Arama

Yahudilik tarihinin geçmişi ve bugünü

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden dinler tarihi uzmanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ile geçmişten günümüze kadar gelen Yahudilik ve Hristiyanlığı, Gazze'de yaşanan katliamlara dair sessizliği, antisiyonizm, anti-semitizm ve özellikle Hristiyan siyonizminin geçmişteki ve günümüzdeki durumunu konuştuk. Müslüman olsun olmasın, her insanın zulme karşı sessiz kalmaması gerektiğini vurgulayan Gündüz, Yahudi geleneğinde Yahudi zihin yapısının teşekkülü ile birlikte İsrailoğulları merkezli bir etnik seçilmişlik anlayışı ön plana çıkıyor, dedi.

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudiliğin hem seçilmişlik hem de vadedilen topraklarla ilgili algısı esas itibariyle bir mitosdur, mitolojik bir kanaattir. Çünkü biz birçok gelenekte, birçok toplulukta etnik kimliğinden coğrafi aidiyetinden dolayı seçilmişlik fikrinin var olduğunu görüyoruz. Mesela içinde yaşadığımız topraklarda gnostik akımlar dediğimiz bazı akımlar var. Bunların insan soyunun başlangıcından itibaren etnik kimlik olarak seçilmiş olduklarını varsayıyorlar ve diğer insanlara yönelik bir üstünlük payesi olarak kendilerinde görüyorlar. Baştan itibaren zaten kendilerinin Tanrı tarafından korunmuş, diğerlerine göre daha ayrıcalıklı bir konuma oturtulmuş halk olduğunu kabul ediyorlar.

Yahudi geleneğinde de Yahudi zihin yapısının teşekkülü ile birlikte İsrailoğulları merkezli bir etnik seçilmişlik anlayışı ön plana çıkıyor. Mesela Ezra dediğimiz kişi, sürgün döneminden tekrar Filistin bölgesine İran hegemonyası , İran siyasal koruması altında İsrailoğulları dönerlerken ilk yaptığı icraatlardan birisi şu olmakla birlikte halkına diyor ki; "biz etnik yapımızı, o seçilmişlik özelliğimizi kaybettiğimiz için civardaki halklardan Filistinlilerden, Kenan illerden, şuradan buradan eşleri alıp onlardan çocuk yaptığımız için Tanrı bizi cezalandırdı. O zaman ne yapmak lazım? Tanrı ile o bağın yeniden kurulabilmesi için sağlıklı bir şekilde herkes yabancı kadınlarını boşasın, çocuklarını da bıraksın." Böyle bir genelge çıkartıyor ve burada saf olarak yalıtılmış bir etnisitenin, bir etnik kimlik merkezi seçilmişliğin vurgulandığı böyle bir söylem dinin merkezine oturtuluyor. Bu anlayış doğrultusunda Yahudilik, daha sonraki dönemlerde kendi kutsal metninde geriye doğru bir tarih inşa etmeye çalışıyor.

Bizler Yahudi kutsal metnini okuduğumuz zaman şu tarz ifadelere rastlarız; Tanrı der ki İsrail'e, İsrailoğulları'na,"Sen benim oğlumsun, ilk doğanımsın, seni başkaları arasında saymayacağım." Her böyle ifade de İsrailoğulları'nın Tanrı tarafından diğer halklarla karşılaştırıldığında daha öncelikli olduğu, ayrıcalıklı olduğu, kutsal olduğu vurgulanır. Bu halka yönelik olarak da Hz. İbrahim (AS) ile birlikte Tanrı'nın bir vaadi söz konusudur ve ondan şöyle bahsedilir, "şu bölgeleri sana vereceğim", "Filistinlilerin topraklarını, Kenanilerin topraklarını, Hititlerin topraklarını, Katlonların bütün bunların arazisini, evini, barkını sana vereceğim" der Tanrı. Böyle bir vaat söz konusu kutsal metinlerde. Fakat bu metnin içerisindeki malzemenin Yahudilikte etnik kimlik merkezde bir din olarak Yahudiliğin inşa edilmesi sürecinde üretilen bir mitolojik algı olduğunu görüyoruz. Yani Yahudilik geriye doğru bir tarih inşa ediliyor. Tabiri caizse bizde vardır ya, bazı kavgalar yapılır; mahalle kavgaları. Hemen kavganın ilk dakikasında tartışma şuna dönüşür, "Benim babam zaten şöyle soyluydu" gibi. İnsanlar bir bakıma bu şekilde soylar üzerinden kendi üstünlüklerini ortaya koymaya çalışırlar. Yahudi geleneğinde böyle bir şey dikkatimizi çekiyor. Dolayısıyla bu tamamen mitolojik bir tarih algısıdır, tarih üretmedir ve o coğrafyadaki diğer farklı toplulukların benzer şeylerinden etkilenmeyle ortaya çıkan bir yapı olarak görülür.

Ezra kimdir?
Kimliği tartışmalı olan Tevbe sûresinde (9/30) bahsi geçen Üzeyir, Ezra Kitabı'nın yazıcısı olan Yahudi rahip olarak biliniyor.

YAHUDİLERİN SON KEHANETİ KIZIL DÜVELER FİLİSTİN'DE

Betül Sav: Yahudilik bir soy mudur?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudilik kendisini İsrailoğulları ile özdeşleştiriyor. Ancak bugün işgalci İsrail'e gidip de orada yerleşen işgalcilerin, her birini genetik anlamda araştırın, genetik anlamda bir tahlile tabi tutun, onların çok farklı kesimlerden gelen insanlar olduğunu görürsünüz. Bir kısmı Rustur belki, bir kısmı İngiliz'dir, bir kısmı başka bir şeydir ki dünya geneline baktığımız zaman Yahudiliğin kendi içerisinde bir sürü farklı halk vardır. Tarih boyunca zaten Yahudilik, misyonerliğe kapısını kapatan bir din de olmamış. Dışarıdan insanların Yahudi olması da mümkün. Bunun birçok örneği var günümüzde. Mesela Hazar Türkleri tarihin belli evresinde bir kısmı Yahudiliğe giriyor ve biz bunlara Karay Türkleri diyoruz. Çünkü Karaim mezhebine bağlanıyorlar. Falaşalar dediğimiz halklara bakın, siyahi Yahudilerdir. Bunlar "biz Yahudiyiz", diyorlar. Nijerya'da örneğin. Orada yeni yaşayan siyahi Yahudiler var ki şu anda İsrail'deki işgalci siyonistler onları Yahudi kabul etmiyor ama adamlar "Yahudiyiz" diyorlar. Bu çerçevede Yahudilik, sadece belirli bir ırka özgü değil. Ana gövde Yahudiliğin iddiası: Yahudilik eşittir, İsrailoğullarından olmak. Etnik kimlikli merkezli bir din anlayışını özellikle canlı tutmaya çalışıyorlar. Peki neden böyle yapıyorlar? Adam Amerika'dan geliyor, Rusya'dan geliyor, Irak'tan geliyor ve "İsrailoğulları eşittir, Yahudiliktir. Buranın halkıyım, bu toprakları bana Tanrı vaat etti. Ben seçilmiş bir halkım, diyor. Çünkü etnik kimlik merkezi seçilmişlik, en önemli Yahudiliğin temel ideolojisi oluşturuyor.

Betül Sav: Sonradan Yahudi olunur mu?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Bizde Yahudilikle ilgili birtakım yanlış kanaatler var. Bir tanesi şu: "Yahudi olunmaz, Yahudi doğulur." Bu doğru değil. Tabii ki Yahudi bir anne babadan doğuyorsa kişi, Yahudi olur ama dışarıdan Yahudi olmak mümkün. Bu ana gövde Yahudilik açısından da böyle. Hele Reform Yahudiliği vesaire Karaim Yahudileri bunlar için zaten sorun yok. Ana gövde Yahudilik dediğimiz Ortodoks Yahudiler veya bunların Ultra Ortodoks olan kahir çoğunluğu için böyle. Dışarıdan Yahudi olmak mümkün ama zor, kolay değil. Bir insan, Yahudi olabilir fakat kolay kolay Yahudi olmak da mümkün değil. Bu bir süreçtir diye kabul ediyorlar. Diğer taraftan Yahudiliğin anne soyundan gelen bir din olduğu kanaati de şuradan kaynaklanıyor: 23. yüzyılın başlarında Balfour Deklorasyonu ile birlikte malum İngilizler Filistin'de bir Yahudi devleti sözü veriyorlar Siyonist localara. Hemen arkasından bir iki ay sonra Filistin'i işgal ediyorlar. Kendi askeri ve siyasal korumaları altında oraya bir Yahudi göçünü teşvik ediyorlar. Fakat o dönemde Avrupa'dan göç eden Yahudilerin sayısı çok az oluyor. Dahası Siyonizme o dönemde birçok Yahudi olumlu bakmıyor. Bunun seküler, zındık bir İngiliz planı olarak görüyorlar. Ne zamana kadar? Ta ki 1930'lu yıllarda 30'lu yılların sonlarında ki Nazi iktidarına kadar. O dönemde yeteri kadar Filistin'e göç olmayınca bu defa başka arayışlar ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi şu; Etiyopya'da, Sudan'da ki o dönemde o bölge de İngilizler tarafından işgal ediliyor malum orada bazı Yahudiler var, Falaşalar dediğimiz halklar var ama bunlar siyahi insanlar. Bu insanları getirebilir miyiz? diye konuşuluyor ve bir operasyonla bu insanlar yani oradaki Yahudi olanlar, Filistin'e getiriliyorlar. Bu operasyon sırasında o bölgede yaşayan bazı halklar, bazı Hristiyan olan o siyah halklar, diyorlar ki; "ya aslında bizim soyumuz da Yahudi'ydi ama biz daha sonraki süre içerisinde Hristiyanlaştırıldık. Bizim annemiz, ninemiz, dedemiz Yahudi'ydi. Biz daha sonra bu misyonerliğe bağlı olarak Hristiyan misyonerler tarafından Hristiyanlaştırıldık." Yani "bizi de kabul edin bizim de aslımız aslında Yahudi" diyorlar. Hatta bu tartışma konusu oluyor o dönem. İşte Filistin'deki işgalci bu İsrail yapılanması içerisinde ve bu tartışmanın sonunda Hahamlar Kurulu bir karar alıyor. Böyle diyen insanların annesi ya da ninesi araştırılsın diyorlar. Eğer son olarak annesi ya da anne tarafından soyu Yahudi ise bunlar da Yahudilere ihtida ettirilerek kabul edilsin deniliyor. Anne soyunun aranması kararı bu şeklinde çıkıyor. Yoksa Yahudilikte, Yahudi olmak için sadece annenin Yahudi olması şartı yok. Dışarıdan da bir insan Yahudi olabilir rahatlıkla. Kaldı ki annesi, babası Yahudiyse zaten Yahudi'dir.

