Hakim Tirmizi'ye göre kalbin anlamı ve fonksiyonları
9. yüzyılda yaşayan Hakîm Tirmizî, kendine mahsus bir üslûpla nakille aklı bağdaştırmaya, naklî ilimleri aklî bir temele dayandırmaya çalıştı. Özellikle Helenistik felsefeden ve gnostisizmden gelen hikmet anlayışını tasavvufa aktararak bu hareketin yeni bir döneme girmesine katkıda bulundu ve bu sebeple "Hakîm" diye anıldı. Tasavvufu yalnızca manevi haller olarak değil, aynı zamanda "hikmet" olarak gören Tirmizî, tasavvufi kırılmalar yaşanan bir dönemde kalbin anlamı ve fonksiyonları hakkında neler söyledi?
Giriş Tarihi: 30.01.2020
10:19
Güncelleme Tarihi: 23.06.2020
14:17
Dini bilginin ilk evresi “sadr”
Dini bilgideki derecelendirmenin ilk kısmını sadr oluşturur, burası; kuruntunun, kötülüğün, kinlerin kalbe giriş noktasıdır. Tirmizî' ye göre bilgi iki türlüdür, dışarıdan içeriye giren bilginin ilk geldiği yer sadrdır.
"Sadr, inançsızlık karanlıklarıyla dolduğu vakit, bunların zıddı olan nurları ve ışıkları sığdıramayacak şekilde daralır."
Kalbe girmek için öncelikle sadra girilir ardından sadrın bu kök sayesinde güçlenebildiği ikinci safha olan kalbe ulaşım gerçekleşir. Kalp nefsin hizmetinden bağımsızdır çünkü kalp artık burada bir hükümdar vasfına kavuşur. Bilginin kaynağı kalptir, Allah korkusu, sevgisi, inanç, korku, ümit burada yer alır, inkişaf edilen bilginin yeri artık burasıdır.
"Allah'ın yarattığı hiçbir şey, tevhit, marifet ve iman nuruyla temizlenmiş bir kalpten daha hayırlı değildir."
Üçüncü kısım fuaddır. Burası nesnelerin, bilginin özünün bulunduğu alanı ifade eder. Görme eylemi buraya ait olup, kişi bir şey öğrendiği vakit ilk olarak fuada ulaşır sonrasında kalbin öğrenimi gerçekleşir.
En iç katman ise "birleme nurunun" gerçekleşmiş olduğu lüb denilen kısma aittir ve bu merhalede Allah'ı yarattıklarından ayrıştırılması söz konusu olmuştur. İnsan Allah'ı bilme ve ona hakiki bir kul olma yoluna giderse; sadırdaki bilgiden yola çıkarak en iç katmandaki birleme nuruna ulaşabilir. Marifet ise; Allah'ın kuluna bahşettiği bir lütuf olduğu için kişi, bu tevhid nuruna yine Allah'ın ihsanlarıyla erişebilir.
Kitap'ta Tirmizî'nin bahsettiği bu dört makam üzerinde durması iman etmede kalbin ne derece ehemmiyetli olduğunu öne çıkarır. Tasavvufun çizdiği güzergahta her biri ayrı anlam ve fonksiyona sahip olan bu "iç güçler" in öneminin idraki edilmesi, Allah'a yakınlaşma, bilgiyi algılama ve mümin olabilmenin hakikatine vasıl olmada çok etkin bir role sahip olmuştur.
Tirmiz'de muhtemelen III. (IX.) yüzyılın başlarında doğdu. Hayatını ve geçirdiği ruhî gelişmenin önemli bir kısmını anlattığı Büdüvvü şeʾn adlı risâlesinde, "kaderinin mutlu bir tecellisi ve iyi bir hoca" diye tanımladığı bir zatın kendisini ilme teşvik ettiğini söyler.
Ahmed b. Hadraveyh, Yahyâ b. Muâz er-Râzî ve Ebû Türâb en-Nahşebî gibi büyük sûfîlerin sohbetine katılma imkânını bulan Hakîm et-Tirmizî tasavvuf, ahlâk, kelâm, hadis, tefsir, mezhepler tarihi ve dil ilimleri gibi çok değişik konularda eserler yazmış ve bu eserler ilgiyle karşılanmış; ancak bu durum bazılarının onu kıskanmasına, bazı sözlerini yanlış yorumlayarak kendisini suçlamasına, hatta iftirada bulunmasına yol açmıştır.
Tasavvufu geniş ölçüde hikmet olarak anlayan Hakîm et-Tirmizî bilgiyi ilim, zâhir hikmet, bâtın hikmet şeklinde üçe ayırmış, daima bilginin son iki çeşidi üzerinde durmuştur.
Çok erken başladığı yazı hayatını ömrünün sonuna kadar devam ettiren Hakîm'in eserlerinin önemli bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Kendi ifadesine göre kitaplarını tasarlayarak ve önceden karar vererek değil mânevî hallerin baskısı altında kaldığı zaman teselli bulmak için yazdığından, kolay anlaşılır bir üslûpla telif etmekle beraber bir konuyu anlatırken başka bir konuya yer vermekten ve düzensizlikten kurtulamamıştır. Yaşadığı dönemde tasavvuf ve felsefe terimlerinin henüz belirginleşmemiş olması da bir ölçüde müphemliğe yol açmıştır.