Peygamber Efendimizin maruz kaldığı musibetlere karşı tavrı
Peygamber Efendimiz, 23 yıllık risalet hayatında Mekke'de 13 yıl, Medine'de ise 10 yıl boyunca çetin bir mücadeleye girişti. O, bu dönemlerde büyük musibetlere maruz kaldı. Kendi kavmi tarafından yalanlanmış, işkence görmüş, ölümle tehdit edilmiş hatta taşa tutulmuştu. Onun bela ve musibetlere karşı tavrı ise tüm Müslümanlara örnek teşkil etti.
Giriş Tarihi: 22.11.2019
14:25
Güncelleme Tarihi: 23.10.2021
14:01
"(Putları mı hayırlıdır) Yoksa sıkıntıdan bunalmış olana kendisine dua ettiğinde duasını kabul edip o kötülüğü gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan Allah mı daha hayırlıdır? Allah ile birlikte ilah mı vardır? Ne kadar az düşünüyorsunuz?"
(Neml Suresi, 62. ayet)
Resulü Ekrem'in davetine karşı çıkan azılı müşriklerin başında Ebû Leheb geliyordu. Efendimizin amcasına olmasına rağmen küfürde en ileri gidenlerden biriydi Ebû Leheb . Efendimiz, insanları imana çağırdığında o arkasından gidip "Ey ahalî! Bu yeğenimdir, yalan söylüyor, ondan uzak durun ." diyerek iftiralarda bulunuyordu.
HZ. PEYGAMBER’İN ÖRNEK TEŞKİL EDEN SABRI
Bununla da sınırlı kalmıyor çirkin hareketlere başvuruyordu . Bir gün, komşusu olan Peygamber Efendimizin kapısına pislik ve kokmuş şeyler atmıştı . O sırada sütkardeşi ve amcası olan Hamza , henüz iman etmemiş olmasına rağmen, o pisliklerin ve kokmuş maddelerin hepsini Ebû Leheb'in başından aşağıya dökmüştü . Bu hakaretlere karşı Efendimiz sabır gösteriyor ve sadece; "Ey Abd-i Menâfoğulları! Bu nasıl komşuluk." diyerek sitem ediyordu.
Hz. Peygamber bu örnek tavrıyla, insanların hayatlarında karşılaşabileceği şer ve kötülük karşısında sabırla kuşanmaları gerektiğini gösterir. Allah rızası için, yapılan eziyetlere ve haksızlıklara tahammül etmek, düşmanları rahatsız edecek ve Müslümanları güçlendirecektir.
Sabırla ilgili ayetler için tıklayın.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TAİF’TEKİ YAKARIŞI
Hz. Peygamber, İslam'ı tebliğ etmek için Taif'e gittiği zaman, orada bulunan kişiler, Allah'ın dinine girmeyi reddettiği gibi köle ve çocuklarına Efendimizi taşlatmıştı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz, Taiflilerin saldırısından kurtulduktan sonra, ellerini kaldırıp şöyle dua etmişti:
"Ya Rabbi! Gerçekte benim üzerime çöken bu musibet ve eziyet, şayet senin bana karşı bir gazap ve öfkenden ileri gelmiyorsa, ben buna aldırış etmem ve gönülden tahammül ederim. "
Allah Teâlâ, bu olaydan sonra; "Ey Muhammed! Sen de, azim ve sebat sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ." şeklinde vahiy etmişti. (Ahkaf suresi, 35. ayet)
Musibet anlarında tevekkül edenlere, Allah yeter. Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği üzere "Allah, zorluktan sonra bir kolaylık yaratır. " Yüce Allah, inanan insanların, düştüğü sıkıntı karşısında gösterdiği dirayet sonucunda karşılaşacağı mükafatı, Talak suresinde şöyle müjdeler: "Kim Allah'a saygısızlıktan sakınırsa ona Allah kendisine bir çıkış yolu gösterir. Ve ona hiç beklemediği yerden rızk verir. Kim Allah'a dayanıp güvenirse Allah ona yeter. Şüphesiz Allah dilediği şeyi sonuca ulaştırır. "
EFENDİMİZİN NAMAZ KILARKEN MARUZ KALDIĞI EZİYET
Peygamber Efendimiz, Kabe'de namaz kılarken, o civarda müşrikler toplanmıştı. İçlerinde bulunan Ebu Cehil: "Hanginiz gidip filancalarda bugün boğazlanan devenin işkembesini ve döl eşini olduğu gibi kanlı kanlı getirip, secdede iken onun üzerine koyar?" diye seslendi. Gözü dönmüş müşriklerden olan Ukbe bin Ebî Muayt, "Ben yaparım." diyerek atıldı. Azılı müşrik Ukbe, getirdiği deve işkembesini, Peygamber Efendimizin iki küreği arasına koydu. Ruhları karanlığa gömülmüş müşrikler, bu manzarayı kahkahalarla seyrediyorlardı.
Bu hadiseyi duyan Hz. Fatıma, koşarak geldi ve hemen Efendimizin üzerinden pislikleri temizledi. Namazını bitiren Hz. Peygamber: "Allah'ım, Kureyş'i sana havale ediyorum." diye dua etti.
Peygamber Efendimiz, hastalık ve ölüm gibi her insanın başına gelebilecek musibetlerle de sınanmıştı. Yedi tane çocuğu olan Efendimiz acıların en büyüğü evlat acısıyla sınanmış, altı çocuğunu kaybetmişti. Oğlu İbrahim'in ölümüne ağladığında, kendisine şaşıranlara şu cevabı vermişti: "Göz ağlar, kalp üzülür. Biz Rabbimizi gazaplandıracak bir söz söylemeyiz. Eğer ölüm, doğru söyleyen (Allah'ın) herkesi kapsayan bir vadi olmasaydı ve arkada kalan, önden gidene kavuşmayacak olsaydı ey İbrahim, biz şu ankinden çok daha büyük bir üzüntü duyacaktık. Biz senin için çok hüzünlüyüz ." (İbn Mace, Cenâiz, 53)
Peygamberimizin bu tavrı, ölüm karşısında Müslümanların dengeli bir tutum izlemesini işaret eder.