Bilime yön veren Müslüman alimler ve icatları
Bugünkü teknolojinin temelleri, yüzlerce yıl önce Doğu'nun saraylarında, rasathanelerinde ve medreselerinde Müslüman bilim adamları tarafından atıldı. Bu alimler, icatlarıyla tüm dünyayı etkileyerek bilime yön verdi. Meryem el Usturlabi'den Cezeri'ye, İbni Sina'dan Aziz Sancar'a dünya tarihine yön veren bilim insanlarını sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 29.02.2020
17:42
Güncelleme Tarihi: 29.02.2020
18:01
BİRUNİ'NİN BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
Biruni'nin, dünyanın yuvarlaklığı ve döndüğü üzerinde durduğu biliniyor. Yer çekiminin tespitini yaptı. Güneşin yerden uzaklığı, sabit ve gezegen yıldızların durumları ve ayın hareketi hakkında gözlemler yapmıştır. Özellikle fiziki coğrafyanın gelişmesinde etkili oldu. Şehirler arasındaki mesafeleri ölçmüş, enlem, boylam ve dünyanın çevresi üzerinde çalışmalar yapmıştır. Henüz yirmi yaşlarındayken yarıçapı 10 arşın olan bir küre yaparak ülkelerin yerlerini işaretlemiştir.
Tıp biliminde de deneyleri vardı. Gazneli Sultan Mesûd'un gözünü o tedavi etmişt i. Eczacılıkta da ünü büyüktü. Tıpta psikiyatriye önem vermiş, sesle telkinin etkisini değerlendirmişti. İlaçlar hakkında bilgi vermiş, ilacın yararı kadar yan etkisini bilmenin de tedavide önemli olduğunu vurgulamıştı. Botanikle uğraşmış, hayvanlarla ilgili gözlemler yapmış, ışığın hızının sesten çok olduğunu saptamış, 29 maddenin özgül ağırlığını ölçmüştür . Bu ölçüler bugünün bilgisinin vardığı sonuçlara yakındır.
Takvim ve kronoloji açısından zamanına göre İslam dünyasında çok geniş kapsamlı çalışmalar yaptı. Bu çalışmalarına kanıt olarak olağanüstü bir kaynak niteliğindeki Asar ul-Bakiye anil-Kurun İl-Haliye adlı eserini gösterebiliriz. Al-Kanun ul-Mes'ûdî adlı eseri de astronomi açısından çok değerli bir kaynak. Oruç ve namaz vakitleri, İslam'da astronomiye olan gereksinmeyi arttırmıştır. Me'mun zamanında önem kazanan rasat işleri gittikçe gelişmiş ve Biruni ile önemli bir aşamaya ulaşmıştı.
Biruni, felsefeyle de uğraşmıştır. Hint, Yunan ve İslam felsefesinin bazı konularının karşılaştırmasını yapmıştır. Felsefeyi bilimlerin sonuçlarının sistematiği gibi görmüş ve insanı mutluluğa götüren bir disiplin olarak anlatmıştı.
Asıl ismi Muhammed Şemseddin bin Hamza olan Akşemseddin, 1390 yılında günümüzde Suriye sınırları içinde yer alan Şam'da doğdu. Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i hıfzeden Akşemseddin, 7 yaşında ailesiyle Anadolu'ya gelip Samsun'un Kavak ilçesine yerleşti.
Âlim olan babası Şeyh Şerafeddin Hamza'nın vefatının ardından şeri ilimlerin yanında tıp eğitimi aldı. Kısa sürede Osmancık Medresesi'nde müderris olan Akşemseddin, tasavvuf yolunda yükselmek için İran, Şam ve Bağdat'ı dolaştı . Daha sonra kendisini bilenlerin tavsiyesi üzerine zamanın büyük velisi Hacı Bayram Veli' ye gitmeye karar verdi.
Hacı Bayram Veli'nin yanında kaldığı süre içinde tasavvufun inceliklerini öğrenen Akşemseddin, icazetini aldıktan sonra Beypazarı'na yerleşti. Bir süre burada kalan Akşemseddin, daha sonra Göynük'e gitti.
II. Mehmet ile tanışan Akşemseddin, tahta çıktıktan sonra da görüşmeye devam etti. İstanbul'un fethinden önce iki defa Fatih'in yanına Edirne'ye giden Akşemseddin, II. Murad'ın kazaskeri Çandarlıoğlu Süleyman Çelebi'yi ve Fatih'in kızlarından birini tedavi ederek iyileştirdi. Fatih'in kızı da kendisine Beypazarı'ndaki pirinç mezralarını verdi.
MİKROPTAN İLK DEFA BAHSEDEN ALİM
"Tabib-i ebdan" olduğu, devrinin iyi bir hekimi sıfatıyla da şöhret kazandığı ve tıbba dair eserleri bulunduğu belirtilen Akşemseddin, tıp tarihinde ilk defa mikrop meselesini ortaya attı. Hastalıkların mikrop yoluyla bulaştığı fikrini öne süren âlim, bu alanda kesin bilgiler veren Fracastor adlı İtalyan hekimden en az 100 yıl önce bu konuya ilk temas eden tabip olduğu kabul edilir.