Arama

"İçimizi dışımızla denk hale getirmemiz lazım"

7 Ekim'den bu yana yaşanan soykırım vahşeti, 75 yıllık bir davanın izlerini taşıyor. Herkes bir şekilde elini taşın altına koymaya çalışıyor, çabalıyor. Bu noktada yol göstermeye yardımcı olacak kişiler ilk olarak aklımıza geliyor. Bizler de; Gazze'de yaşanan katliama Müslümanlar olarak nasıl ses çıkarabiliriz, boykotu yaşamımızda nasıl uygulayabiliriz, çocuklarımıza Kudüs bilincini nasıl aşılayabiliriz" sorularını Merve Safa Erbaş Likoğlu'na sorduk.

Betül Sav: Peki bu bilinci hayatımızda uzun süreli ne kadar diri tutabiliriz?

Merve Safa Erbaş Likoğlu: Çok güzel bir soru. Gazali "Minhacül Abidin" isimli eserinde der ki; zahiri ibadetleriniz vardır, batıni ibadetleriniz vardır. Zahiri ibadetleriniz nedir; gözüken ibadetler; namazımız gözüküyor, orucumuz gözüküyor, tesettürümüz gözüküyor, bunlar gözüküyor fakat der ki; siz "namazımdan lezzet alamıyorum, tesettürü istediğim gibi yapamıyorum, yani yapıyorum ama nefsim zorlanıyor" dersiniz, oruçta zorlanıyorum dersiniz. Bunun sebebi nedir? Yani niye siz zorlanıyorsunuz bu hususta, dönüp bakalım der; "riya, kibir, ucb, süm'a gibi iç ibadetlerinize, iç sıkıntılarınıza, manevi hastalıklarınıza odaklanmıyorsunuz" der. Bunlara odaklandığınız zaman toparlanacaksınız, der.

Bu tür manevi hastalıklardan kurtulmamız gerekiyor. Bunun adı "psikoterapi, ahiret ehli bir insana gidip sormak, İslam alimlerinin kitaplarını okumak" olur. Bu yola girmemiz lazım. İçimizi dışımızla denk hale getirmemiz lazım. Biz; iç dünyamızda neler oldu, neyden ne zaman soğuduk, rasyonalite bizi ne hale getirdi" bunları konuşursak çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Evet hep diyorlar ya; içimize dönelim, içimize dönelim. Tam olarak öyle.

Betül Sav: Bakıyoruz ki iletişim onlar için her şey. Batı için İsrail için. Peki, bu iletişimi onların aleyhine, bizler Türkiye'nin olanaklarını düşünürsek nasıl kullanabiliriz?

Merve Safa Erbaş Likoğlu: Silah olarak, kelimeyi kullanmayı sevmiyorum ama kelimenin tam anlamı bu yani. Medya artık savaş aracı. Yani bu kadar açık ve dezenformasyon için kurulmuş yapılar var. Sadece sabahtan akşama yanlış bilgilendirmek için kurulmuş yapılar var. Buna rağmen şu an insanlar sosyal medya üzerinden, İslam'ı, Gazzelilerin nasıl bu kadar iman dolu olabildiklerini araştırıyorlar, soruşturuyorlar hatta bir hanımefendi Eyüp (aleyhisselam)'a benzetmiş, başına her şey gelmesine rağmen Allah demeye devam ediyor ve bu beni çok etkiliyor, demiş mesela. Bunu yaygınlaştırmalıyız?

Gazzeli kardeşlerimiz zaten kan, felaket, beden bütünlüğü bozulmuş vücutlar… Bunları zaten paylaşıyorlar ve hem Avrupa'ya hem bize iletebiliyorlar. Bu konuda artık kimsenin bir şüphesi kalmadı. Benim önerim; günümüz sinema tekniklerini kullanarak çok daha etkili hikayeler anlatabilmemiz. Yani hem günümüz tekniklerine uygun sosyal medyada paylaşabilecek kısa videolara odaklanmamız hem de uzun yapımlara odaklanmamız. Yani ordumuza yatırım yapıyorsak o kadar da kültür ordumuza yatırım yapmamız lazım. Buna mecburuz. Bu bence tartışmasız.

