Arama

Ayçin Kantoğlu: Gazze’deki çocuklar uyuyan kalpleri uyandırıyor

Biliyorsunuz iki aydır büyük bir acı içerisinde yaşıyoruz. Yaptığımız hiçbir şey içimize sinmiyor. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz; dua ediyoruz, ağlıyoruz, konuşuyoruz, boykot ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde çok güzel bir ses duyduk. "Gazze'den başka herkesin, her yerin işgal altında" olduğunu söylüyordu bize. O sesin sahibi Ayçin Kantoğlu ile Gazze'ye, insanlığa, vicdana dair güzel bir sohbet ettik.

  • 8
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Neticede insan başıboş bırakılmış değildir
Ayçin Kantoğlu: Neticede insan başıboş bırakılmış değildir

Savaşlar her zaman dünya tarihinde olmuş, hiçbir zaman savaş eksik olmamıştır. Savaşlarda maalesef kadınlar, çocuklar, yaşlılar da katledilmiştir. Çünkü artık Hz. Peygamberin savaş hukuku dünya üzerinde uygulanamamaktadır. Eğer o uygulanabilseydi belki o bir çare olurdu. Ona en yakın ortaya koydukları işte Birleşmiş Milletler'de imza ettikleri anlaşmalar. Cenevre Sözleşmesi diye bildiğimiz sözleşmeler. Bunlar düzgün sözleşmeler esasen uygulanabilse fakat onların da adeta bir ölü doğum olduğunu biz bu son süreçte müşahede ettik dolayısıyla çaresiz kaldık. Bu çaresizlikte bunun yine tarafı olabilmek imkanı İsrail tarafından insanlara sunuldu. Çocukların ölümü ikincil bir zayiat olarak değerlendirildi ki onlar yaşamın asli kaynağıdır. Burada bir dine taraf olmanız bir inancın mensubu olmanız bir ırkın içinde olmanız falan sizi durduramaz, durdurmaz. Bu, hayatın akışına terstir. Dediğim gibi, ancak benzerini hakikaten kutsal metinlerde gördüğümüz bir cürümdür ve insanlık için çok ağır neticeleri olmuştur. Hayra olan vesilelerde elbette orada tezahür etmiştir. Neticede insan başıboş bırakılmış değildir ama bu bir perdenin yıkılması anlamına gelir.

  • 9
  • 17
Ayçin Kantoğlu: İşte o perde yıkılmıştır
Ayçin Kantoğlu: İşte o perde yıkılmıştır

Siz Karagöz Hacivat sever misiniz? Hatırlar mısınız çocukluğunuzda, orada bir söz geçer, der ki, "yıktın perdeyi eyledin viran koşup sahibine haber edeyim heman." İşte o perde yıkılmıştır ve o çocuklar perdenin sahibine haber vermişlerdir. O perde dürülür sizde ben de içinde kalırız ama mutlaka yıkılan perde tamir olunur, yeniden açılır ama artık nasıl olur oraları da pek düşünmek ben de istemiyorum, çok büyük bir hüzne kapılıyorum. Yani orada hali hazırda ama diyen, efendim, şu şu saiklerle biz bu meseleye bakıyoruz, onlar da saldırdı, 7 Ekim olmasaydı, onu da duyduk o ne kadar korkunç bir cümleydi ben insanlığımda utandım dinlerken. 50.000 tane içeride hamile kadın bebek bekleyen anne adayı var, eğer 7 Ekim saldırısı yapılmamış olsaydı onlar bugün problemsiz bir hayata devam ediyordu, kabilinde bir açıklama duydum. Fevkalade yanlış buluyorum. Bu iş 7 Ekim'de falan başlamış değildir, onların yaşadığı o mezalim çok uzun yıllardır var ama artık önümüzdeki gördüğümüz o şiddet iyice böyle küstah bir şekilde kendini tezahür ettirdi.

Böyle bakılamaz o meseleye, o çok net. Bunu yapanı böyle laflar söyleyeni abuk sabuk konuşanı bu son derece ciddi meseleye dair…

Karşımızda çok küstah bir şiddet ve çok şuurlu bir kötülük var: Örgütlü bir kötülük. Kötülük dediğiniz şey işte bu… Bugüne kadar hikâye edilmiş olan kısmını bir tarafa bırakın, unutun onu. Hakiki manası ile bir kötülük tasviri tam karşınızda, vücut bulmuş şekilde fail olarak çeşitli cürümler işliyor. Meseleye öyle bakın, artık size bir şeyin hikâye edilmesine ihtiyacınız yok çünkü onun bizzat bir parçasısınız, böyle bir hal!

  • 10
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Bunlar hep tabii strateji
Ayçin Kantoğlu: Bunlar hep tabii strateji

Bu noktadan ele aldığımızda aydınlar, münevverler Filistin olayına nasıl dahil olmalı?

Yurt dışında da birtakım örnekler görüyoruz. Özellikle akademik camia üzerinde ciddi baskılar uygulanıyor. Antisemitizm antisiyonizme eşitleniyor. Bunlar hep tabii strateji. Bu işin başına döndüğünüzde Amerikan başkanının koşarak gittiği İsrail'de yaptığı bir konuşma vardı. Çok berbat bir konuşmaydı. Hamas'ın dünyanın bütün kötülüklerinin adeta kapısını açtığını, onu içinde barındıran kutunun kapağını açtığına benzeyen bir cümle sarf etmişti. Oradan da Hamas'ı IŞİD ile, IŞİD'i Filistin ile bağlamıştı. Bu biraz kedinin yavrusunu yemeden önce fare görmesine benzer. Bu argümanı ortaya attılar ki "bu insanlar terörist diyebilsinler" buna benzer bir vaziyeti de şu anda siyonizm üzerinde uyguluyorlar. Artık siyonizm ideolojisini eleştirdiğiniz zaman bu bir Yahudi aleyhtarlığı statüsünde kabul görüyor, o şekilde muamele ediliyor. Ama tabi aklı başında, vicdanlı insanlar dünyanın her yerinde var. Onların ayağa kalktıklarını ve nasıl davrandıklarını görebiliyoruz. Bundan daha duyarlı bir davranışı kendi coğrafyamızda, kendi insanlarımızdan beklemek hakkına da sahibiz, bu meşru bir haktır çünkü biz, kendi insanlarımıza itibar tahsis ediyoruz.

Hoca oldukları için, sanatçı oldukları için, akademisyen oldukları için, edebiyatçı oldukları için…

Bunlar hep itibar gören makamlar, itibar gören meslekler. Bizim de kendileri ile gurur duyduğumuz kimseler tarafından işgal edilmiş yerlerdir. Bu itibarın gereğini onlardan elbette bekliyoruz. Bu çok meşru bir taleptir.

Fakat suskun buluyoruz onları. Sebebini düşünüyorum: Yurt dışına bir daha vize alamamak mı acaba onları korkutuyor? Veya akademik çalışmalarının yurt dışında 7 Ekim öncesi gibi değerlendirilmeyeceğinden mi endişe ediyorlar? 7 Ekim öncesi ve sonrası ile alakalı ciddi bir dönüşüm, bir kırılma yaşadığımız muhakkak. Bundan endişe etmesinler. Çünkü bu güç, bu örgütlü güç eğer karşı konulmazsa eğer bir şekilde sınırlandırılmazsa eğer eli kolu bağlanmazsa biz onun hedeflerinden biriyiz.

  • 11
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Ama bu suskunluk hayırlı bir işaret değildir
Ayçin Kantoğlu: Ama bu suskunluk hayırlı bir işaret değildir

En yetkili ağızlardan bunları dinledik. Bir takım kehanetlere dayandırdıkları, kendilerinin asli mirasçısı olduğunu düşündükleri topraklar bizim topraklarımız. Biz bunlarla eninde sonunda karşı karşıyayız. Bunun bir kaçarı olduğunu düşünmüyorum. Böyle bakıldığında elbette bunu bir münevver, bir basiret sahibi, feraset sahibi insan "senden, benden, bizden" çok daha önce fark edebilir.

Ama bu suskunluk hayırlı bir işaret değildir. Konuşmaktan çekinmemek icap eder. Bunları bekliyoruz. Ben hala belirli bir kitlenin bu konudan bu kadar uzak duruyor oluşunu üzüntüyle tespit ediyorum. Buna hakkınız yoktur! Bu vatanın bir ferdi, itibar gören saygın kimseler olarak susmak hakkına sahip değilsiniz! O halde biz de o tahsis edilen itibarı geri almak hürriyetine sahip oluruz ki bu sanıyorum hiç kimseyi memnun etmez.

Umarım konuşurlar.

  • 12
  • 17
Ayçin Kantoğlu: Ben Gazze'de şehit edilen o mübarek insanların, bir tohum olup adeta bir ölüp bin dirileceğine inanıyorum
Ayçin Kantoğlu: Ben Gazze’de şehit edilen o mübarek insanların, bir tohum olup adeta bir ölüp bin dirileceğine inanıyorum

Biraz önce söylediğiniz gibi Batı'da İslam'ı araştırmaya başlayan bir kesim var. Aynı zamanda Batı'da İslamofobi diye de bir gerçek var. Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?

İslamofobi, İsrail'in işine yarayan bir argüman. Batılı insanın kendine bu yıkılan düzenden sonra bir alternatif arayışı da elbette İslam cephesine artı yazılacak bir durum. Ben inanıyorum, Gazze'de şehit edilen o mübarek insanların, şehitlerin, çocukların, mücahitlerin, kadınların, yaşlıların bir tohum olup adeta bir ölüp bin dirileceğine ve bütün dünyaya saçıldıklarını görebiliyorum. Bu çok fevkalade bir sürece işaret ediyor. Çünkü Gazze'de insanlar bir din tebliğ etmek telaşında değiller, tabiatıyla da değiller. Orada bir can pazarı kurulmuş durumda ve mevcudiyetlerini sürdürmek, zalime boyun eğmemek, hürriyetlerini kazanmak gibi onların önceledikleri meseleler var ama bunu yaparken sergiledikleri tavır o kadar etkileyici ki oradaki vakaret, metanet, çelik gibi bir iman, kesintisiz bir hamdetme hali. Bunu gözlemleyenler bakımından fevkalade etkileyici. Bu kitabı tarif etmekle, tefsir etmekle, dini tebliğ etmekle ulaşılabilir bir nokta değil. Bizatihi buna tanık olmakla alakalı. Yani peygamberleri görenlerle sonradan onu dinleyenler arasındaki fark gibi düşünün. Şu anda insanlar İslam'ı birebir görüyorlar ve hiçbir harfe dökülmeyen bir anlatıyla görüyorlar. Tıpkı çocukların kendi hikayelerini yine hiçbir lisan olmadan anlatmaları gibi. O çocuklar konuşuyor ama bir lisanları yok. Dünyada farklı farklı lisanlar var ve onların hiçbirine vakıf değiller ama bir şey anlatıyorlar. Bu öyle bir kuvvetli bir hal ki İsrail ve yandaşları, destekçileri her türlü imkanlarını kullanmalarına rağmen bu anlatıyı durduramıyor. Bu fevkalade bir haldir. Önüne geçilebilir bir hal değildir. Bu dünyada da bunun önüne geçebilecek bir güç bana sorarsanız yoktur.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN