Ümmeti bir araya getiren şehit: Hasan el-Benna
Hasan el Benna, 22 yaşındayken 20. asrın en kapsamlı hareketi olan İhvan-ı Müslim'i kurdu. Sadece üç kahvehane ile başlayan mücadelesi, tüm dünyaya yayıldı. Devletin göz yumduğu bir suikasta kurban giden Benna, şehit edildi. Şehit edildiği gün Kahire'de camiler kapatıldı, insanlar tutuklandı. Şehit için Kur'an okumayı ve cenaze namazı kılmayı bile yasakladılar.
Giriş Tarihi: 12.02.2019
16:14
Güncelleme Tarihi: 14.10.2020
08:55
KAHVEHANELERDEN MUAZZAM BİR MÜSLÜMAN TOPLULUĞUNA
"Biz öyle bir ümmetiz ki bizim inanç, anlayış ve iş olarak bu İslam'dan başka onurlu bir çıkışımız yoktur."
Türkiye'de 1924 yılında hilafetin yıkılması ve Batılıların İslam'ı karalamak adına yaptığı çalışmalar nedeniyle Hasan el Benna'nın Müslümanlar adına daha da çok çalıştı. İsmailiye bölgesinde kahvehanelerde boşa zaman geçiren insanları toparlayıp onlardan muazzam bir Müslüman topluluğu meydana getirdi. Bu topluluktan çıkanlardan birisi de Muhammed Fergali'di. Bir gün İngiliz komutasının karşısına geçip "Beni İsmailiye'den ancak bir kişinin emri çıkartabilir; o da Hasan el Benna" dedi.
FİLİSTİN DAVASINA SAHİP ÇIKTI
Hasan el Benna İsmailiye'deki çalışmaların ardından topluluğu daha da büyütmek için başkent Kahire'ye yerleşti ve burada Müslüman Kardeşler'in ilk büyük merkezini açtı. Ardından bazı mensuplarını Filistin'e göndererek İsrail'e karşı Filistinlilerin yanında durmaya çalıştılar.
II. Dünya Savaşı başladığında çok sayıda öğrenci, devlet memuru ve işçi Müslüman Kardeşlere üye olmuş vaziyetteydi. 1937 yılında yaklaşık sekiz yüz, 1940'da iki yüz bin, 1948'de beş yüz bin ve 1950'de bir milyon üyeyi geçmişti. Öyle ki İhvan müntesipleri hemen hemen ülkedeki tüm kurum ve kuruluşlarda görev almaya başladılar.
BENNA'YA GÖRE DÜŞMAN KİMDİR?
Onun ana düşüncelerini oluşturan temel unsurlar; yeniden İslam'ın özüne dönüş ve bu dönüşü fiili hayatta bizzat gösterme esaslarına dayanıyordu. Bunu yaparken bu çağın gerektirdiği teknik donanımlara sahip olunmasının zorunluluğunu da belirten Benna, geliştirdiği örgütlenme modeli ile aileden başlayıp devlet örgütlenmesine kadar devam eden iç içe geçmiş halkalar oluşturmuştur. Benna, İslam'ı vicdani bir konu olmaktan öte, bir nizam, bir yaşam biçimi ve uyulması gereken yasalar bütünü olarak görür. Bunları savunurken, içinde yaşadığı toplumun birçok davranışını eleştirmekle birlikte onları dışlayıcı bir üslup kullanmaz. Düşman olarak sadece sömürgeci ve Siyonistleri gösterir ve onlara karşı silahlı mücadeleyi teşvik eder.
Benna Müslüman Kardeşler Cemiyetini kurduktan sonra özellikle 1930'ların sonlarında Mısır'da etkin bir siyasi güç haline gelen Hasan el Benna ve Müslüman Kardeşler, dönemin otoritesi ve işgalciler tarafından bir tehlike olarak karşılandı. İngilizlerin de teşvik ve zorlamaları ile hükümet Müslüman Kardeşlerin etkinliğini azaltmak ve toplumdaki yükselişini önlemek buna karşı bir dizi zorlayıcı tedbirler uyguladı.
İhvan, 1941 yılında Kahire'deki İngiliz elçiliğini ve Kanal yönetiminin işgal kuvvetlerini eleştirirken, ilk kez fiili çilesini yaşar ve bu dönemde bir kaç dergileri kapatılır. Ve mürşit tutuklanarak zindana atılır. 1944'de Ahmed Mahur hükümeti ile İngilizler birleşerek parlamento seçimlerinde Kasan el Benna'ya karşı savaşa girerler. El Benna'nın 1942'de milletvekilliği adaylığı İngilizlerin baskısıyla engellenir. 1944-1945 seçimlerinde ise bağımsız aday olarak katılan El-Benna milletvekili seçilir ancak İngilizlerin Mısır Hükümeti seçimleri iptal eder. El-Benna ile birlikte 60'a yakın İhvan adaylıktan düşürülür.
HASAN EL-BENNA'NIN MEKTUBU
II. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından birçok kez tutuklanan Hasan el-Benna ve arkadaşları, Mısır'daki sömürge yönetimine son vermek için İngiltere'ye savaş ilan edince yaşanan gelişmeler neticesinde İhvan-ı Müslimin Teşkilatı hükümet tarafından kapatıldı. Mısır'da Müslüman Kardeşler Cemiyeti'nin (İhvan) kurucusu Hasan el-Benna'nın, 1948 yılında cemiyetin kapatılmasından bir gün önce yazdığı mektubu:
"Değerli kardeşlerim, dünya bugün Rusya'nın komünizmi ile Amerika'nın demokrasisi arasında bocalamakta, istikrar ve barışın tesisi için hangi yolu tutacağı konusunda şaşkınlık yaşamaktadır" diye başlayan mektup, şöyle devam ediyor:
"Siz ellerinizde semanın vahyinin ilaç şişesini tutuyorsunuz. Bu hakikati apaçık ve güçlü bir şekilde haykırmak, insanlığı İslam'ın yoluna çağırmak, boynumuzun borcudur. Devletimizin ve iktidarımızın olmaması bizim gücümüzden hiçbir şey kaybettirmez, zira çağrılar, gücünü kendinden alır, sonra o çağrıya inananların kalplerinden, sonra dünyanın ona ihtiyacından alır. Daha sonra Allah ne zaman diler ve takdir ederse o çağrıya destek vererek, onu hayata geçirir. Ülkeleri okyanustan okyanusa uzanan 400 milyon Müslüman, bir gaflet anından istifadeyle topraklarını işgal eden sömürgeciliğe asla boyun eğmeyecektir. Yeryüzünde 'La ilahe illallah, Muhammedu'r-Resulullah' diyen bir Müslümanın yaşadığı her karış toprağı, İslam vatanı sayarız ve sömürgecilikten kurtularak, hürriyetine kavuşması için çaba harcarız. Bu vatan doğuda Endonezya'dan batıda Kazablanka'ya kadar uzanır. Bu münasebetle size özellikle temizliği şiar edinmeyi tavsiye ediyorum. Özde, sözde, gönülde, düşüncede, eylemde, söylemde, yemede-içmede, temizlik şiarımız olsun. Resulullah -Aleyhissalatu vesselam- ümmetine temizlik ve zarafet noktasında insanlar arasında hemen göze çarpan bir benek gibi olmayı tavsiye etmiştir. Fıkıh kitaplarımız, taharet bahsiyle başlar. Yine sahih bir Hadis-i Şerif'te 'cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı taharet'tir buyrulmuştur. 'Allah tövbe edenleri sever ve temizlenenleri sever' buyuran Allah, doğru söylemiştir. Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun."