Dini konularda merak edilen 11 soru
Müslümanların hayatlarının şekillenmesinde en önemli etkiyi Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin hadisleri sağlar. Bu nedenle müminler, yüce kitabımızın emirleri ve Allah Resulü'nün sünnetleri ışığında hareket eder. Peki, mağaza çekilişlerine katılmak caiz midir? Yemin bozmanın hükmü nedir? Ahirette şefaat olacak mı? Kudüs, Müslümanlar için neden önemlidir? Vav Radyo'da kıymetli bilgiler veren hocalarımız sizler için cevapladı.
Giriş Tarihi: 14.01.2021
16:14
Güncelleme Tarihi: 01.12.2021
15:19
Namaz ibadetinde Kur'an-ı Kerim neden Türkçe okunamaz?
❗Yüce kitabımız, hem lafzı hem de manasıyla Cenab-ı Allah'tan gelmiştir, Allah kelamıdır.
➡ Kur'an, Cenab-ı Hakk'ın Peygamber Efendimize (sav) Cebrail aracılığı ile indirdiği manaya delalet eden sözlerdir. Sadece mana olarak değil, Resûlullah'ın (sav) kalbine lafızları ile indirilmiştir. Onun için ibadetleri yaparken Arapça, aslı olan Kur'an-ı Kerim okunur. Tercümesiyle ibadet yapılmaz. Zaten Kur'an-ı Kerim'de yüce kitabımız tarif edilirken Arapça olduğu ifade edilmiştir. "Şüphesiz O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Rûhu'l-emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine apaçık Arap diliyle indirdi." (Şuarâ suresi, 192-195), "Korunsunlar diye dosdoğru Arapça bir Kur'an indirdik ." (Zümer suresi, 28. ayet)
➡ İbadet maksadıyla yaptığımız amellerin geçerli olması için mutlaka Kur'an-ı Kerim'in aslını yani Allah'tan gelen şekliyle, Arapça olarak okunmalıdır. Fakat meali okumak içeriğinin anlaşılmasını Müslümanların öğüt, buyruk ve yasaklarını öğrenmesini sağlar. Bundan dolayı Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve içeriğini öğrenmek için tercümesinin okunmasında sakınca yoktur.
➡ İslam, evrenseldir. Bundan dolayı da değişik dilleri konuşan bütün Müslümanların ibadette ortak bir dili kullanmaları onun evrensel oluşunun bir gereğidir. Herkesin konuştuğu dil ile ibadet yapmaya kalkışması, Peygamber Efendimizin (sav) öğretilerine ters düşeceği gibi içinden çıkılmaz birtakım tartışmalara da yol açar.
Vav Radyo'nun "Günlük Hayatta İslam" programında kıymetli bilgiler veren Dr. Hüseyin Kayapınar sizler için cevapladı:
Bulunan eşyalarla ilgili hükümler nelerdir?
➡ Bu duruma özel hükümler bulunmaktadır. Eğer bulunan eşya bozulacak, kötü niyetliler tarafından çalınacak nitelikte ise alınması gerekir. Fakat kişinin alırken niyeti, kayıp eşyanın sahibini aramak ve malı teslim etmek olmalıdır. Mümkünse bu iş için şahit tutması gerekir. Ardından o malın değerine göre, ilanda bulunup sahibini aramalıdır. Bu durum zaman ve mekâna göre değişir. Büyük şehir ve köyde yitik malın sahibini aramak birbirinden farklı olur. Genelde en uygun yol emniyete bildirmektir. Bu sayede kaybolan malın sorumluluğundan kurtulmuş olunur.
➡ Yitik malın sahibi bir yıl da sürse aranmalıdır. Sahibi bulunamadıysa, kişi fakirse kendi kullanabilir, maddi durumu yerindeyse mal sahibinin hayrına ihtiyaç sahibine verilmelidir.
➡ Yitik yoksul birine verildikten sonra, sahibi ortaya çıkarsa muhayyerdir. Yani kişinin ya da ihtiyaç sahibinin malını kullanmasına onay verirse onun adına sadaka olur. İstemezse mal aynen mevcutsa sahibine geri verilir, mevcut değilse bulan kişinin değerini vermesi gerekir.
Vav Radyo'nun "Günlük Hayatta İslam" programında kıymetli bilgiler veren Dr. Hüseyin Kayapınar sizler için cevapladı:
İslam'a göre şefaat, tartışılamayacak kesinlikte haktır. Öyle ki Peygamber Efendimiz "Benim şefaatim ümmetimden büyük günah sahiplerinedir " diyerek açıkça belirtmiştir.
📌 Kur'an-ı Kerim'de, Nisa suresinin 85. ayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim güzel bir şefaatte bulunursa ondan kendisi için bir nasip olur; kim de kötü bir işe aracılık ederse onun da buna denk bir payı olur. Allah her şeyi koruyup hakkını vermektedir."
➡ Şefaat, yardımcı olmaktır. Kelimenin kökeni olan şefî, çift demektir. Birinin üzerine, bir yardım daha koyarak ikiye katlamak ve böylece biri iki yapmak anlamına gelir.
➡ Peygamberlerin özellikle Hz. Muhammed'in (sav), şehitlerin, hafızların, âlimlerin hatta müminlerin birbiri üzerinde şefaatleri vardır.
Fikriyat e-kitap uygulamasından Peygamber Efendimizin hayatını okumak için tıklayın
❗ Şefaat, yalnızca Allah'ın rızası ve izniyle olur. Necm suresinin 26. ayetinde "Göklerde nice melekler vardır ki, Allah dileyip izin vermeden ve razı olmadan önce onların şefaatleri hiç bir fayda vermez." buyrulmaktadır.
➡ Cenab-ı Hak sevdiği kullarına müsaade eder. Nitekim Duha suresinin 5. ayetinde de şöyle buyrulmuştur. "Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın. " Bu ayeti müfessirler, ahirette Peygamber Efendimiz ümmetine şefaat etmek isteyeceğine Cenab-ı Hak da buna izin vereceğine yorumlamıştır. Dolayısıyla şefaat haktır.