Ekrem Demirli: "İbn'ül Arabi cömert ve sofrası olan bir yazardır"
Bazı isimler ve eserler aradan yüzlerce yıl geçmesine rağmen düşünce dünyamızı ayakta tutmaya, beslemeye devam ediyor. Anadolu coğrafyasının kurucu ismi ve büyük düşünürü Muhyiddin İbn Arabi de bu müstesna isimlerdendi. İbn Arabi'nin meşhur kitabı Tedbirat-ı İlahiyye, kısa süre önce Fikriyat Yayınları tarafından neşredildi. Tedbirat-ı İlahiyye'yi çeviren ve notlandıran ise İbn Arabi düşüncesine ciddi emekler veren Ekrem Demirli... Tedbirat-ı İlahiyye'nin düşünce dünyamız için önemini konuştuğumuz röportajda Demirli, "İbn Arabi cömert ve sofrası olan bir yazardır" cümlesi etrafında eserin ince detaylarını anlattı.
Giriş Tarihi: 30.03.2024
16:34
Güncelleme Tarihi: 04.04.2024
14:54
Bekir Salih Yaman: "Tedbirat-ı İlahiyye" İbn Arabi'nin zihin kodlarını barındıran en önemli eserlerden biri. Eserin tesirinin İslam dünyasındaki yansımalarından söz edebilir miyiz?
Ekrem Demirli:
Belki beklenen tesiri yapmamış olabilir. Bunun nedeni İbn Arabi'nin öteki eserlerinin çok öne çıkmış olmasıdır. Fususü'l Hikem ve Fütühatü'l Mekkiyye çok öne çıktığı için beklenen etkiyi yapmamıştır ama bugün, modern dönemlerde İbn Arabi okumada bu kitap, çok önemli bir rol oynayabilir diye düşünüyorum. Büyük yazarların böyle bir meselesi vardır. Büyük yazarlar, birçok alanda yazıyor olabilir ama neticede insanlar birkaç kitaba odaklanarak o kitaplarda daha çok yoğunlaşıyorlar. Orada bir üretim ortaya çıkıyor. İbn Arabi için bu kitap biraz Fususü'l Hikem'dir. Fususü'l Hikem yazıldıktan sonra insan İbn Arabi'nin başka eserlerini daha az merak ediyor olabilir. Ben geniş Anadolu tabirini kullanırım. Yani fiziksel sınırlarının biraz daha ilerisine taşan kültürel coğrafya olarak "Anadolu" tabirini kullanırım. Anadolu coğrafyasının yani kültürel Anadolu coğrafyasının aslında kurucu düşünürü İbn Arabi'dir ve en önemli isimlerden birisi dir. Fususü'l Hikem de onun kitabıdır. Yani buradaki kültürel sürekliliği sağlayan en önemli kitap Fususü'l Hikem'dir. Böyle olunca Fütühatü'l Mekkiyye ile birlikte "Tedbirat-ı İlahiyye" ya da İnşau'd-Devair ya da Ukletül'l Müstevfiz ya da diğer kitapları aynı etkiyi göstermiyor.
Ekrem Demirli:
Hâlbuki kanaatime göre bugün biz, büyük düşünürleri ara metinlerinden daha dikkatle okuma imkânı elde edebiliyoruz. Bu Aristoteles için geçerlidir Platon için geçerlidir. Ya da modern çağda da Heidegger için veya Kant için, başkaları için geçerlidir. Bence yeni dönemde böyle bir eğilim ortaya çıkması gerekiyor. İbn Arabi'nin ara metinlerinin keşfi diye bir durum olması lazım ve o ara metinlerle büyük metinler arasında irtibatı daha güçlü kurmamız lazım.
Bekir Salih Yaman: Eserin sonunda müride tavsiyeler babı var. Siz de az önce o konuya temas ettiniz. Bu, İbn Arabi külliyatında görmeye pek alışkın olmadığımız bir durum. Bu sadece "Tedbirat-ı İlahiyye"ye has bir durum mu yoksa Fusûsü'l Hikem ile bir bağlantı kurabilir miyiz?
Ekrem Demirli:
Bu konuda Fususü'l Hikem değil de daha çok Fütühatü'l Mekkiyye 'nin son kısmıyla bağlantı kurmak lazım. Fütühatü'l Mekkiyye normalde İbn Arabi tarafından 37 cilt olarak yazılıyor. Son cildi, yani 37. cildi "Tavsiyeler Kitabı" dır. Hatta o kitap bağımsız olarak da "Vasiyetler" diye tercüme edilmiş bazı yerlerde. Ama "Tavsiyeler"dir yani kitabın adı. Benim Fütühatü'l Mekkiyye tercümemde "Tavsiyeler " olarak geçer. Fütühatü'l Mekkiyye'nin herhalde en nefis, en veciz yerlerinden bir tanesi o, "Tavsiyeler Kitabı" dır. Çünkü orada artık İbn Arabi bir mürşit, düşünür, insan olarak birçok başka yönü yle ortaya çıkıyor.
Yani bütün o kaotik anlatımlar, bütün o çetrefilli üslup vs. ortadan kalkıyor. Okuyucu ile tamamıyla bir insani bir ilişki kuruyor, insani bir yolculuk yapıyor. Rahmetli üstadımız Sezai Karakoç'un dediği gibi "Malatya'da Şam'dayız / Yolları bir urgan gibi / Ayağına sarmış Muhyiddin'iz…"
Yolları ayağımıza urgan gibi saran Muhyiddin gibi o kitapta gezmeye başlarız. Bize birçok tavsiyelerde bulunur, hayatın birçok alanı ile ilgili bilgi verir. "Tedbirat-ı İlahiyye"nin bu kısmı ile Fütühatü'l Mekkiyye'nin "Tavsiyeler" i arasında yakın ilişki vardır. İbn Arabi neticede bir mürşittir yani bir şeyh-i kamildir. İnsanları yetiştiren, terbiye eden bir insandır. Bunu unutmamak lazım. Hakeza Sadreddin Konevi böyle birisidir. Onların talebeleri yine böyledir. Böyle olunca teorik bir anlatımın ötesinde aynı zamanda müridi terbiye etmek üzere birtakım bilgiler vermesi gerekiyor. Dolayısıyla İbn Arabi'nin bakış açısıyla "Bir müride nasıl rehberlik edilir", "Mürşid varken nasıl olur", "Mürşid yok iken nasıl olur" bütün bu konularda "Müride Tavsiyeler" kitabı bir model teşkil ediyor.
Bekir Salih Yaman: İbn Arabi'yi daha iyi anlamak, idrak etmek için hangi eserleri merkeze almamız lazım?
Ekrem Demirli:
Türkiye'de İbn Arabi üzerinde ikircilikli, ikili bir tutum var. Bu ikili tutumun zararına işaret etmek istiyorum. Birinci olarak gerçekten "İbn Arabi'yi okumasak daha iyi " diyen bir tarz var. Bu çok yanlış bir durum. Yaşadığımız çağ içerisinde yani düşüncelerin bu kadar sirkülasyonda olduğu, tedavülde olduğu, her türlü düşüncenin ortaya çıktığı bir yerde "İbn Arabi okumuyorum" demek veya "okumayalım bize zarar verir" demek hiçbir şey okumayalım demektir. Kendini bir mağaraya kapat daha iyi. Bu açıdan bence çok saçma çok anlamsız bir şey. Hatta bunu daha da ileriye götürerek "yok işte Osmanlı'da fetvalar verilmiş okunmasın diye, yok efendim İbn Arabi kendisi de demiş, beni okumayın falan" tamamıyla baştan sona masal, palavra. Tam tersi İbn Arabi Fususü'l Hikem'de "bu kitabı yayın", "bu kitabı insanlara ulaştırın" diyor. Dolayısıyla bundan vazgeçmek lazım.