Betül Sav: Kudüs sevgisini çocuklara, etrafımıza nasıl aşılayabiliriz?

Merve Safa Erbaş Likoğlu: Şimdi bir zamanlar ev okulu diye bir tabir attılar ortaya. Çok da hoş bir tabir oldu. Hanımefendiler bir araya geliyorlar. İşte, çocuklar okuldan çıkıyor. Diyelim ki çarşamba günü ve senin evinde toplanıyoruz ve sen yemeği, içmeyi hazırlıyorsun. Biz de çocukları getiriyoruz. Aramızdan formasyonu olan bir tanesi de çocuklara belli konuları anlatıyorlardı. Bunu aktif hale getirmemiz gerekiyor. Bunun için herhangi bir izne ihtiyacımız yok. Çocuklar bizim. Yapan biziz. Yani kimse bizim elimizden tutmuyor. Kimse bize bunu yapamıyorsun demiyor. Evlerimiz bizim hakimiyet alanlarımız. Evlerimizi aktif kullanmamız gerekiyor bu noktada.

Eve çocuklar girdiğinde güzel koku sıkılacak, evde çocuklar oynarken onlarla güzel konuşulacak, onlara güzel bakılacak. Çocuklar tatlı bir şeyler yiyecekler. Zihinlerinde o an güzel kalacak ve "çocuklar biliyor musunuz orada çocuklar ölüyor orda neler oluyor bir bilseniz" şeklinde değil "masallaştırarak" masallarda hep bir kötü karakter vardır. Kötü karakteri de koyarak ve masalın sonunu da mutlu bitirerek anlatacağız; çünkü bizim masalımızın sonu Allah'ın izniyle cennette bitecek.

Allah sonumuzu hayr etsin ama oradaki kardeşlerimizin şehadetlerini gördüğümüz için sonuç itibariyle diyoruz ki; masalın sonu güzel bitti. Kim kazandı? Muhakkak ve muhakkak o şehit kazandı. Çocuğa bu şehit kavramını çok erken vermeden, masalın sonunu güzel bitirerek anlatmak lazım. Kudüs şarkıları muhakkak söyletmek lazım. Anneler için sıfır maliyet ama bol sevaplı bir girişim.

Betül Sav: Biz Müslümanlar neler yapabiliriz, neler okuyabiliriz, nasıl kendimizi geliştirebiliriz?

Merve Safa Erbaş Likoğlu: İki isim veriyorum. Taha Kılınç, Zahide Tuba Kor. Her yazdıkları okunacak bu konuda. Çok derin yazıyorlar ama akademik seviyede bırakmıyorlar. Halkın anlayabileceği şekle getiriyorlar. Allah onlardan razı olsun, benim iki takip ettiğim isim. Romantik olmayan, umutsuz olmayan. Bu isimlerin her yazdığı okunacak her söylediği bilinecek inşallah.

Betül Sav: Bir öngörünüz var mı? Hem Türkiye bazında hem Kudüs ilişkilerine dair?

Merve Safa Erbaş Likoğlu: Ben Müslümanım. Ben Müslüman olduğum için ümit doluyum. Ümidim elbette ki Rabbime duam; iki kere gittim üçüncü kez gidemedik oraya ve birçok Müslüman kardeşimle gidebilmek, görebilmek. Allah'ın bana fethi görmeyi nasip etmemesini de Allah'a bir üzgünlük belirterek ifade etmem. Çünkü 75 yıldır orada bunu bekleyen kişiler varken; 10 yaşında diyelim ki Nekbe'yi yaşamış birisi şu an 85 yaşında iken ar ediyorum, Allah'ım bana göstermezsen olmaz demeye ama ısrarla duaya devam ediyorum. Sabrın tam Türkçesi bence ısrardır. Israr ile devam edelim inşallah dualarımıza.

🔹 Merve Safa Erbaş Likoğlu'nun "Dinimizi nasıl öğrenelim?" minvalinde hazırladığı içeriği okumak için TIKLAYIN

Editör:
Betül Sav, Esma Şekerci

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN