Arama

Yahudilik tarihinin geçmişi ve bugünü

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden dinler tarihi uzmanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ile geçmişten günümüze kadar gelen Yahudilik ve Hristiyanlığı, Gazze'de yaşanan katliamlara dair sessizliği, antisiyonizm, anti-semitizm ve özellikle Hristiyan siyonizminin geçmişteki ve günümüzdeki durumunu konuştuk. Müslüman olsun olmasın, her insanın zulme karşı sessiz kalmaması gerektiğini vurgulayan Gündüz, Yahudi geleneğinde Yahudi zihin yapısının teşekkülü ile birlikte İsrailoğulları merkezli bir etnik seçilmişlik anlayışı ön plana çıkıyor, dedi.

Betül Sav: Yahudilik bir soy mudur?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudilik kendisini İsrailoğulları ile özdeşleştiriyor. Ancak bugün işgalci İsrail'e gidip de orada yerleşen işgalcilerin, her birini genetik anlamda araştırın, genetik anlamda bir tahlile tabi tutun, onların çok farklı kesimlerden gelen insanlar olduğunu görürsünüz. Bir kısmı Rustur belki, bir kısmı İngiliz'dir, bir kısmı başka bir şeydir ki dünya geneline baktığımız zaman Yahudiliğin kendi içerisinde bir sürü farklı halk vardır. Tarih boyunca zaten Yahudilik, misyonerliğe kapısını kapatan bir din de olmamış. Dışarıdan insanların Yahudi olması da mümkün. Bunun birçok örneği var günümüzde. Mesela Hazar Türkleri tarihin belli evresinde bir kısmı Yahudiliğe giriyor ve biz bunlara Karay Türkleri diyoruz. Çünkü Karaim mezhebine bağlanıyorlar. Falaşalar dediğimiz halklara bakın, siyahi Yahudilerdir. Bunlar "biz Yahudiyiz", diyorlar. Nijerya'da örneğin. Orada yeni yaşayan siyahi Yahudiler var ki şu anda İsrail'deki işgalci siyonistler onları Yahudi kabul etmiyor ama adamlar "Yahudiyiz" diyorlar. Bu çerçevede Yahudilik, sadece belirli bir ırka özgü değil. Ana gövde Yahudiliğin iddiası: Yahudilik eşittir, İsrailoğullarından olmak. Etnik kimlikli merkezli bir din anlayışını özellikle canlı tutmaya çalışıyorlar. Peki neden böyle yapıyorlar? Adam Amerika'dan geliyor, Rusya'dan geliyor, Irak'tan geliyor ve "İsrailoğulları eşittir, Yahudiliktir. Buranın halkıyım, bu toprakları bana Tanrı vaat etti. Ben seçilmiş bir halkım, diyor. Çünkü etnik kimlik merkezi seçilmişlik, en önemli Yahudiliğin temel ideolojisi oluşturuyor.

