Allah’ın “sırlarımdan bir sır” olarak nitelediği zırh: İhlas
İhlas, kalbi şirk, riya ve gösterişten temizlemeyi, hayırlı amellere yönelmeyi ve bu amellerde Allah'ın rızasını gözetmeyi ifade eder. Allah Teala, kullarına ihlaslı olmalarını buyurmuş ve ihlası "sırlarımdan bir sır" olarak nitelemiştir. Peygamberimizin hadislerinde de dini ve ahlaki bir fazilet olarak sıklıkla zikredilen ihlas, tarih boyunca tasavvuf ehlinin de üzerinde durduğu bir konudur. İhlası "ibadetin ruhu" olarak tanımlayan tasavvuflar, ihlassız amelin de amelsiz ihlasın da kula bir faydası bulunmayacağını söylemişlerdir.
Giriş Tarihi: 28.01.2021
15:07
Güncelleme Tarihi: 25.04.2022
10:54
Sesli dinlemek için tıklayınız.
TASAVVUF ‘İHLAS’ KAVRAMINA NASIL BAKAR?
İslam fıkıh kitaplarında ibadetlerin abdest, niyet, tekbir, kıraat gibi zahirî şartları yanında bir de huşû, hudû ve ihlas kavramıyla ifade edilen bâtıni şartlarının bulunduğu vurgulanır.
🔹 Daha çok tasavvuf ve ahlak eserlerinde yer verilen bu hususa göre, abdestsiz kılınan namaz ile ihlassız yerine getirilen ibadetin aynı anlama geldiği, ikisinin de kabul olmadığı vurgulanmıştır.
🔹 Tasavvuf ehline göre ihlas, kulun tüm amellerini yalnızca Allah için yapması, diğer insanların değerlendirmelerini dikkate almamasıdır.
🔹 Kulun gerçekleştirdiği ibadet ve amelleri yok sayması gerektiğini, bunlara bakıp kibre kapılmaması gerektiğini vurgulamışlar; bu nedenle de amelleri halktan ve nefisten korumak gerektiğini ifade etmişlerdir.
DÜNYA İŞLERİNDE DE ‘İHLAS’ ARANMALI
Tasavvufta, sadece ibadette değil; dünya işleri ile ilgili diğer davranışlarda da ihlas aranması gerektiği vurgulanır.
🔹 İşlenen iyi amellerin Allah'ın bir lütfu olduğunu ifade eden mutasavvıflar, kulun bunları kendinden bilmesini, bu işlerden dolayı sevap istemesini ihlas eksikliği olarak açıklamışlardır.
🔹 Bu durumu tasavvufa aykırı olarak görmüşlerdir.
🔍 İhlas suresinin fazileti nedir? İhlas suresi okunuşu...
KİŞİNİN İHLASLI OLUŞUNUN ALAMETLERİ
Kişinin ihlaslı oluşuna dair de tasavvuf ehli bazı tespitlerde bulunmuş ve yalnızca Allah'a yönelme konusuna vurgu yapmışlardır.
🔹 9. yüzyılda yaşayan Mısırlı mutasavvıf Zünnûn el-Mısrî'ye göre, her şeyin faili olarak Allah'ı görmek; dolayısıyla kul olarak "amel ve ibadetlerin sahibi" şeklinde kendimize pay çıkarmamak gerekir. El Mısrî, kişinin ihlaslı oluşuna dair alametleri şöyle sıralamıştır:
📌 Hayırlı işlerinden dolayı övülme ile yerilmenin eşit olması.
📌 İşlenen amellerin unutulması ve sevap almayı gerektirdiğinin düşünülmemesi.
Öte yandan yalnızlığı sevmenin ve kimsenin görmediği yerlerde ibadet etmenin de ihlaslı olmayı sağlayacağına işaret etmiştir.
İHLASSIZ AMELİN VE AMELSİZ İHLASIN KULA FAYDASI YOKTUR
Tasavvuf ehline göre ihlas, ibadetin ruhudur. Ne ihlassız amelin ne de amelsiz ihlasın kula bir faydası bulunmaz.
🔹 İhlassız amelin amelsiz ihlastan daha kötü olduğuna işaret eden mutasavvıflar, her şeye değer kazandıranın ihlas olduğuna dikkat çekmişlerdir.
🔹 Öte yandan çok ibadetle değil, ibadetteki ihlasın kurtuluşa ulaştıracağını söylemişler ve kulun samimi ve ihlaslı olmasını fakat ihlaslı olduğu iddiasında bulunmaması gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Onlara göre ihlaslı olduğu kanaatini taşıyan kişi, ihlas eksikliği yaşamaktadır.
İHLAS, KUL İÇİN BİR SIRDIR
İhlas, insan ruhunda son derece gizli bir niteliktir hatta bir sırdır. Doğruluğun özel bir şekli olarak görülür.
🔹 Peygamber Efendimizin bir hadisinde "İhlâs sırlarımdan bir sırdır, onu sevdiğim kulumun kalbine tevdi ederim" buyrulduğu söylenir.
🔹 10. yüzyılda yaşayan tasavvuf ehli Cüneyd-i Bağdâdî, ihlasın gizliliğine dikkat çekmiş ve meleklerin onu bilmediği için sevap hanesine yazamayacağını, şeytanın onu bozamayacağını ve nefsin bundan dolayı şımarmayacağını söylemiştir.
🔹 Bu durum da ihlaslı olmayı kişinin kendisinin bile bilemeyeceğine; daima nefsi denetim altında tutmak gerektiğine işarettir.