Arama

  • Anasayfa
  • Galeri
  • İslam
  • Dünyevi arzularını dizginleyip ‘ilahî hakikatleri’ keşfeden İslam düşünürü

Dünyevi arzularını dizginleyip ‘ilahî hakikatleri’ keşfeden İslam düşünürü

Tasavvufun sadece kitaplardan öğrenilecek bir ilim olmadığının farkına varan Gazali, tasavvufun öngördüğü manevî tecrübeyi bizzat yaşamak için dünyevî bağlardan kurtulup nefsin isteklerinin önüne geçerek tüm kalbiyle ahirete yönelmesi gerektiği sonucuna varan ve filozoflara yönelttiği eleştirilerle bilinen İslâm düşünürü olarak tanındı. İslam dünyasında unvanı Hüccetü'l-İslam olan, kelam ve ahlak alimi İmam-ı Gazali'yi, vefatının 907'nci yılında rahmetle anıyoruz.

  • 1
  • 16
GAZALİ'Yİ ANLAMAK İSLAM'I ANLAMAKTIR
GAZALİ’Yİ ANLAMAK İSLAM’I ANLAMAKTIR

İslam tarihinin en büyük müceddidi Gazali, Buhari, Şafii ve Eş'ari'nin başlattığı süreci tamamlayıp dini anlayışı tahkim ederek, İslam'da sekülerleşmeye giden yolu tıkadı ve akidevi-siyasi olarak Sünniliği formüle ederek meşruiyet krizini önledi. O, farklı seviyelerde Allah'ın marifetine imkan veren tasavvufi hiyerarşik bir tevhid anlayışıyla Allah'ın zatının adalet sorgulamasından tenzihini, diğer taraftan teodise probleminin alanını usul-i dinden usul-i fıkha kaydırarak, müessirden esere, (Allah) şari'den şeriata geçişi sağladı. Böylece şeriat ile hikmetin telifi yoluyla tanrı merkezliden, şeriat merkezli bir din anlayışına geçerek, İslam'da teodise problemini kalıcı bir şekilde çözümledi. Kısaca Gazali'yi anlamak, İslam'ı anlamak demekti...

  • 2
  • 16
GAZALİ KİMDİR?
GAZALİ KİMDİR?

İslam alimlerinin yol göstericisi olarak tarif edilen ve nisbesiyle meşhur olan İmam-ı Gazali'nin asıl adı, Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed, künyesi Ebu Hamid, unvanı ise Huccet-ül-İslam ve Zeyneddin'dir. İçtihadı Şafii mezhebine yakın olduğu için bu mezhepten olduğu düşünülen İmam-ı Gazali, İran'ın Tus şehrinin Gazal kasabasında, 1058 yılında (Hicri 450) dünyaya geldi. Fakir ve salih bir zat olan, alimlerin sohbetlerinden uzak durmayan, elinden geldiği kadar yardım ve iyilik eden babasının vefatından sonra Gazali ve kardeşi, medresede ilim öğrenerek İslam dünyasına ışık tuttu.

İlk ilmi eğitimini Tus'ta alan İmam-ı Gazali, daha sonra Cürcan'a ilim tahsil etmek için giderek İmam Ebu Nasr İsmaili'den bir müddet ders aldı ve tekrar memleketi Tus'a döndü. Memleketinde üç yıl kalan Gazali, tahsiline devam etmek için o zamanın büyük bir ilim ve kültür merkezi olan Nişabur'a giderek, zamanının büyük alimlerinden İmam-ül-Harameyn Ebü'l-Meali el-Cüveyni'nin talebesi oldu.

İslam mütefekkiri Gazali'nin, üstün zekası ve çalışkanlığını gören hocası, onunla özel ilgilenerek, usul-i hadis, usul-i fıkıh, kelam, mantık, İslam hukuku ve münazara alanlarında ilim öğretti. Nişabur'da tahsilini tamamladıktan sonra büyük bir ilim ve edebiyat hamisi olan Selçuklu Devleti'nin veziri Nizamülmülk'ün daveti üzerine Bağdat'a giden Gazali, Nizamülmülk'ün topladığı ilim meclisinde bulunan dönemin alimlerince ilminin derinliği ve meseleleri izah etmekteki üstün kabiliyeti neticesinde iltifata değer bulundu. Gazali, yaşadığı dönemde çeşitli fırkalarla girdiği ilmi tartışmaları, en zor ve ince mevzularda nazik ve nezih bir uslup kullanarak, yüksek ilmi, hitabet, izah etme kabiliyeti ve zekasıyla dikkat çekti.

Henüz 34 yaşında olan Gazali'nin İslamiyete yaptığı büyük hizmetleri gören Selçuklu veziri Nizamülmülk, onu nizamiye müderrisi olarak tayin etti. Eğitim müderrisliğinde etkin vazife üstlenen Gazali, 300 öğrenciye bütün ilimleri incelikle öğretti. Yetiştirdiği öğrenciler arasında Ebu Mansur Muhammed, Muhammed bin Es'ad et-Tusi, Ebü'l-Hasan el-Belensi, Ebu Abdullah Cümert el-Hüseyni gibi isimler yer aldı.

Bu sırada birbirinden kıymetli kitapları İslam dünyasına kazandıran Gazali, ilim ehli, devlet adamları ve halk tarafından da büyük bir hürmet gördü. İslam aleminin ışığı olarak nitelenen ve şöhreti gün geçtikçe artan İmam-ı Gazali, nizamiye müderrisliğinde bulunduğu yıllarda, "Kitabü'l-Basit fil-Füru", "Kitab-ül-Vesit, El-Veciz", "Meahiz-ül-Hilaf" isimli kitapları yazdı.

Bu dönemde "Kitabu Fedaihil-Batınıyye ve Fedail-il-Müstehzariyye" isimli kitabını yazan Gazali, aynı zamanda Rumca'yı öğrenerek, eski Yunan ve Latin filozofların kitaplarının üstünde yaklaşık 3 sene incelemelerde bulundu. Bu incelemeleri esnasında ve neticesinde "Mekasid-ül Felasife" ile "Tehafüt-ül-Felasife" isimli kitapları kaleme aldı.

Gazali, Avrupalı filozofların, "dünyanın tepsi gibi düz olduğunu" iddia ettikleri dönemde ilim ve felsefelerinin yanlış olduğunu ispat ederek, dünyanın yuvarlak olduğunu, karaciğerde kanın zehir ve mikroplardan temizlenip tazelendiğini, safra ve lenfle zararlı madde eriyiklerinin kandan ayrıldığını ve böylece dalağın, böbreklerin ve safra kesesinin rollerini, kanın madde miktarlarındaki oranın değişmesi sonucunda vücut sıhhatinin bozulacağı gibi tıp alanında pek çok konuyu delilleriyle ortaya koydu.

İslam alimi Gazali ayrıca, diğer fen ilimlerinde de fikir ve bilgileri izah ederek kitaplarında yer verdi. Yoğun geçen ilmi çalışmalarından sonra yerine kardeşi Ahmed Gazali'yi vekil bırakan İslam müctehidi Gazali, nizamiye müderrisliği görevine ara vererek Bağdat'tan ayrıldı. Çeşitli ilmi çalışmalar ve seyahatler gerçekleştiren Gazali, Şam'da kaldığı 2 yıl içinde en kıymetli ve tanınmış eseri olan "İhyau-Ulumi'd-din" isimli kitabını İslam dünyasına kazandırdı.

  • 5
  • 16
GAZALİ’NİN KELÂMA BAKIŞI
GAZALİ’NİN KELÂMA BAKIŞI

Gazali'nin mantığa önem vermesi ve onu uygulamaya koyması istidlal biçimine getirdiği düzen ve sıralamadan kaynaklanır. Zira önceki kelâmcıların istidlallerinde de aynı delillerin bulunmasına rağmen aynı düzen görülmediği için önermelerin her biri kendi başına kalıyor, hangisinin önce geldiği açıkça görülmüyordu.

Gazali kelâm ilminin farz-ı kifâye olduğunu kabul eder. Her zamanda ve herkese gerekmemekle birlikte bid'atçılara ve haktan sapanlara karşı koymak, kalpleri şüphelerden arındırmak için her beldede bu ilimle meşgul olanların bulunmasını ve bu maksatla kelâm öğretimi yapılmasını gerekli görür. Ancak Gazali, bu öğretimin fıkıh ve tefsir dersleri gibi umuma açık olmamasını tavsiye eder. Çünkü ona göre fıkıh gıda, kelâm ise ilâç gibidir; gıdanın zararından korkulmaz ama ilâcın bazı bünyelere zarar vermesinden endişe edilir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN