◾ "7 ve 9. ayetlerde" meleklerin duasının müminlerle olduğunu anlatıyor. "10 ile 12. ayet arasında" kıyamet gününde kafirlerin halinin nasıl olacağını anlatıyor ve "13-14. ayette" putlara tapmayın, tevhid inancını koruyun, Rabbimize ibadet etmeye devam edin mesajlarını veriyor.
Bu ilk 14 ayetten benim çıkardığım sonuç; Rabbini iyi tanı, Rabbini iyi tanı!
◾ 15. ayette Cenab-ı Hak tekrar kendini anlatmaya başlıyor: "Allah, dilediğini derecelerle yükselten arşın sahibi olan Allah'tır."
◾ Arkadaşlar bu derecelerin yükselmesi de bize bazen aldatıcı geliyor. Kanaatimi söylüyorum: bugünlerde resmi bir derecem olmadığı için Cenab-ı Hakk'a yatıp, kalkıp şükrediyorum. Çünkü bugünlerde İslam ülkelerinde karar mekanizmalarında etkin ve yetkin olan herkesin şiddetle hesap vereceği kanaatindeyim. İslam ülkelerindeki bütün yönetimlerin şu anda yaşanana karşı ne yaptıkları konusunda hesap vereceğini düşünüyorum. Bunu bir kınama olarak söylemiyorum, insanın derecesinin yükselmesi, sorumluluğunun yükselmesi demektir. Her dereceden insanlarla tanışıyorum yeri geldiği zaman. Bakıyorum, mesela bir üniversitenin bilmem nesi olmuş, bir mutluluk. Yani hiç kimsenin omuzlarına bir ağırlık çöktüğünü bile görmedim şimdiye kadar. Yani çok az… Her derece, omuzlara yüklenen bir ağırlıktır. Ama dereceleri istemezlik de edemeyiz. O derecelere talibiz. Kıyamet gününde hesabı en şiddetli olacak olanlar kimlerdir? Peygamberlerdir. Çünkü en yüksek derecede onlar oldukları için.
◾ İnsanları hesap günüyle uyarmak için bu vahyi indirdiğini söylüyor ve 16 - 20. ayetler arasında hesap gününü bize tarif ediyor.
"İnsanlar kabirlerinden fırlayacak. Hiçbir şeyi gizleyemeyecekler. O gün hükümranlık Vahid ve Kahhar olan Allah'ın elinde olacak. Kimseye haksızlık yapılmayacak.Herkes yaptıklarının karşılığını görecek. Çünkü Allah "seriulhisab"tır. Yürekler ağızlara gelecek. Herkes yutkunup duracak, ağzından bir ses çıkaramayacak."
◾ Peygamberimiz (SAV) kıyamet günü mahşer meydanında bütün insanlar oradayken bir kuş uçsa kanat sesi duyulacak, diyor. Kimseden çıt çıkmayacak korkudan. Diyorlar ki, korkutmadan anlatın dini. Arkadaşlar böyle bir şey yok, söyleyeyim size. Korkutmak iki türlü olur.
Bir, insana akıbetini hatırlatarak uyarmak da korkutmaktır. Yani birine dersiniz ki; "yeme bu baklavayı şekerin fırlayacak" bu da bir korkutmadır. Bu çok gereklidir. "Bak yapma 90 kilo olmuşsun" ya da "böyle davranma çocuğu kaybedersin","bak böyle bağırıp çağırıyorsun, hakaret ediyorsun bu çocuk daha da seninle konuşmaz." Bunlar da korkutmadır. Ama bunlar nasıl korkutmadır? Bu yola girmeyin, kazı var tabelası gibi ya da burası çıkmaz sokak tabelası gibidir. "Bana ne ya, ben dinlemem" dersen, gidersin sonuna kadar, sonra geri geri gelirsin. Hayatta geri geri gelmek de yok. Hayat arabasının geri vitesi yok. Gittin orada kalırsın.
İkinci tür korkutmak, hastalıklı korkudur. Öcüler, vahşi, fantastik birtakım unsurlarla insanlara dehşet ve korku salmak, evham ürettirmek…Silahlarıyla korkutmaları, bunlar hastalıklı korkulardır. Olmaması gereken bunlardır.