Bizatihi buna tanık olmakla alakalı. Yani peygamberleri görenlerle sonradan onu dinleyenler arasındaki fark gibi düşünün. Şu anda insanlar İslam'ı birebir görüyorlar ve hiçbir harfe dökülmeyen bir anlatıyla görüyorlar. Tıpkı çocukların kendi hikayelerini yine hiçbir lisan olmadan anlatmaları gibi. O çocuklar konuşuyor ama bir lisanları yok. Dünyada farklı farklı lisanlar var ve onların hiçbirine vakıf değiller ama bir şey anlatıyorlar. Bu öyle bir kuvvetli bir hal ki İsrail ve yandaşları, destekçileri her türlü imkanlarını kullanmalarına rağmen bu anlatıyı durduramıyor. Bu fevkalade bir haldir. Önüne geçilebilir bir hal değildir. Bu dünyada da bunun önüne geçebilecek bir güç bana sorarsanız yoktur.

  • 13
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Bu kanlı el, bizim kursağımıza kadar girmiş durumdadır
Ayçin Kantoğlu: Bu kanlı el, bizim kursağımıza kadar girmiş durumdadır

Boykot meselesine kapsamlı olarak giriş yapmak istiyoruz. Biliyorsunuz ki çok güzel bir boykot süreci geçiriyoruz fakat fikri bir boykot, bilinçli olarak bir boykot nasıl gerçekleştirebiliriz? Sonuçta Batı kendini demokrat olarak gösteriyor ama demokrat davranmıyor. Fikri olarak da onlardan besleniyoruz; psikolojisinden besleniyoruz, İnsan hakları Beyannamesi'nden yararlanıyoruz. Bu minvalde şunu sormak istiyorum; bilinçli olarak, fikri olarak boykot nasıl yapabiliriz, neler yapabiliriz?

Ben bunu konuşmada da söyledim, çok dikkat çekici bulundu. Ama geçerli bir tavsiye; anam babam usulü, dedim. Kör makası sandığınızdan çıkarıp kendi hayatınıza bir bakıp... Çünkü bu kanlı el bizim kursağımıza kadar girmiş durumdadır. Kullandığımız her malzemede bunların izleri var. Tabii hangi firma ne kadar destek veriyor derseniz o ayrı bir çalışma konusu ama dünyanın neresinde olursanız olun bazı markalar, bu fikri atın, bu ideolojinin emperyalizmin adeta dünyadaki bayrağı şekline dönüşmüştür. Onları protesto ederek başlamakta hiçbir sakınca görmüyorum. Onları boykot etmek zaten yani bu olay olmasa bile sadece sağlık bakımından meseleyi ele alsanız bile yani birtakım melanet şerbetlerini hayatınıza sokmamak hususunda bir kararlılık gösterebilirsiniz, bu meşrudur. Sağlık bakımından gerekçeleri de herkesçe kabul edilebilir ama böyle bir durumda bu bir mecburiyettir, bir zorunluluktur. Yani o çocuklar orada aç ve susuzlar, öyle ölüyorlar. Şimdi onlar su bulamazken bir kimsenin bir takım keyfi unsurlardan vazgeçemiyor oluşu açıklanabilir bir hal değildir. Yarın ahirette bu işlerin vebali olur. Sorulacak sorulara cevap verebilecek durumda olmak lazım. "Çok büyük beklentilerin var mı?" derseniz, yani bu kurumlar artık devasa markalar haline dönüşmüşler ve dünyanın her yerinden adeta hortumlayarak insanların cebindeki parayı alıp götürüyorlar ve bunları İsrail'e destekleyecek şekilde pay ediyorlar. Vallahi "ben kuru ekmeği sirkeye banarım" bunu söylüyorum, ama gidip de bunlara bu parayı vermem. Gerekiyorsa da kuru ekmek ve sirke yerim. Yani o kararlılıkta olmak lazım. Tabiatıyla yani kullandığımız bütün malzemelerde aşağı yukarı listeler var. Şimdi genç insanlar bu konuları çok iyi kafa yoruyor.

  • 14
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Boykotta, az ya da çok burada önemli değil. Burada önemli olan haysiyetli, şahsiyetli ve bir duruş gösterebilmek
Ayçin Kantoğlu: Boykotta, az ya da çok burada önemli değil. Burada önemli olan haysiyetli, şahsiyetli ve bir duruş gösterebilmek

Evet, bu maddi kısmı. Temizlikten yiyip içtiğiniz, giydiğinize kadar her yeri sarmış durumdalar. Olabildiği ölçülerde bunlara dikkat edeceğiz. Hep birlikte bir markayı devirmek gibi bir motivasyon ile hareket etmiyoruz. Daha şuurluca bir yaşam biçimi kurmak ve insanların katline giden yolda, o taş döşeyenlerden biri olmamak gibi bir sorumluluğumuz var. Burada yapılan eylemleri hafife alanlar oluyor. Ben ondan çok haz etmiyorum. Az ya da çok burada önemli değil. Burada önemli olan haysiyetli, şahsiyetli bir duruş gösterebilmek. Bunun karşısında olduğumuzu ifade etmek. Bu sisteme, evet içine mahkûm edilmiş durumdayız ama bundan memnun değiliz, diyebilmek. Onları her alanda sıkıştırmaya çalışabilmek için bunu yapıyoruz. Bir kişinin yaptığı neye tevdi olur, etkili olur mu diye düşünebilirsiniz ama her birinin Hanzala'nın attığı birer taş kabul ederseniz belki surda gedik açarız. Dolayısıyla önemsiz değildir. Ama esas devrimsel nitelikli olan "zihnimizdeki işgali kırmaya yönelik göstereceğimiz dirençtir" ve bu ideoloji, emperyalizm, onun bizi savurduğu bu bağsız, köksüz ve başkalarıyla artık bir olma duygusunu bizden alan ne varsa ona karşı uygulayacağımız boykottur. Hakikati tanımlama gücümüzü elimizden aldılar. Burada da onu boykot edeceğiz ve hakikati biz kendi kelimelerimizle, ona yakışan şekilde hakikate yakin olarak tanımlayacağız ve başkalarının tanımlamalarını üstlenmekten onları takip etmekten onların bir parçası olmaktan kendimizi alıkoyacağız.

  • 15
  • 17

Kaynaklar konusu üzerinde biraz durmak istiyoruz. Konuşmanızda tanımlama ve anlamlandırma yetimizi kaybettiğimizden bahsediyorsunuz. Bu sebepten dolayı bize olmayan, dar gelen kavramlar etrafında dönüp duruyoruz aslında. Bu gerçekliği yenmek için ne yapabilir, hangi metinleri okuyabiliriz?

Çok teşekkür ederim bu soru için. Bu önemli bir soru. O konuşmada sizi çok etkileyen, 22 dakikada hiçbir kısmını fazla bulmadığı, genelinin, dinleyenlerin diyelim. O konuşma tabiatıyla havada duran bir konuşma değil. Dayandığı birtakım metinler, birtakım isimler var. Bunların işaret edilmesi hatta belki yapılması gereken o metinlerin birebir tekrar edilmesiydi. Metinlerin ve makalelerin ama öyle bir vakte hiçbirimiz sahip değiliz. Onların üzerine konuşmak o metnin kıymetinden azaltan bir husus. Ne olursa olsun o konuşmayla oradaki bağlamın ifadeyi örtmek ihtimali var.

