Allah Teala'nın insanlığa lütfu: Nimet
Hak Teala'nın insanlara karşı bir lütfu olan nimet temelde bolluk, rahmet ve bereket gibi manalara gelir. Maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılan nimet kavramı, insanlık için bir bereket vesilesi olduğu gibi aynı zamanda ahiret yolculuğu için önemli bir imtihandır. Kur'an-ı Kerim'de geçen ayetler ile nimet kavramını ele aldık.
Giriş Tarihi: 16.04.2022
10:08
Güncelleme Tarihi: 16.04.2022
10:32
"Allah'ın üzerinizdeki nimetini, sizden aldığı sağlam ahdini hatırlayın; o zaman, "İşittik ve itaat ettik" demiştiniz. Allah'tan korkun; şüphesiz Allah kalplerin içindekini bilmektedir."
Mâide Suresi - 7. Ayet
Mâide Suresi - 7. Ayeti dinlemek ve mealini okumak için tıklayın
Mâide Suresi - 7. Ayet Tefsiri
🔸 Mîsâk "yeminle pekiştirilerek verilen sağlam söz" demektir. Yüce Allah sûrenin ilk âyetinde müminlere hitap ederek akidlerini yerine getirmelerini emretmişti. Burada da onlara lutfettiği güç, şeref, ilim, din ve vatan gibi nimetlerini hatırlatarak onlardan verdikleri sözü yerine getirmelerini istemektedir. Buradaki "söz"den maksat, insanların yaratılmasından önce "elest bezmi" denilen mâna âlemindeki mecliste bütün ruhların Allah'a verdikleri söz olabileceği gibi (bu konuda bilgi için bk. A'râf 7/172), müminlerin, Hz. Peygamber'e iman ederken veya Akabe ve Hudeybiye'de biat ederken Allah ve resulüne verdikleri söz de olabilir.
Tefsirin devamını okumak için tıklayın
"Sizi uyarmak için, içinizden bir adam vasıtasıyla rabbinizden size bir zikir (vahiy) gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki O sizi, Nûh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz."
A'râf Suresi - 69. Ayet
A'râf Suresi - 69. Ayeti dinlemek ve mealini okumak için tıklayın
A'râf Suresi - 69. Ayet Tefsiri
🔸 "Muhtemelen Âd, Yemen'in Uman ile Hadramut arasındaki Ahkåf denilen geniş çöl bölgesinde yaşamış eski ve önemli bir Arap toplumudur (Kur'an'ın 46. sûresi Ahkåf ismini taşır; ayrıca bk. Fecr 89/6-9). İsmini, Hz. Nûh'un oğlu Sâm'ın üçüncü kuşaktan torunu Âd'dan aldığı söylenir. Bu kavim, İslâm'ın zuhurundan asırlarca önce ortadan kalkmakla birlikte Araplar arasında bazı hatıraları anlatılmaktaydı. Hûd aleyhisselâm ise bir görüşe göre Âd'ın soyundan, başka bir görüşe göre Âd'ın dedesi Sâm'ın diğer bir oğlunun soyundandır."
Tefsirin devamını okumak için tıklayın
"Rableri onları kendi rahmeti, hoşnutluğu ve cennetleriyle müjdeliyor; onlar için orada kesintisiz nimetler vardır."
Tevbe Suresi - 21. Ayet
Tevbe Suresi - 21. Ayeti dinlemek ve mealini okumak için tıklayın
Tevbe Suresi - 21. Ayet Tefsiri
🔸 Bu âyetlerde, sağlam bir inanç üzerine temellendirilmemiş dinî davranışların Allah katında bir değere sahip olmadığı açıklanmaktadır.Bunun iyi anlaşılması için somut bir örneğe yer verilmiş, o günkü muhatap kitlenin yakından bildiği ve dine hizmet konusunda sembol haline gelmiş olan Kâbe ile ilgili bazı görevlere değinilmiştir. Âyetlerin iniş sebebiyle ilgili değişik rivayetler bulunmakla beraber, bunların içerdiği bazı bilgilerle âyetlerin nüzûl zamanı arasında uyumsuzluklar bulunmaktadır.
Tefsirin devamını okumak için tıklayın
"İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, rableri onlara, inanmaları sebebiyle yol gösterir; nimetlerle dolu cennetlerde onların bulundukları yerin altından ırmaklar akar."
Yûnus Suresi - 9. Ayet
Yûnus Suresi - 9. Ayeti dinlemek ve mealini okumak için tıklayın
Yûnus Suresi - 9. Ayet Tefsiri
🔸 İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara rableri, inanmaları sebebiyle yol gösterir; nimetlerle dolu cennetlerde onların bulundukları yerin altından ırmaklar akar.
Tefsirin devamını okumak için tıklayın
"Eğer başına gelen bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet tattırırsak, "Kötü durumlar benden uzaklaşıp gitti" der. Artık onun bütün yaptığı sevinmek ve övünmektir."
Hûd Suresi - 11. Ayet
Hûd Suresi - 11. Ayeti dinlemek ve mealini okumak için tıklayın
Hûd Suresi - 11. Ayet Tefsiri
🔸 "Ümitsiz" diye tercüme ettiğimiz yeûs kelimesi, "ümitsizlik, çöküntü, devamlı üzüntü, gayretsizlik" gibi anlamlara gelen ye's kökünden türemiş olup "herhangi bir güçlük, sıkıntı veya engel karşısında aşırı derecede ümitsizliğe kapılan kimse" anlamına gelir. Kur'ânî bir terim olarak yeûs, geçmişteki mutlu, müreffeh durumunu Allah'ın bir lutfu olarak değil de kendisinin bir kazancı ve şansı olarak gören, musibetler karşısında ise ümidini yitiren kimseyi ifade eder. İlk iki âyette genel olarak insan türünün doğal yapısının bencilliğine ve sıkıntılar karşısındaki dayanıksızlığına; 11. âyette ise sabır erdemi kazanmış ve güzel işler yapmayı ilke haline getirmiş insanların bu doğal kusurlarını düzeltmeyi başardıklarına dikkat çekilmiştir.
Tefsirin devamını okumak için tıklayın