İstanbul Boğazı’nın üç manevi bekçisi
İçinden deniz geçen şehrin hikâyesi bu medeniyetin bağrında saklıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar'a göre, şehr-i İstanbul'un kıyafetidir Boğaz. "Onun kendisine seçtiği elbiseye bürünürler. Bu bazen bir musikinin sırmadan hilatı olur, bazen sadece mehtabın sarı gülleridir, bazen yaşayan günün dilde ve damakta dolaşan lezzeti veya dört bir taraftan semt ve mahalle adlarının hayalimize birbiri ardınca sunduğu hatıralardır."
Giriş Tarihi: 09.06.2018
12:01
Güncelleme Tarihi: 09.06.2018
12:08
ŞEYH YAHYA EFENDİ VE DERGÂHI
Kanuni, Yahya Efendi'nin annesinden süt emmiş ve Onunla sütkardeşi olmuştur. Bu nedenle de Kanuni Sultan Süleyman kendisine daima sütkardeşi olduğundan "Ağabey" diye hitap etmiştir. Dergâhın kendisi ise bir taş yığını değil, maneviyat çölünü andıran Karaköy ile Ortaköy arasında adeta manevî bir vaha.
Beşiktaşlı Yahyâ Efendi 900/1495 senesinde Trabzon 'da doğmuştur. Babası Trabzon kadısı Şamlı Ömer Efendi , annesi Afife Hatun 'dur. Aslen Amasyalı oldukları rivayet edilir. Yahyâ Efendi'nin babası Ömer Efendi Trabzon kadı lığı yaptığı sırada, II. Bayezid 'in oğlu Şehzâde Selim /Yavuz Sultan Selim Trabzon Valiliği yapmaktadır. Trabzon küçük bir yer olduğundan aralarında dostluklar oluşmuştur.
Öte yandan Yavuz Selim 'in oğlu Kanûnî , Yahyâ Efendi 'den birkaç gün sonra dünyaya gelmiştir. Hafsa Sultan 'ın sütü yeterli gelmeyince Süleyman 'a bir sütanne aranmış ve Süleyman, Yahyâ Efendi'nin validesi Afîfe Sultan'dan başka hiç kimseden süt emmemiştir. Böylece Yahyâ Efendi'nin annesi Afife Hatun, Sultan Süleyman'ın sütannesi olmuştur.
YAHYÂ EFENDİ'NİN ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARI
Babasının kadılık görevi nedeniyle, bir şehzadeler şehri olan Trabzon'da yıllarını geçirmiştir. Şehzâde Selim tahta çıkınca Yahyâ Efendi de sütkardeşi Süleyman'la birlikte İstanbul'un yolunu tutmuştur.
Yahya Efendi zahir ve batın ilimlerde son mertebeye varmış, âlim bir zattır. Tıp medresesi kurdurması ve şiir lerinde tıptan bahsetmesi onun tabip olma ihtimalini akla getirse de kaynaklarda tabipliği hakkında kesin bir mâlumat yoktur.
Yahya Efendi'nin bir diğer yönü ise şair liğidir. Bir divançe oluşturacak kadar şiir söylemiştir. Söylediği şiirler tasavvufî mahiyette olup çoğunlukla aruz vezni ndedir. Hendese ve riyazet ilimlerinde de dönemin âlimleri arasında idi. Yahya Efendi Üveysî liğin pîri idi. Kendisinden sonra dergâh mensupları Nakşî Tarîkatı 'na temâyül etmişlerdir. Yahya Efendi doğumundan ölümüne kadar sarayla irtibat halinde olmuş, onlar tarafından ta'zim ve hürmet görmüştür. Sütkardeşi Kanunî ile devamlı görüşmüşlerdir. Kanuni'den sonra gelen padişahlar da aynı hürmeti Yahya Efendi'ye göstermiş, vefâtından sonra ise dergâhın onarım, bakım ve her türlü ihtiyacını karşılamışlardır. Yahya Efendi'nin gösterdiği kerâmetlerle ilgili pek çok menkıbe anlatılmaktadır.
DERGÂH VE KÜLLİYENİN ÖZELLİKLERİ
Yahyâ Efendi, mecburî de olsa, müderrislikten emekli olduktan sonra rüyasında gördüğü bir şahsın işaretiyle İstanbul'un merkezi bir yerinde, Boğaz kenarında, Beşiktaş'ta, Hz. Musa ile Hızır 'ın buluştuğu yer olarak kabul edilen "Hıdırlık " adını verdiği bölgede tekkesini inşa eder. Buraya dergâh kurarak ilmî ve dinî faaliyetlerini burada yürütmeye başlar.
Huzurun ve tefekkürün filizlendiği feyizli ve bereketli bir yerdir. Lisan-ı hâli yle dirilere her daim ders veren bu kadim kabristan, hayatla ölümün ne kadar iç içe olduğunu haykırıyor bizlere. Burası manevî gül bahçelerinin dikenleri arasında iri ve diri bir gülü andırırken, ruhumuzu çepeçevre kuşatan tarih, burada dile gelmektedir.
MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Türbe kare planlı, ahşap bir yapıdır. Türbenin ahşap bir koridora açılan kapısı doğu yönünde olup, bunun her iki yanında iki katlı birer pencere vardır. Türbenin tüm duvarlarında da ikişer pencere bulunmaktadır. Bunlardan doğu ve batı duvarındaki kapı ve pencereler yapıldığı dönemin üslubuna uyarak klasik özellik taşımaktadır.