HASİDİK YAHUDİ GİZEMİ VE EPSTEİN ADASI

Betül Sav: Filistin'de çıkan Yahudiler, hangi Yahudiler? Tarihin ilk yıllarında gelip Yahudileri yok eden Asurlular, kimleri yok ettiler? Orada bulunan Yahudiler kimdi? Onlar da mı etnik kökenli değildi? Hz. Musa'ya (AS), İsrailoğullarına Yahudi denilebiliyor mu?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudilik, tarihsel süreçte özü itibariyle baktığımızda Hz. Musa'nın (AS), Hz. Davud'un (AS), Hz. Süleyman'ın (AS) mesajından sapma ile ortaya çıkan bir akımdır. Bu sapma dediğimiz hadise de Yahuda devleti içerisinde yaşanan o kaotik birkaç yüzyıllık sürecin ürünüdür. Yahudilik, bu sürecin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Her ne kadar kendisini Hazreti Musa'ya (AS), Hz. İbrahim'e (AS) atfetse de bu peygamberlerin mesajından bir sapmadır. Birincisi bu. İkincisiyse; bu süreç içerisinde başka akımlar çıkmıyor mu? Çıkıyor tabii. Hz. Süleyman (AS) sonrası dönemde onun bıraktığı miras kuzeyde İsrail, güneyde Yahuda şeklinde iki krallığa bölündüğü zaman, kuzeydeki İsrail'in 728 yılında Asurlular tarafından işgal edildiğini ve yıkıldığını biliyoruz. Milattan önce 8. yüzyılda gerçekleşen bu olaydan sonra kuzeydeki bölgede genelde İsrailoğulları'nın on boyu oralarda yoğunlaşmış vaziyette olduğu söyleniyor. Bunlar zamanla Asur geleneğiyle bir sentez oluşturuyorlar. Kendi inançları içerisinde bu sentez, karşımıza bugün Samirilik ya da Samaritancılık diye çıkıyor. Samaratizm bağlıları tabii bu Samaritan kavramı Samarya bölgesinden hareketle daha ziyade dışarıdan onlara verilen isimdir ve bunlar kendilerini Musevi olarak tanımlıyorlar. Gerçek Tevrat'ın kendi yanlarında olduğunu söylüyorlar. Yahudiliğe de o haliyle kesinlikle karşılar.

Samarya, Yudeya bölgesinin kuzeyinde yer alan şu anda Kudüs'ün kuzeyinde yer alan bir bölge. Buraya biz Samarya diyoruz. Lübnan'a yakın olan kısımlar. Güneydeki Yahuda Devleti'de bir müddet yani en azından bir 150 yıl kadar daha varlığını devam ettiriyor. Fakat 570-580'li yıllara geldiğimizde o dönemde bu defa Babillilerle ciddi sorun yaşıyorlar. Babilliler yani Nabukat Nezzar oraya saldırıyor, orayı yakıyor, yıkıyor ve oradaki halkı da Babil sürgünü dediğimiz sürgün hayatına tabi tutuyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN