Gurbette Ramazan ayı nasıl yaşanırdı?
"Yemeklerimizi ihzara başladık. Hayatımızda birdenbire gelen bu tahavvül (değişim) hizmetçimiz Japon kadınını ve komşularımızı daha şaşırttı. Dinimizin kudsiyetini takdire bir vesile oldu." Osmanlı gazetecisi Hasan Fehmi bu satırlarda yüz yıl öncesindeki bir gurbet Ramazan'ını anlatıyor. Rahmet ve bereket ayı olan Ramazan, her asırda en güzel şekilde yaşanır ama gurbette yaşanan Ramazan'ın tadında farklı bir his vardır. Sizler için Japonya ve Paris'te yaşanan gurbet Ramazan'ına dair hatıraları derledik.
Giriş Tarihi: 22.05.2019
08:46
Güncelleme Tarihi: 22.05.2019
09:29
Bütün etrafımızda olanlar taşlara topraklara hülâsa bütün mevcudata taabbüd (kulluk/ibadet) eden bir millet bulunuyor. Biz ise büyük bir şevk ile rıza-ı bari içün Ramazan'a hazırlanıyoruz ve şu eyyam-ı mübârekeyi idrâke nâiliyetimizden Cenâb-ı Hakka tekrar teşekkürler ediyoruz.
Fi'l-vâki' ailelerimizden uzak böyle diyârı-ı gurbetde bulunmamız olanca te'essüriyetini gösteriyorsa da mes'ûdiyet-i ebediyye düşüncesi karşısında hiç kalıyor. Her ne ise bizde şu mübarek Ramazan'ı geçirmeğe hazırlandık takvime bakarak cum'a günü akşamı sahur yiyeceğiz. Yemeklerimizi ihzara başladık. Hayatımızda birdenbire gelen bu tahavvül (değişim) hizmetçimiz Japon kadınını ve komşularımızı daha şaşırtdı. Dinimizin kudsiyetini takdire bir vesile oldu. Dûçâr-ı hayret olarak nihayet uleması zaman-ı kadimde Japonlarda dahi aynen böyle bir oruç olduğunu söylemeğe başladılar.
Sahura hazırlandık, sofralarımıza kurduk, bir ufak kâse patlıcan çorbası ile iki dane yumurta, birer fincan çay yemek listemizi teşkil ediyordu. Bunları konuşa konuşa yedik. Sonrada sabah namazını bekleyerek o farizamızı eda ettikden sonra birazda istirahat etdik, havaların çok sıcak, rutubetli olmasına rağmen Ramazan-ı Mübareke birinci günü gayet hoş geçdi.
Akşam olunca elimizde sa'at, sofra başına oturduk, sözü bi't-tabi' İstanbul'dan açdık ve merkez-i İslamiyet'in Ramazan'da aldığı şekil-i ruhaniyetden ve cevâmî-i şerifelerin kandil-i mübarekelerinden ve herkesin topa nasıl muntazır (bekleyen) olduğundan bahs ederek her birimiz kendi aile efradını birer birer ta'dad etmekde idi.
İftarı bekler iken hepimizin zihninde birer aile levhası tersim (resmetme) olunmuşdu derken İstanbul'da toplar atıldı. Bizde sofralarımızın üç köşesinden ellerimizi uzatdık, yemeklerimiz yine patlıcan çorbası, birer yumurta, bir testi soğuk su, semaver vazifesini ifa eder çandanlık ve üç bardak bütün (servisimiz) bu kadar. Hepimiz orucun te'siriyle nim-mahmur (yarı uykulu) kalan yarım sâ'ati geçirmek içün söz bulunamıyor, herkes sükût'î (sessiz), gözleri bir yere ma'tûf bir şeyler düşünüyor gibi, işte hamd olsun bu günde Ramazan'ımızın ikinci sahuruydu. Bu mektubuda sabah namazını bekler iken yazdım. Ortalık bir sükût-ı 'amîk, gündüzü gözleyen Tokyo derin habe (uyku/rüya) varmış, hazin bir sükût. Düşünüyorum koca Japonya'nın merkezinde, milyonlarca nüfûs içinde, yalnız biz üç kişi hâlık-ı kâinâta vazife-i ubudiyeti ifa etmek içün sabahın olmasına muntazırız.