Arama

Ruhun melekesi: Sabır

Sabır, başa gelen imtihan ve musibetlere karşı metanetli, dirençli olmaktır. Sadece dünya hayatındaki olumsuzluklara dayanmak değil, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etmektir. Ruhun melekesi olan sabır, bir ibadettir. Peki, dini bir kavram olarak sabır nasıl anlaşılmalıdır? Tahammül etmek ve sabretmek hangi noktada ayrılır beraber okuyalım…

🔸Sabrın kendisi de karşılığı da ilahi bir hediyedir. Rasulullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet verilmedi." (Buhârî, "Zekât", 50; "Riḳāḳ", 20; Müslim, "Zekât", 124)

🔸Kur'an-ı Kerim'de kimlerin sabırlı olduğunun belli edilmesi ve bir diğer anlamda muhlislerin ortaya çıkarılması için kulların Allah-u Teâla tarafından sınanacağı bildirilmiştir:

"Sizi deneyeceğiz ki, içinizden cihad edenleri, zorluklara göğüs gerenleri ortaya çıkaralım ve size ait haberleri de (söz ve iddiaları) deneyerek açıklığa kavuşturalım" (Muhammed suresi, 31. ayet)

Muhammed Suresi, 31. ayet tefsiri:
Haberlerin açıklığa kavuşturulmasından maksat, gerçek olup olmadıklarını ortaya çıkarmaktır. Cihad en önemli imtihan aracıdır. Bu imtihanı geçirmeden kendileri hakkında çeşitli haberler yayılan, kanaatler edinilen kimselerin gerçekten böyle olup olmadıkları cihad sayesinde anlaşılmakta, ortaya çıkmaktadır.

  • 10
  • 14

🔸İmtihanlara karşı sabırlı olan kimselere bahşedilecek mükâfatlar da birden çok ayette vurgulanmıştır:

"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!" (Bakara 2/155)

Bakara Suresi, 155. ayet tefsiri

Müslümanlar Mekke'den Medine'ye göç ederek müşriklerin saldırılarından kısmen kurtulmuşlardı. Bununla birlikte hicretin ilk yıllarında hâlâ kaygı ve korkuları vardı; yeni vatanları olan Medine de putperestlerin tehdidi altındaydı. Nitekim kısa zaman sonra çatışmalar başladı. Bu arada Müslümanlar ağır maddî sıkıntı çekiyorlardı; hicret edenler mallarını geride bırakmışlardı; çatışmalarda da mal ve can kaybına uğruyorlardı. İmkânlarını kardeşçe paylaşmalarına rağmen –Peygamber ailesi de dahil olmak üzere– çok zaman günlerce karınlarını doyuramıyorlardı. Âyette özellikle Medine döneminin ilk yıllarındaki bu sıkıntılara işaret edilmekle beraber, genel anlamda Allah'ın insanları bu tür sıkıntılarla imtihan etmesi her zaman mümkün olduğundan, âyetin anlamı ve amacı da mutlak ve geneldir. Buna göre Allah Müslümanları o zaman denemiştir, dilediği her zaman da dener. Allah'a dayanıp sıkıntıları altında ezilmeyenler hem dinî hem de dünyevî bakımdan hep kazanmışlardır; bu Allah'ın yasasıdır.

🔸"Bugün de ben onlara sabretmelerinin karşılığını veriyorum. Onlar hakikaten muratlarına ermişlerdir." (Müminun 23/111)

Müminun Suresi, 111. ayet tefsiri

Burada âhirette inkârcıların yargılanmalarından bir sahne anlatılmaktadır: Allah inkârcılara, âyetleri kendilerine okunduğunda onları yalanlayıp reddettiklerini hatırlatır. Kuşkusuz inkârcıların bütün kötülükleri öncelikle âyetleri inkâr etmeleriyle başladığı için bu suçun altının özellikle çizildiği anlaşılmaktadır. İnkârcıların verdiği cevap gerçeğin tam ifadesidir: "Kötü yanımızın etkisinde kaldık; biz bir sapkınlar topluluğu olduk." Demek ki inkâr ve isyanları samimi araştırmalarına, akıl ve düşüncelerinin vardığı fikirlere değil, nefsânî arzularını, çıkar kaygılarını, beşerî zaaflarını aşamamalarına dayanıyordu. Bu yüzden "Bizi buradan çıkar!" feryatları da karşılıksız kalacaktır. Çünkü bu yakarışları dünyada yapmaları gerekirdi. Ama dünyada iken samimi müslümanlar âhiret kurtuluşu için niyaz ederken, bu zor hesap için hazırlanırken o inkârcılar bu günahsız müminleri küçümseyip alaya alıyorlardı. Ama şimdi mutlu âkıbeti o müminler elde etmişlerdir.

  • 11
  • 14

🔸Müminlere hitap edilerek Allah'ın yasası hatırlatılmış, nihai başarıların, iyilikler uğrunda gösterilen özveriye ve sabra bağlı olduğu hatırlatılmıştır.

"Yoksa, Allah içinizden cihad edenleri ortaya çıkarmadan ve sabredenleri belirlemeden cennete gireceğinizi mi sanıyordunuz?"

Âl-i İmrân suresi 142. ayetin tefsiri

Bu soru ile yüce Allah müminlere hitap ederek onlara ilâhî bir yasasını yani nihaî başarının iyilikler uğrunda gösterilecek özverilere bağlı olduğunu hatırlatmakta, Allah yolunda cihad etmeden ve cihadın gerektirdiği yaralanma, acı, ağrı gibi sıkıntılara katlanmadan, hatta canını feda etmeyi göze almadan ve buna katlananlarla katlanmayanlar ayırt edilmeden cennete girmeyi düşünmemeleri gerektiğine işaret buyurmaktadır.

Nitekim Bakara sûresinin 214. âyetinde de "Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız?" buyurularak, önceki peygamberlerin ve ümmetlerinin yaptıkları gibi yüce değerler uğrunda özverilerde bulunmadan başarılı olunamayacağı ve cennete girilemeyeceği haber verilmiştir. Geçmişte bazı ümmetler yoksulluk, savaş ve benzeri çeşitli sıkıntılarla imtihan edilmişler, sarsıntılar geçirmişler, fakat yıkılmamışlar, sabretmişler ve sonuna kadar imanlarında sebat etmişlerdir; bir gün mutlaka Allah'ın yardımının kendilerine erişeceğine ve zafere kavuşacaklarına dair ümitlerini yitirmemişler; nihayet Allah'ın yardımına ve zafere kavuştukları gibi cennete girmeye de hak kazanmışlardır.

🔸 Sabretmenin erdem sahibi olan kullar için hayırlı bir davranış olduğu vurgulanmıştır.

"Sen sabret; sabır göstermen de Allah'ın ihsanı sayesinde olacaktır. Onlardan dolayı üzülme, kurdukları tuzaklardan kaygı duyma.Çünkü Allah takvâ ile hareket edip iyiliği seçenlerin yanındadır."

Nahl suresi 127-128. Ayetlerin Tefsiri

Sabrın, kulun Allah ile kurduğu şuur, tefekkür, duygu ve eylem ilişkisine bağlanması hem bu erdemin dinamiğine hem de yüksekliğine ince bir işarettir. Hz. Peygamber'in, davetini hikmetle ve güzel öğütlerle sürdürmesine, gerektiğinde tartışmalarını da en güzel üslûpla yapmasına, baskı ve eziyetlere karşı sabırlı ve hoşgörülü bir tavır izlemesine ve bunu bir erdem saymasına rağmen düşmanları yine de onu derinden üzecek davranışta bulunuyor; aleyhinde tuzaklar kuruyorlardı.

Sûrenin son âyetinde yüce Allah'ın, takvâ sahiplerinin, yani rabbine derinden saygı duyup her türlü tutum ve davranışlarında O'na karşı sorumlu olduğu bilincini daima canlı tutanların ve güzel işler yapanların, yaptıklarını da güzel yapanların yanında olduğu müjdesini vermektedir.

  • 12
  • 14

🔸Dini tebliğde sabrın önemine dikkat çekilmiş ve peygamberlerin bu haslete sahip olduğu belirtilerek azim ve sebat etmenin önemine dikkat çekilmiştir.

"Azim ve kararlılık sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onlar için de acele etme. Başlarına geleceği vaktiyle söylenen şeyleri gördüklerinde sanki gündüzün kısa bir süresini yaşamış gibi olacaklar. Tebliğ konusu işte budur; hiç günaha sapanlardan başkası helâk edilir mi?"

Ahkaf Suresi 35 Ayet tefsiri

Hz. Peygamber ve ashabının, müşriklerin inkâr ve zulümleri karşısında bunalarak bir an önce iman etmelerini, inanmayanların da cezalarını çekmelerini istedikleri olmuştur; Allah Teâlâ zamanın izâfîliğini veciz bir şekilde ifade buyurarak müminleri teselli etmekte, bir ömür boyu gecikiyor zannedilen mükâfat ve cezanın, –ezel-ebed çizgisinde bu ömür bir güne bile denk düşmediği için– hiç de gecikmediğini açıklamaktadır. "Azim ve kararlılık sahibi (ülü'l-azm) peygamberler" kaydı, bazı tefsirciler tarafından, "Peygamberler azim sahibi olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır" şeklinde bir anlayışa dayanak kılınmıştır.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN