İstanbul Boğazı’nın üç manevi bekçisi
İçinden deniz geçen şehrin hikâyesi bu medeniyetin bağrında saklıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar'a göre, şehr-i İstanbul'un kıyafetidir Boğaz. "Onun kendisine seçtiği elbiseye bürünürler. Bu bazen bir musikinin sırmadan hilatı olur, bazen sadece mehtabın sarı gülleridir, bazen yaşayan günün dilde ve damakta dolaşan lezzeti veya dört bir taraftan semt ve mahalle adlarının hayalimize birbiri ardınca sunduğu hatıralardır."
Giriş Tarihi: 09.06.2018
12:01
Güncelleme Tarihi: 09.06.2018
12:08
Türbenin üzeri basık bağdadi bir kubbe ile örtülüdür ve bu kubbe ahşap bir çatının altına gizlenmiştir. Ancak Pertevniyal Valide Sultan tarafından yapılan onarım sırasında bu kubbe yenilenmiştir. Bunun yanı sıra türbe Sultan II. Mahmut , Sultan II. Abdülhamit tarafından da onarılmıştır. Türbenin içerisi devrine uygun kalem işleri ile bezelidir. Türbe içerisinde on bir sanduka bulunmakta olup, bunların çevresi sedef kakmalı korkuluklar içerisine alınmıştır.
AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ VE TÜRBESİ
Aziz Mahmut Hüdayi Hazretleri'nin türbesi Üsküdar'da Doğancılar semtinde bulunmaktadır. Celveti tarikatının kurucusu olan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri'nin "Ben öldükten sonra mezarımı ziyaret edenlerin ölümü denizden olmasın ve duaları kabul olsun" şeklinde dua ettiği bilindiği için türbesi halkın sıkça ziyaret ettiği bir mekândır.
Eserlerinden sohbetine, vaaz ve nasihatlerinden irşadına kadar yaşadığı dönemde feyz alınan Aziz, Osmanlı Devrinde İstanbul 'da yaşamış en büyük veliler arasında sayılır. İlim, edebiyat ve tasavvuf alanında adı geçen Mahmud Hüdayi, hazırladığı eserlerle bugün hala maneviyat rehberi olarak görülmektedir.
Fadlullah bin Mahmûd 'un oğlu olan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri 1541 yılında Koçhisar 'da doğmuş, çocukluğu Sivrihisar 'da geçmiştir. O, bir asra yakın ömür sürmüş ve sekiz pâdişâh devrini idrâk etmiş bir gönül sultanıdır. Asrında, gerek eserleri, gerekse sohbet, irşâd, vaaz ve nasîhatleri ile ümmet için bir feyiz kaynağı olmuştur.
Osmanlı devri İstanbul velîlerinin büyüklerindendir. Asıl adı Mahmûd 'dur. "Hüdayi " ismi ve "Aziz " sıfatı kendisine sonradan verilmiştir. Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri 'nin neslinden olup, " seyyid " dir. Bunu ilâhîlerinin birinde:
"Ceddim ü pîrim sultan Sensin yâ Resûlallâh" diyerek kendisi de ifâde eder.
Hüdâyî Hazretleri, talebelik yıllarında ciddî bir ilim tahsîli yanında tasavvufî bir alâka ile gönül âlemini de az çok yoğurmuştu. Gayret ve çalışkanlığı sebebiyle de medresede kendisiyle husûsî bir şekilde ilgilenen hocası Nâzırzâde 'nin murîdi olmuştu.
Hüdâyî Hazretleri, üstâdı Üftâde 'nin vefatından sonra Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi 'nin delâletiyle İstanbul'a yerleşti.
O'nun Üsküdar 'da kurduğu dergâh, kısa zamanda her tabakadan insana hitap eden mâneviyat ve irfân mektebi hâline geldi. Cihan sultanlarının teveccüh ve alâkasını celb etti. Onları da dergâhın dervişleri arasına kattı.