Tavsiyem, beslendiğim bu kaynakları da dinleyiciye iletmek ve onları kendi fikirlerini oluşturmak üzere birebir bu metinlerle ve isimlerle baş başa bırakmaktı. En önemlilerinden biri elbette Yalçın Koç hocamızdı ve "Anadolu Mayası" adlı eseriydi. Yine Ahmet Turan Esin saydığım isimlerden birisiydi. Onun çeşitli makaleleri bu noktada temel alınmalı. Ayrıca dediğim gibi etkin kullanıyorum bir iki senelik kullanıcı olmama rağmen X platformunda. Haftalık, aylık "Odalar" açıyoruz. Oralarda seçkin konuklarımız oluyor. Bilhassa Mehmet Rahmi Aktaş hocamızla çok okumalar yapıyoruz. Yalçın Koç hocamız üzerine çok sunumlar gerçekleştirdi. Fevkalade beslenebiliyoruz eğer buralara alaka gösterirseniz, bu isimlere alaka gösterirseniz, bu konuşmanın da kodlarını içindeki lisanı, birtakım işaretleri çok daha çabuk ve layıkı veçhi ile kaynağından beslenerek beni de töhmet altında bırakmadan çözme imkanı olacaktır. Bir saymadığım isim var. Sonra bunu fark ettim. Onu da burada dile getireyim. İhsan Fazlıoğlu hocamızın insan ve nesne ilişkisi üzerine bir videosu halihazırda sanıyorum internette bulmak mümkündür. O da o konuşmada telaffuz edilmiş, dile gelmiş anlatılardan biridir. Bu isimleri fark etmek elbette birçoğunun farkındayız ama onları takip etmek başka bir şey. Onların peşine düşmek, metinlerini anlamak, dertlerini dertlenmek ve bize gösterdikleri yolu görmek gibi kendimize koyabileceğimiz hedefler olmalı. Bu bakımdan kaynaklar evet çok önemli çok teşekkür ederim bu güzel soru için.

  • 16
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Mazlumun yanında olmak hasreti bu ulusa ait bir durumdur
Ayçin Kantoğlu: Mazlumun yanında olmak hasreti bu ulusa ait bir durumdur

Son olarak tabii ki zulme uğrayanların sesi olarak Türkiye'den biraz bahsetmek istiyoruz. Ülke olarak koyduğumuz bu tavır, öncü olduğumuz bu cesaret konusunda neler söylemek istersiniz?

Kötünün iyisi mi diyeyim artık, ne diyeyim bilmiyorum. İyi olduğumuz taraflar var ama çok eksik olduğumuz taraflar da var. Dolayısıyla kendimizi böyle bir sınıflandırmaya tabi tutarken bazı şeyleri örttüğümüzü de çoğu zaman düşünürüm. Mazlumun yanında olmak hasreti bu ulusa ait bir durumdur. Yani denebilir ki bu millet dünyada yardımlaşmanın her dem, hangi ahval ve şerait içinde olursa olsun örneklerini vermiştir. Mazluma yardım etmek için kendisinin abad olmuş olmasını beklemez . Dolayısıyla bu bize ait bir özellik olmak bakımından yine burada ben ışıyacağını, ortaya çıkacağını kimliğin kimliğe dair bir unsur olması bakımından da bizim bizi yakalayacağını düşünüyorum. Ama bir başka açıdan da değerlendirdiğimde dünyada yükselen o sesin gerisinde kaldığımızı hissediyorum. Bundan fazlasını yapabiliriz. Kısa sürede toparlanabiliriz ve Gazze'nin yanında eksiksiz bir şekle dönüştürebiliriz. Taleplerimizi yineleyebiliriz. Bizim Türkiye'den ve dünyadan talebimiz: İsrail'in cezalandırılması, yalnız bırakılması, sorumluların yargılanmasıdır. Her türlü ticari, askeri ilişkinin askıya alınmasını istiyoruz. Bunu bütün devletlerden ve kendi devletimizden bir vatandaş olarak talep ediyorum. Şunu da son olarak söyleyeyim; bu zor zamanlarda da devletimizin, milletimizin ve kahraman ordumuzun yanında duracağımızı yüksek sesle ifade etmenin vaktidir. Çünkü burada tehdit bizedir. Bunu da görüyoruz. Bunu da bilelim.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN