Arama

Deprem kuşağında Müslüman olmak - Fatma Bayram

İmtihan fani dünyada bulunduğumuz müddetçe insanoğlunun gerçeği... 6 Şubat 2023 günü ülkemizde acısı hiç dinmeyecek bir felaket yaşadık. Tarifi, izahı mümkün olmayan bir acı... Evet inananlar olarak kendimizi sürekli sorgulamamız, neye hazır olup olmadığımızı kendimize sormamız gerekiyor. Fakat faniliğin geçiciliğini o kadar çabuk unutuyoruz ki bel bağlamamamız gereken bir dünyanın aslında hiç olmadığını idrak edemiyoruz. İşte kıymetli yazarımız Fatma Bayram hocamız, bu noktada kalplere biraz da olsa farkındalık kazandıracak bir yayın yaptı. Yayının herkese ulaşması ve nasiplenebilmesi için sözlü ve yazılı şeklini sizlerle paylaşmak istedik.

DEPREM KUŞAĞINDA TAKVALI BİR MÜSLÜMAN OLMAK

Takva kök olarak korunmak demektir. Allah'tan korunmak; O'nun azabından, cezasından, yakalamasından, gazabından, sevgisini ve yakınlığını kaybetmekten korunmak demektir. Müslümanlığın yani Allah'a inanan, O'nun gönderdiği dine inanan ve buna göre yaşamaya gayret eden bir kişinin, Rabbine karşı bir numaralı vazifesi takva sahibi olmaktır. Takva bir seçenek değildir; emirdir, vaciptir; hesap verebilecek şekilde yaşamak demektir.

O zaman deprem kuşağında takvalı bir Müslüman olmak; deprem kuşağında yaşamanın sana yüklediği sorumlulukların hesabını verebilecek şekilde yaşamak demektir. İster o binaları yapan kişiler ol ister satın alan kişiler ol; her birimizin kendi konumuna göre takvalı bir mümin olması gerekir. Takva sadece ibadetle ilgili değildir. Biz genellikle kötülük yaptığımızda bunun bizi Allah'tan uzaklaştıracağını ya da uhrevi bir sorumluluk yüklediğini düşünüyoruz da o yaptığımız işi iyi yapmanın da bir ibadet olduğunu düşünmüyoruz. Buraya da dikkatinizi çekmek isterim. Takva, farz ve haramlarla ilgilidir, nafilelerle ilgili değildir. Farzları yerine getirmek ve haramlardan korunmak konusunda titizlik göstermek demektir. Çünkü Allah'ın azabı farz ve haramlarla ilgilidir, nafilelerle değil.

Peki bir insana terettüb eden (netice olarak çıkmak) farz ve haramlar nelerdir?

Sadece namaz kılmak, zekat vermek, imkan bulanın hacca gitmesi midir farzlar? Bir insanın ekmeğini kazandığı işi düzgün yapmasının dini hükmü nedir? Farzdır. Peki bu işi düzgün yapmak üzerime farzsa ve yapmadığımda bunun hesabını Allah'a vereceksem, işi düzgün yapabilmek için gereken şartları öğrenmenin hükmü ne olur? İmam-ı Azam diyor ki (mealen) insanın mesleğiyle ilgili, kendi zamanında ulaşabileceği bütün detayları öğrenmesi farz-ı ayn olan ilimler muvacehesindedir. Yani ben bilmiyordum, diyemez. Mesela bir terzi, eğer ki ben terziyim diyorsa, iki defa kullanılınca sökülecek bir pantolon dikip, ben bilmiyordum diyemez.

Ben işin uzmanı değilim, bir vaiz olarak anlatıyorum, bize düşen sorumluluğu üç aşamalı olarak ele alıyorum. Afet öncesinde yapılması gerekenler, esnasında yapılması gerekenler, sonrasında yapılması gerekenler...

🔸 Afetten önce kişisel bir felaketle karşılaşmadan önce itikadi, fikri, ahlaki açıdan kötülük problemi konusuna zihnen hazır olmamız gerekir. Mesela bir bebeğiniz olacaksa "onun bakımı, beslenmesi, hastalandığında neler yapılır" bunları önceden öğrenmeniz gerekir. Değilse hastalık anında kişi çok büyük bir panik ve korku içinde kalır. Dolayısıyla itikadi açıdan, dünya ahiret ayrımı meselesini zihnimizde netleştirmemiz gerekiyor. Bana göre işini düzgün yapmayı, dünya ile ilgili bir şey zannedip; mesela "iyi bir inşaat yapmazsam, iyi bir aşçılık yapmazsam, bunun Allah katında bir karşılığı yok bir hesap vermeyeceğim" diye düşünmesi veya tersine ben işimi iyi yaparsam Allah katında bir karşılığı var diye düşünmemesi zihnin bu konuda net olmadığını gösterir. Ahireti biz dünyada kazanacağız. Ahiret demek hesap demektir.

🔸 Afet öncesinde Müslümanca bir bilinç oluşturabilmek için (ki afet esnasındaki duruşumuz öncesinde yerleşen bilince bağlıdır) bir başka tavsiyem, zihnimizdeki kavramsal haritaların temiz olmasıdır. Yani "takva, tuğyan, sabır, isyan, helal, haram, ahlak, adap" arasındaki farklar nedir? Bu konularda zihnimizin pırıl pırıl olması gerekiyor. Bunun için de hep ansiklopedi, sözlük okumayı tavsiye ediyoruz.

🔸 Bir başka tavsiyemiz; Müslümanın iş görme anlayışı konusunda da kendimizi revize etmemizdir. Hangi işi yapıyor olursak olalım. Örneğin; Peygamber Efendimizin (sav) 6 aylık oğlu İbrahim vefat ettiğinde, defnedileceği mezar kazılırken mezarın zemininde bir (kabartı ya da çukur) düzgün olmayan bir kısım kalıyor. Peygamberimiz orayı düzeltiyor. Bir sahabi soruyor; (Allah razı olsun onlardan ki sorularıyla pek çok şeyi öğrenmemize vesile oldular) "Ya Rasulallah, bu çıkıntının ölüye de zararı yok, diriye de. Ne olacak ki böyle olsa" diyor. Peygamberimiz buyuruyor ki; "Evet, ölüye de zararı yok, diriye de. Kul bir iş yaptığı zaman Allah sadece o işin en güzel şekilde yapılmasından razı olur." Buna ben acizane ihsan ahlakı diyorum.

İhsan, Peygamberimizin meşhur Cibril hadisine göre İslam'da en üst mertebedir ve iki anlamı vardır; güzel şeyler yapmak ve yaptığın her şeyi güzel yapmak.

🔸 Felaket anında ne yapacağız? İkinci aşamaya geçtik. Felaket anında yapılacaklara gelince, biz sıradan insanlarız, yani ben kendim için söylüyorum, sıradan insanlarız. Sıradan insan demekle neyi kastediyorum? Yani şu anda afet bölgesinde acil hizmette ön safta çalışan biri değiliz. Böyle bir yeterliliğimiz maalesef yok. Biz sıradan insanlar, o afette hizmet edenlere yardım edebiliriz, yardımcı olabiliriz, destekleyebiliriz. Peki bu yardımı ve desteği nasıl yapmalıyız? Altını çiziyorum, koordinasyonla.

🔸 Bir Müslüman ahlakının afet anında yapması gereken bir başka şey; bu afet isterse bir savaş olsun arkadaşlar isterse doğal afet olsun, isterse başka bir şey olsun fark etmez. Haberleri yayma konusunda aşırı derecede titiz olması gerekir. Bu konuda Nisa 83 ve Hucurat 6. ayetleri üzerinde dikkatle düşünmenizi tavsiye ediyorum. Bir haber duyduğunuzda o haberi gerekli otoritelerden teyit etmeden paylaşmayın. Haberleri yayma orucu tavsiye ediyorum. Her duyduğunu söylemek kişiye günah olarak yeter diyor, Peygamberimiz (SAV). Yani başka hiçbir günahı olmasa, her duyduğunu aktarmak kişiye günah olarak yeter.

Nisa 83: "Kendilerine güven veya korku veren bir haber geldiğinde onu yayıyorlar. Hâlbuki onu Resûlullah'a ve aralarından yetki sahibi kimselere götürselerdi, içlerinden haberin mana ve maksadını çıkarabilenler şüphesiz onu anlarlardı. Size Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz."

Hucurat 6: "Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın."

Böyle bir afet anında, ister bir sel, deprem, yangın felaketi olsun, buralarda müminlerden ölenlerin şehit olduğunu Efendimiz (SAV) çok kuvvetli rivayetlerle bize haber veriyor. Allah onların bu yaşadığı felaketi asla zayi etmez. Allah katında en ufak bir fark bile kıyamet gününde karşımıza çıkacak. Ahirete inanmayan bir insanın ya da o inancı çok zayıf olan birinin bu olanları kaldırması çok zor. Ama ahirete kuvvetle inanan bir insan için "Allah verdi Allah aldı, hepimiz Allah'a aidiz" düşüncesi felaketi katlanılabilir hale getiriyor. Bu inancı işte çok önceden beslemek gerekiyor.

AHİRET İNANCI

➡ Ahiret inancı, akıl ve ruh sağlığımızın garantörü müdür? Ahiret inancı, zeki insanların delirmesini engeller.
➡ Hassas ruhların, ince, kalbi rikkat sahibi insanların çıldırmasını engeller.
➡ Ahiret olmasa bu dünya çekilmez, katlanılmaz.
➡ Onun için ölenlerin şehit mertebesinde olduğunu bilmek, herkesin niyetine göre haşr olacağını bilmek, bizim için çok büyük bir teselli sebebidir.

Bir de bu afet esnasında birtakım yolsuzluklar, hırsızlıklar oluyor. Bugünün geçmişten farkı; her şeyin çok fazla afişe olmasıdır, çok kolay yayılmasıdır ve gözümüzün önünde olmasıdır. Böyle olduğu için biz kötülüklerin çoğaldığını zannediyoruz. İnsanoğlunun nezdinde kötülüğün reklam, haber değeri vardır. O sebepten dolayı kötülük çokça anlatılıyor yoksa bu eylem çok fazla değil, dünyada iyilik her zaman daha fazladır. Kötü örneklerin bizi iyilikten caydırmaması gerekiyor. İyilik yapacağız. Peki nasıl yapalım?

➡ İyiliği; kalbinizin, gönlünüzün, aklınızın tam mutmain olduğu bir yere yapın. Bu güzel fiilin sürdürülebilir olması için aklın, kalbin ve gönlün kânî olduğu vasıtalarla yapılması gerekir. Araştırın. Birçok alternatif var; STK'lar var; şahıslar var; devlet kurumları var.

Bu nedenle afet anında ilgi ve beceri alanına göre güvenilir bir mecra bulup katılmak, sonrasında da söylenenleri dinlemek ve gerekenleri yapmak yani büyük ekibin bir parçası olmak gerekir. Bireysel takılmamak gerekir. Alanda şahsi davranan insanların şu an dahi orada fazladan iş çıkardığını, hiçbir işe yaramadıkları hâlde kalabalık ettiklerini söylüyorlar, biliyorsunuz.

Bu tip afetlerde sabır çok önemli bir karakter gücüdür. Sabır; katlanmak, sesini çıkarmamak, boyun eğmek, kaderimiz böyle demek zannediliyor. Sabır çok etkin bir eylemdir. Çok büyük bir güç ister. İslam ahlakında anlatılan sabrın tam karşılığı şu olabilir; herhangi bir felaketle, bir olumsuz bir olayla karşılaştığınızda o olayın gereğini yapmak konusunda direnç göstermek...

Gereğini yapmak konusunda mukavemet yoksa eylemsizlik, pasifçe boyun eğmek, tepene çıkarmak değildir. Ancak sabır çok etkin bir eylemdir ve çok büyük bir güç ister. İslam ahlakında sabrın tam karşılığı herhangi bir olumsuz olayla karşılaşıldığında o olayın gereğini yapmak konusunda tahammül etmektir. Sabır çok etkin bir şekilde herhangi bir durumla karşılaştığımızda o durumda yapılması gereken her neyse onu yapmak konusunda azimli ve dayanıklı olmak demektir. Sabır ancak umudunu diri tutan, Allah'tan ümidini kesmeyen insanların başarabileceği bir şeydir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN