Müslümanların dünyaya 10 katkısı
İslam dünyası İspanya'dan Arabistan'a, Endonezya'dan Çin ve Doğu Afrika'ya kadar üç büyük kıtada yayıldı. Orta Doğu ve İspanya şehirleri kültür, ticaret ve eğitim alanında dünyanın cazibe merkezi haline geldi. Bu şehirlerdeki hoşgörü ve yaratıcılık ortamı sayesinde Müslümanlar tıp, mühendislik, felsefe, matematik gibi alanlarda büyük adımlar gerçekleştirdi. Sizler için bu büyük adımları listeledik.
Giriş Tarihi: 02.10.2018
18:48
Güncelleme Tarihi: 31.01.2019
09:18
İbn Battuta yirmi dokuz yılda yetmiş beş bin milden fazla yol kat ederek kırktan fazla modern ülkeyi ziyaret etmiş, ortaçağ dünyasının gelenek ve uygulamamalarına ilişkin bilinen en iyi ilk ağızdan anlatımları derledi.
İbn Battuta,13 Haziran 1325 tarihinde Fas'ın Tanca şehrinden üç bin mil uzaktaki Mekke'ye gitmek üzere tek başına yola çıktığında henüz 21 yaşındaydı. Yetmiş beş bin milden fazla yol kat eden İbn Battuta yürüyerek, at veya deve üzerinde veya deniz yoluyla İslam dünyasının dört bir yanına gezdi; bugünün sınırlarına göre kırkın üzerinde ülkeyi gördü. Dünyanın birçok yerinde Müslüman Marka Polo olarak tanınır.
Tam otuz yıl sonra memleketine döndüğünde, uzakta ki egzotik ülkelerin hikâyelerini anlatan ünlü bir seyyah oldu.
Zamanın önde gelen cerrahı Ebû'l-Kasım Zehrâvî, iki yüzün üzerinde cerrahi alet geliştirerek tıp biliminde çığır açtı. Bu aletleri 21.yüzyıl hastanelerinde kullanılan modern aletlerden ayırt etmek neredeyse imkânsızdır.
Batıda Abulcasis adıyla tanınan meşhur cerrah Ebû'l-Kasım Zehrâvî Et-tasrif adlı tıp ansiklopedisini yazdı. Et-Tasrif içerisinde yer alan ''Cerrahi Üzerine'' başlıklı bölümde iki yüzün üzerinde cerrahi alete ilişkin açıklama vardır. Bu eser, tıp tarihinde cerrahi aletlerin resimli olarak açıklandığı ilk eserdi. Avrupa'da cerrahinin temeli bu cerrahi alet çizimleri sayesinde arttı.
Örneğin, idrar yolu taşları konusunda sayfalarca araştırma yaptı. Zehrâvî bu taşları ezerek kırmak için matkap adında bir alet tasarladı.
Zehrâvî bugün dahi, cerrahiyi anatomi bilgisine dayalı bağımsız bir ilime dönüştüre önce bir bilim insanı olarak hatırlanmaktır. Yaptığı cerrahi alet çizimleri, tıbba olan hizmetlerini ilelebet canlı tutacak bir yenilikçilik örneği olup, haleflerinin çalışmaları üzerindeki etkisi bunun en açık delilidir.
SOSYOLOJİ VE İKTİSAT BİLİMLERİNİN KURULMASI
İbn-i Haldun insan toplumlarının yükselişini ve düşüşünü medeniyet bilimi kapsamında izleyerek Mukaddime adlı eserinde kaydetti; bu eser ile sosyoloji ve iktisat teorisinin temelini attı.
İbn-i Haldun, araştırmasına İslam medeniyetinin altını oyan çeşitli istilacı güçleri ve atalarının bu istilalardan ne şekilde etkilendiğini inceleyerek başlar. Çok büyük bir emeğin ürünü olan Mukaddime, genel dünya tarihi üzerine bir eserdir. İbn-i Haldun, tarih yazıcılığının gerçeklerin liste halinde sunulmasından ibaret olmadığına, hangi bölgeye ait olduklarına ve taraflı olup olmadıklarına bağlı olarak farklılık arz edeceği fikrini araştırdı ve uyguladı. Tarih yazıcılığına ve yöntembilimine yönelik bu yeni yaklaşım bugün hala tarihçiler tarafından kullanılmaktadır. İbn-i Haldun doğrulanmamış bilgilerin aktarılmasını reddeder. Böylece, delillerin bilimsel sayılabilmesi için esas teşkil eden akademisyenlik ve sosyal bilimleri yeni ve ihtimamlı bir boyut getirdi. İbn-i Haldun'un düşüncesine göre bölücü kuvvetlere karşı koruyacak yegâne şey, her milletin tabiatında mevcut olan din olgusuydu.
İbn-i Haldun, iktisat teorisinde de zamanın ilerisindeydi. Refahın kaynağının emek olduğu sonucuna Adam Smith'ten dört yüz yıl önce vardı.
Gotik mimarisinin belkemiği olan bu kemer stilli Kahire'deki İbn Tolun Camisi'nen alınarak Amalfili tüccarlar tarafından Sicilya üzerinden Avrupa'ya getirildi. Avrupalı mimarlar Romanesk tonozlarda yaşadıkları problemleri bu kemer sayesinde aşabildi.
Sivri kemerin sağladığı en önemli avantaj tonozun yarattığı itkiyi uçan payanda ile desteklenebilecek kadar dar bir alan üzerine yoğunlaştırmasıydı ki bu, Avrupa Gotik mimarisinin en önemli özelliklerindendi. Bu sayede mimarlar, önceden yarım dairesel kemerleri destekleyebilmek için büyük ve ağır yapılan duvar ve payandaları hafifletebildiler. Temellere uygulanan yanal itkinin azaltılması ve tonoz kemerleriyle aynı seviyede tepelik kullanılabilmesi sayesinde tüm çaplara uygun olması yapının diğer avantajları arasındaydı.
Karanlık bir odada bulunurken panjurdaki küçük bir delikten süzülen ışığı gözlemleyen İbn-i Heysem, ışığın karşı duvara baş aşağı bir görüntü oluşturduğunu keşfetti. Bu basit lenssiz kamera geliştirilerek bugün bildiğimiz kamera elde edildi.
İbn-i Heysem tarihte bilinen ilk kamera olan karanlık oda ya da lensiz kamerayı yapan ilk kişidir. Bununla yetinmeyip nesneleri kamera gibi başa aşağı değil düz bir biçimde gördüğümüzü, çünkü optik sinirlerin, görüntüyü analiz eden ve tanımlayan beyinle bağlantı sağladığını izah etti. Günümüzde, İbn-i Heysem'in karanlık odasında attığı mütevazı adımlardan çok daha ileriye giden kamera, karmaşık ve dijital bir gelişimin öncüsü oldu. Yine onun adımlarıyla tomurcuklanan optik alanı ise, lazerin, insan retinasının optik bölümlendirilmesinin e denizanasındaki kırmızı biyolüminesans maddesi gibi konuların çalışıldığı başlı başına bir bilim dalına dönüştü.