Arama

Oruç, hayata “dur” deme özgürlüğüdür

Rahmet ve bereket mevsimi olan Ramazan-ı Şerif'in hemen her detayında bir sır, hikmet gizlidir. Ramazan ayının en güzel ziyneti olan oruç, sadece yemek ve içmekten uzak kalmak değil insanın düşünmesinin önünü açan bir ibadettir. Ramazan ayının hakikatlerini, orucun hikmetlerini Lacivert Dergi'ye anlatan Ekrem Demirli, "İnsan yiyen, içen, çoğalan, toplum kuran bir varlıktır. Oruç ibadeti, bize bunların insan için temel bir şey olmadığını anlatmak istiyor." cümlesiyle Ramazan ayına ve oruç ibadetinin detaylarına mercek tuttu.

Türklerin oruca fazlasıyla önem vermesinin altında yatan bir sebep var mı?

Ekrem Demirli:

Bu konunun din sosyolojisiyle alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Bütün toplumlar, şeriatın kendilerine sunduğu yahut emrettiği şeyi, bir süreçten geçirerek kendi hayat pratikleriyle başka bir noktaya taşır. Mesela Türkiye'de namaz konusunda teravih namazının daha önemli bir hâl aldığını görürüz fakat teravih üzerine çok konuşulmasından insanlar bunaldı ve teravih yerine kafelere gitmeye başladı. Bu durumun da büyük bir yanlışlık olduğunu belirteyim. Cuma ve bayram namazları da daha önemli görülür toplumumuzda. Bunun sebebi ise bayram namazlarının senede iki kere olmasıdır. Bahsi geçen bu durumda kişiler vakit namazlarını kılmıyorum/kılamıyorum ama en azından bayram namazını kılayım diye bir düşünceye giriyor. Kişi kendince namazdan nasibini böyle arıyor.

Ramazan ayında karşılaştığımız bir sorun da 11 ayın yükünü tek bir aya yükleme çabasıdır. Kabul edelim ki bu geleneksel bir tutum, kesinlikle dini bir tutum değildir. Bu konuyu anlamak için gelenek ve din ilişkisine bakmak lazım. Ben gelenek ve dinin her zaman uyum içinde olduğuna inanmayanlardanım. Bilakis geleneğin çatışma ve rol kapma çabası içinde olduğunu düşünenlerdenim. Böylece gelenek, dinden rol çalarken de dini araçsallaştırıp onu bir bastona çevirebiliyor.

Dini, dinin kendisinden çok gelenekten öğreniyoruz sanki. Bunu mu demek istiyorsunuz biraz da?

Ekrem Demirli:

Öyle de denilebilir. Ölçü olarak namaz ve oruç ibadetlerine bakmalıyız. İslam'da tartışmasız bir şekilde bütün sistem namaz üzerine kuruludur. Oruç ise mazereti kolay kabul edilebilen bir ibadettir. Namazda asla mazeret kabul edilmez. Şuur var ise fiziksel yetersizlik dahi namazı engelleyemez. Denize düşmüş olan bir kişi sandala tutunarak namazını kılabileceği gibi felç olan bir kişi de ima ile namazını kılabilir. Oruç ibadetinde ise böyle bir durum söz konusu değil. Mazeretler, yani oruç tutulamamasına dair sebepler şeriat tarafından çok kolay kabul edilebiliyor. Bunun sebebi ise ibadetlerde bir sıralama olmasından. Namaz ibadetlerin merkezi iken oruç daha özel bir ibadet olarak konumlandırılmış.

  • 10
  • 18

İbadetin en makbul olanının ihsan ile edilen ibadet olduğu söylenir. Peki, orucu ihsan ile nasıl tutacağız?

Ekrem Demirli:

Emin Işık hocanın anlattığı bir hikâye ile cevaplamaya çalışayım bu sorunuzu. Esnaf Hastanesi'nin orada bir caminin müezzini varmış. O zamanlar ölüleri imamlar ve müezzinler yıkıyormuş. Emin hoca bir gün müezzine; "Abi sende bir hal var, sırrı nedir söyleyiver" demiş. Müezzin, ilk başta inkâr etse de Emin hoca üsteleyince şu cevabı vermiş: "Gelen ölü sarhoş muydu, zengin miydi, fakir miydi hiç bakmam. Allah'ın emaneti geldi derim. Yıkar temizler Allah'a gönderirim. Halim bundan ibarettir." Emin hoca bu hikâyeyi ihsan örneği olarak anlatırdı bize.

  • 11
  • 18

Allah'ı görür gibi iş yapma hali yani.

Ekrem Demirli:

Aynen öyle. Bir insan, hayatındaki herhangi bir işi hiç ayrım yapmadan, menfaat gütmeden yapabiliyorsa ihlasa daha yakın demektir. Oruç da ihlas şartı en kolay tahakkuk edilecek ibadettir. Çünkü orucu kimsenin bilmesi gerekmiyor. Biz Ramazan'da kategorik olarak oruçlu olunduğunu düşünüyoruz ama kimsenin oruçlu olduğumuzu bilmesi gerekmiyor aslında.

  • 12
  • 18

Orucun insanda yarattığı bir sükûnet hali var. İçinde yaşadığımız modern hayat ise bizi aşırı bir hıza ve hazza maruz bırakıyor. Orucu, insanı bu hız ve haz girdabından kurtaran bir ibadet olarak da değerlendirebilir miyiz?

Ekrem Demirli:

Tabii ki. Hayat bizi araçsallaştırıyor. Örneğin kullandığımız araç-gereçlerin karşısında biz yerimizi kaybediyor, nesneleşiyoruz. Özne ise kullandığımız o araçlar oluyor. Hâlbuki biz, oruç tutarak maruz kaldığımız o hayatın dışına çıkıyoruz. Özgürleşme dediğim şey de burası ile ilgili esasen. Tam yeri gelmişken size bir hikâye anlatayım. Tasavvufta; "İsmi azam (Allah'ın en yüce ismi) nedir" sorusu vardır. Yüz yıllardır bu konuda çeşitli yorumlar yapılmış. Bayezid-i Bistami de bu konunun tartışıldığı bir ortamda bulunuyormuş ve demiş ki; "Allah'ın küçük ismini siz söyleyin ben büyük ismini söyleyeyim." Bistami burada Allah'ın bütün isimlerinin büyük olduğunu vurgulamak istiyor. Bir çarpıcı örnek daha vereyim: Feridüddin Attar'ın bir meczubu vardır. Meczuba da bir gün ismi azam sorulmuştur. Meczup; "İsmi azam ekmektir" demiş. Meczubun böyle demesinin sebebi, herkesin ekmeğin peşinde koşmasından ve Allah'ın kendisini ekmekte gizlediğini düşünmesindendir. Gerçekten de hayat bir ekmek mücadelesidir. Biz Müslümanlar oruç ile hayatın bir ekmek mücadelesi olduğunu reddetmeye çalışıyoruz ama bu kadar oruç süresiyle bu öğrenilir mi? En uzun tuttuğumuz zaman 18 saat oruç tutuyoruz. 18 saat yeter mi öğrenmeye?

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN