Cennet Bahçesi’ndeki Osmanlı mührü
Mescid-i Nebevi'nin en önemli kısımlarından birisi de hiç şüphesiz dünyadaki cennet olan Ravza-i Mutahhara'dır. Allah Resulü (sav), birçok hadis kitabının bize aktardığı rivayet ile "evi ile minberi arasındaki kısmın cennet bahçelerinden bir bahçe" olduğunu söylemiş ve burada yapılan ibadetlerin müjdesini vermiştir. Peki, Hz. Muhammed'in Ravza-i Mutahhara'sında I. Ahmed tarafından yaptırılan bir kitabe olduğunu biliyor muydunuz? İşte, Cennet Bahçesi'ndeki Osmanlı mührü hakkında merak edilenler.
Giriş Tarihi: 07.12.2019
15:58
Ravza-i Mutahhara geniş anlamıyla, âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.s)'in medfün bulunduğu yer ve Mescid-i Nebi demek ise de, özel manasıyla Mescid-i Nebi'nin içinde Hz. Peygamber (s.a.s)'in kabr-i saadetleriyle minber-i şerif arasında kalan kısım demektir.
Bu alanın fazileti ile ilgili olarak Allah Resulu şöyle buyurur: "Evimle minberim arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir" (Tecrid-i Sarih Tercümesi, IV, 268).
"BUGÜN CENNET GÜNLERİNDEN BİRİYDİ"
İmam Mâlik gibi bazı âlimler hadisi zâhirî mânasına göre yorumlamayı daha uygun görmüştür. Bazılarına göre ise yapılan ibadetler sebebiyle burası rahmetin inmesi, insana mutluluk vermesi açısından cennete benzer. Dolayısıyla Resûl-i Ekrem'in cennetin anaların ayakları altında, kılıçların gölgesinde bulunduğuna ve hasta ziyaret eden kimsenin cennet bahçelerinden bir bahçede olduğuna dair sözleri veya güzel geçen bir gün için, "Bugün cennet günlerinden biriydi" denilmesi gibi mecazi bir anlam ifade eder.
RAVZA-İ MUTAHHARA'NIN İÇİNDE YER ALAN DİREKLER
Ravza-i Mutahhara adı verilen alan içinde "Ebu Lübbe" ve "Hannâne" adında direkler vardır. Bu direklerin neye işaret olduğunu şöyle anlatmak mümkündür: Ebu Lübâbe, Ensardan ve Evs kabilesindendir. Kureyzaoğulları savaşında, düşmana, teslim olmaları halinde kendilerine verilecek cezanın ölüm olacağını işaret etmiş olduğundan kendisini, suçluluk psikolojisi içinde Mescid-i Nebî'de bir sütuna bağlattı.
Tövbesi kabul edilip Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından çözülmedikçe bağını hiç kimseye çözdürmeyeceğine ve bir şey yiyip içmeyeceğine yemin etmişti. Yedi gün bağlı kaldıktan sonra tövbesi kabul edilmiş ve bağını Resulullah (s.a.s) çözmüştür. Ebu Lübâbe'nin kendisini bağlattığı direğin yerindeki sütuna hâlen "Üstüvâne-i Ebu Lübâbe" denilmektedir.
Hz. Peygamber'in evinden maksadın Hz. Âişe'nin odası mı (hücre-i saâdet), yoksa mescidin doğu duvarı boyunca sıralanan hanımlarına ait odaların tamamı mı, minberden maksadın bulunduğu yer mi, yoksa hücre-i saâdet hizasındaki batı duvarı mı olduğu konusunda da farklı görüşler nakledilir. Eyüp Sabri Paşa bu konudaki görüşleri dikkate alarak Ravza-i Mutahhara planıyla ilgili üç değişik çizim yapmıştır (Mir'âtü'l-Haremeyn , II, 154-156).
Bazı âlimler Ravza-i Mutahhara'nın alanının bütün mescidi kapsadığını söylemiş, ravzanın Mescid-i Nebevî ile musallâ arasında olduğunu bildiren bir rivayete dayanarak Mescid-i Nebevî ile bayram musallâsı (Mescid-i Gamâme) arasında kalan alanı buna dahil edenler de olmuştur. Ancak Ravza-i Mutahhara'yı hücre-i saâdet ve minber arası olarak ifade eden rivayetler daha güçlüdür.
Günümüzde Ravza-i Mutahhara'nın güneyi mihrabın hemen kıble tarafındaki demir korkuluk ve kitap raflarıyla sınırlanmış olup doğudan batıya 22 metre, kuzeyden güneye 15 metre olmak üzere yaklaşık 330 m2'lik bir alanı kapsamaktadır. Batı tarafında III. Murad'ın armağanı olan minberle ortada Kayıtbay döneminden kalan mihrap yer alır. Bu alanda her biri ayrı bir hâtırayı yaşatan sütunlar bulunmaktadır. Muhallaka sütunu Hz. Peygamber'in minber yapılmadan önce dayandığı hurma kütüğünün yerindedir ve kıbleye göre sağ taraftan mihraba bitişiktir.
Halûk adlı bir koku sürülmesi sebebiyle bu adla anılan sütun, Resûl-i Ekrem'in minberde hutbe okumaya başlaması üzerine hurma kütüğünün inlemesinden dolayı Hannâne, Haccâc b. Yûsuf'un gönderdiği mushafın burada bir sandık içinde korunmasından dolayı Mushaf sütunu diye de anılmıştır.