Betül Sav: Sonradan Yahudi olunur mu?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Bizde Yahudilikle ilgili birtakım yanlış kanaatler var. Bir tanesi şu: "Yahudi olunmaz, Yahudi doğulur." Bu doğru değil. Tabii ki Yahudi bir anne babadan doğuyorsa kişi, Yahudi olur ama dışarıdan Yahudi olmak mümkün. Bu ana gövde Yahudilik açısından da böyle. Hele Reform Yahudiliği vesaire Karaim Yahudileri bunlar için zaten sorun yok. Ana gövde Yahudilik dediğimiz Ortodoks Yahudiler veya bunların Ultra Ortodoks olan kahir çoğunluğu için böyle. Dışarıdan Yahudi olmak mümkün ama zor, kolay değil. Bir insan, Yahudi olabilir fakat kolay kolay Yahudi olmak da mümkün değil. Bu bir süreçtir diye kabul ediyorlar. Diğer taraftan Yahudiliğin anne soyundan gelen bir din olduğu kanaati de şuradan kaynaklanıyor: 23. yüzyılın başlarında Balfour Deklorasyonu ile birlikte malum İngilizler Filistin'de bir Yahudi devleti sözü veriyorlar Siyonist localara. Hemen arkasından bir iki ay sonra Filistin'i işgal ediyorlar. Kendi askeri ve siyasal korumaları altında oraya bir Yahudi göçünü teşvik ediyorlar. Fakat o dönemde Avrupa'dan göç eden Yahudilerin sayısı çok az oluyor. Dahası Siyonizme o dönemde birçok Yahudi olumlu bakmıyor. Bunun seküler, zındık bir İngiliz planı olarak görüyorlar. Ne zamana kadar? Ta ki 1930'lu yıllarda 30'lu yılların sonlarında ki Nazi iktidarına kadar. O dönemde yeteri kadar Filistin'e göç olmayınca bu defa başka arayışlar ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi şu; Etiyopya'da, Sudan'da ki o dönemde o bölge de İngilizler tarafından işgal ediliyor malum orada bazı Yahudiler var, Falaşalar dediğimiz halklar var ama bunlar siyahi insanlar. Bu insanları getirebilir miyiz? diye konuşuluyor ve bir operasyonla bu insanlar yani oradaki Yahudi olanlar, Filistin'e getiriliyorlar. Bu operasyon sırasında o bölgede yaşayan bazı halklar, bazı Hristiyan olan o siyah halklar, diyorlar ki; "ya aslında bizim soyumuz da Yahudi'ydi ama biz daha sonraki süre içerisinde Hristiyanlaştırıldık. Bizim annemiz, ninemiz, dedemiz Yahudi'ydi. Biz daha sonra bu misyonerliğe bağlı olarak Hristiyan misyonerler tarafından Hristiyanlaştırıldık." Yani "bizi de kabul edin bizim de aslımız aslında Yahudi" diyorlar. Hatta bu tartışma konusu oluyor o dönem. İşte Filistin'deki işgalci bu İsrail yapılanması içerisinde ve bu tartışmanın sonunda Hahamlar Kurulu bir karar alıyor. Böyle diyen insanların annesi ya da ninesi araştırılsın diyorlar. Eğer son olarak annesi ya da anne tarafından soyu Yahudi ise bunlar da Yahudilere ihtida ettirilerek kabul edilsin deniliyor. Anne soyunun aranması kararı bu şeklinde çıkıyor. Yoksa Yahudilikte, Yahudi olmak için sadece annenin Yahudi olması şartı yok. Dışarıdan da bir insan Yahudi olabilir rahatlıkla. Kaldı ki annesi, babası Yahudiyse zaten Yahudi'dir.

HASİDİK YAHUDİ GİZEMİ VE EPSTEİN ADASI

Betül Sav: Filistin'de çıkan Yahudiler, hangi Yahudiler? Tarihin ilk yıllarında gelip Yahudileri yok eden Asurlular, kimleri yok ettiler? Orada bulunan Yahudiler kimdi? Onlar da mı etnik kökenli değildi? Hz. Musa'ya (AS), İsrailoğullarına Yahudi denilebiliyor mu?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudilik, tarihsel süreçte özü itibariyle baktığımızda Hz. Musa'nın (AS), Hz. Davud'un (AS), Hz. Süleyman'ın (AS) mesajından sapma ile ortaya çıkan bir akımdır. Bu sapma dediğimiz hadise de Yahuda devleti içerisinde yaşanan o kaotik birkaç yüzyıllık sürecin ürünüdür. Yahudilik, bu sürecin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Her ne kadar kendisini Hazreti Musa'ya (AS), Hz. İbrahim'e (AS) atfetse de bu peygamberlerin mesajından bir sapmadır. Birincisi bu. İkincisiyse; bu süreç içerisinde başka akımlar çıkmıyor mu? Çıkıyor tabii. Hz. Süleyman (AS) sonrası dönemde onun bıraktığı miras kuzeyde İsrail, güneyde Yahuda şeklinde iki krallığa bölündüğü zaman, kuzeydeki İsrail'in 728 yılında Asurlular tarafından işgal edildiğini ve yıkıldığını biliyoruz. Milattan önce 8. yüzyılda gerçekleşen bu olaydan sonra kuzeydeki bölgede genelde İsrailoğulları'nın on boyu oralarda yoğunlaşmış vaziyette olduğu söyleniyor. Bunlar zamanla Asur geleneğiyle bir sentez oluşturuyorlar. Kendi inançları içerisinde bu sentez, karşımıza bugün Samirilik ya da Samaritancılık diye çıkıyor. Samaratizm bağlıları tabii bu Samaritan kavramı Samarya bölgesinden hareketle daha ziyade dışarıdan onlara verilen isimdir ve bunlar kendilerini Musevi olarak tanımlıyorlar. Gerçek Tevrat'ın kendi yanlarında olduğunu söylüyorlar. Yahudiliğe de o haliyle kesinlikle karşılar.

Samarya, Yudeya bölgesinin kuzeyinde yer alan şu anda Kudüs'ün kuzeyinde yer alan bir bölge. Buraya biz Samarya diyoruz. Lübnan'a yakın olan kısımlar. Güneydeki Yahuda Devleti'de bir müddet yani en azından bir 150 yıl kadar daha varlığını devam ettiriyor. Fakat 570-580'li yıllara geldiğimizde o dönemde bu defa Babillilerle ciddi sorun yaşıyorlar. Babilliler yani Nabukat Nezzar oraya saldırıyor, orayı yakıyor, yıkıyor ve oradaki halkı da Babil sürgünü dediğimiz sürgün hayatına tabi tutuyor.

Betül Sav: Yahudiler, Torah'ı kendi zihniyetlerine uydurdular diyebilir miyiz?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Tora, özü itibariyle zaten "yasa", "şeriat", "hukuk" anlamına geliyor. Tevrat, Hz. Musa (AS) ile birlikte başlayan dönemle ilişkilendiriliyor. Bundan dolayı Yahudiler, şu anda kutsal kitaplarının ilk kısmına Musa'nın Tevrat'ı diyorlar ve ona "Tora" adını veriyorlar. Fakat bugün Yahudilerin Musa'nın Tevrat'ı dedikleri metin, Hz. Musa (AS) ile ilişkili olan bir metin değil. Tarihsel süreç içerisinde çok sonraları değerlenip ortaya çıkan bir metin.

➡ Bu metin üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar, metnin en erken materyallerinin 10. yüzyılda ortaya çıktığını, kabaca 6. yüzyıl ya da 5. yüzyıl arasında yani Ezra dönemine kadar olan o dönemde bu metnin değerlendiğini ortaya koyuyor. Hz. Musa (AS), ne zaman yaşıyor? Hz. Musa (AS), en iyi ihtimalle milattan önce 14-15.yüzyılda yaşıyor. Arada yüzlerce yıllık bir fark var. Dolayısıyla sonraki dönemde değerlenip Hz. Musa'ya atfolunan bir metin söz konusu elimizde. Metnin otantizmi bu açıdan tartışılır olan bir şeydir.

Betül Sav: İsrail hangi temeller üzerinden kendini inşa ediyor? İsrail, Yahudilikle benzer temellere sahip midir?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudiler, bir şekilde kendilerini İsrail kavramıyla ifade etmeye özel bir önem gösteriyorlar. İsrail, aslında Hz. Yakub'un (AS) ismidir. Hz. Yakup'la (AS) özdeş olan bir kavramdır. Kur'an-ı Kerim'de iki ayette bu çerçevede kullanılır. Ancak Yahudilik, İsrail terimine hem etnik kimlik anlamda bir anlam kazandırıyor yani "İsrailoğulları eşittir Yahudilik, İsrail'e eşittir Yahudilik" şeklinden bir anlam kazandırmaya çalışıyor. Hem de İsrail kavramını şu andaki siyonistlerin, Yahudi siyonistlerin, siyasal kimlikleri ve amaçları için temel bir kavram olarak görüyorlar. Yahudi egemenliğini "vadedilen topraklar" denilen, Filistin başta olmak üzere o bölgede kendi egemenliklerini ifade eden bir kavram olarak "İsrail" terimini kullanıyorlar.

AKSA TUFANI YENİ BİR İSRAİL-FİLİSTİN SAVAŞININ HABERCİSİ Mİ?

Betül Sav: Vadedilmiş topraklar, Mesih inancı, Yahudi ve Hristiyanların temelini mi oluşturuyor?

Prof. Dr. Şinasi Gündüz:

Yahudi zihin yapısında önemli olan iki kavramdır; seçilmişlik yani etnik kimlik olarak seçilmişlik ve bu etnik kimlik olarak seçilmiş olan halka bir bölgenin Tanrı tarafından vadedilmiş olması. Bu onların temel motivasyonunu oluşturuyor. Tarih bilinci ve gelecek dönem tasavvurları bu şekilde oluşuyor. Mesih kavramı da Yahudileri diasporadan, sürgünden, ezilmişlikten kurtaracak, onları vaat edilen topraklara tekrar döndürecek ve orada egemen hale getirecek bir kişi için kullanılıyor ki bu açıdan Mesih inancı Yahudilikte Yahudi amentüsünde yer verilen bir şeydir. 13 maddelik Musa bin Meymun tarafından ya da Maymunides tarafından kurgulanan Yahudi amentüsünün bir bu açıdan bir iman esasıdır Mesih'e inanmak. Hristiyanlığa baktığımızda, Hristiyanlıkta da bir Mesih öğretisi var. Mesih'in geliştiğini bekliyorlar. Ancak Hristiyanların beklediği Mesih ile Yahudilerin beklediği Mesih aynı kişi değil ve aynı misyonla gelmiyor. Hristiyanların beklediği Mesih, Tanrı oğlu İsa Mesih'in gökten inmesi ile İsa Mesih'in kendisidir Mesih. Yani onlara göre Tanrıoğlu İsa Mesih, ikinciyi defa yeryüzüne gelecek ve yeryüzünde Tanrı Krallığı dönemini başlatacaktır. Tanrı Krallığı dönemi ve Tanrı Krallığı döneminde artık ölüm ve günah yeryüzünden kalkacaktır. Bin yıl, bir "Altın Çağ" yaşanacaktır. Oysa Yahudiler, Yahudi egemenliğinin başlayacağı bir dönem olarak Mesih dönemini ifade ediyorlar. Mesih dönemi geldiğinde onlara göre Kudüs özgürleşecek, Mabet üçüncü kez inşa edilecek şu anda bu, Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra'nın bulunduğu bölgede ve tüm uluslar Yahudilere köle olacaklar. Bütün ulusların üzerinde Yahudiler, egemen olacaklar. Nitekim, Yeşaya'nın kehanetlerinde bu açıkça ifade ediliyor. Bu minvalde artık kıyamet, dünyanın sonuna kadar tabiri caizse siyasal anlamda "Yahudi egemen" bir durum ortaya çıkacak.

Her ikisi de bir Mesih bekliyor. Ancak burada Hristiyanlar peki neden bu çerçevede Yahudilerin gelecek dönem beklentilerine yardım ediyor gözüküyorlar? sorusu da gündeme geliyor. Yani neden Hristiyanlar, şu anda İsrail'e bu işgalci İsraille siyonizm fikrine yardım ediyorlar, fiilen destek veriyorlar sorusu gündeme geliyor. Çünkü Hristiyanlar, aynı zamanda İsrailoğlularının seçilmişliğini ve bu toprakların onlara Tanrı tarafından "vadedilen topraklar" olarak verildiğini kabul ediyorlar. Çünkü tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan bu Yahudi kutsal metni dediğimiz metin ki biz buna Yahudilikte "Tanah" diyoruz bu metne, Hristiyanların "Eski Ahit" adını verdikleri metindir. Hristiyanlar da o metnin kutsiyetine inanıyorlar. Dolayısıyla o metnin içerisinde Yahudilerin ya da İsrailoğullarının, Yahudiler kendilerini onunla özdeşleştiriyor, bunların seçilmiş halk olduğu Tanrı tarafından bu toprakların onlara vadedildiği o metinlerde belirtildiği için Hristiyanlar da buna inanıyorlar. Dahası kendi gelecek dönem beklentilerinde bir şekilde Yahudilerin bu Mesih fikri çerçevesinde "Arz-ı Mev'ud"a dönmeleri, burada egemen olmaları, bu egemenlik süreci içerisinde Kudüs'ün yeniden Yahudiliğin merkezi başkent olarak inşa edilmesi, üçüncü mabedin orada kurulması derken yöredeki halklarla çok ciddi bir savaşın bir katastrofun yaşanması, katastrof çerçevesinde bu savaşın daha sonra iyi ile kötü arasındaki mücadeleye bir Armegedona dönüşmesi… Bütün bunlar Hristiyanların gelecek dönem beklentisinde var. Bütün bunların gerçekleşmesi söz konusu olmadan İsa Mesih gelmeyecek diyorlar. Onun için İsa Mesih'in yani Tanrı oğlunun yeniden yeryüzüne Mesih olarak gelmesi için bu olaylar bir an önce gerçekleşmesi gereken olaylar olarak düşünülüyor. Bundan dolayı da Yahudilere bu yaklaşımlarında her türlü desteğin verilmesinin dini bir görev olduğunu düşünüyorlar.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN