Sadece Allah'la yaşayan kalbi ifade eden kavram: Tevekkül
Hiçbir şeye bağlanmadan, sadece Allah'la yaşayan kalbi ifade eden tevekkülün özünü; müminin kendisini her durumda Allah'ın irade ve takdirine teslim ederek, O'ndan gelene rıza göstermesi oluşturur. Sözlükte Allah'a güvenmek anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül , birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme manasına gelir. Birine güvenen kimseye mütevekkil , güvenilene vekîl denir.
Giriş Tarihi: 24.12.2018
16:15
Güncelleme Tarihi: 27.02.2021
14:34
Hamdûn el-Kassâr : Tevekkül, Allah'a sıkıca bağlanmandır. Bilmelisin ki, tevekkülün mahalli kalptir. İnsan kalben tevekkül edip bütün takdirin Allah tarafından olduğunu bildikten sonra, zahirdeki hareketleri, çalışması tevekküle zarar vermez. Zaten bu durumda olan kişi bilir ki, karşılaştığı bütün zorluklar ve kolaylıklar tamamen ilahi takdir sonucu gerçekleşmektedir.
İbrahim el-Havvâs: Nefsi hakkındaki tevekkülü sahih olan kimsenin başkası hakkındaki tevekkülü de sahih olur. Yani kendi içinde Allah'a tam bir güven duyan ve kendi acziyetinin farkında olan insan, kendinden başka bütün varlıkların tamamının ilahî kudret elinde olduğunu da bilir.
Bişr el-Hâfî : Bazı insanlar "Ben Allah'a tevekkül ediyorum" derken yalan söylemektedirler. Çünkü gerçek manada tevekkül eden kimse, Allah'ın bütün takdirlerine razı olur.
Yahya b. Muaz: İnsan bütün işlerinin vekili olarak Allah'tan razı olduğu zaman tevekkül ehli olur.
İbn Atâ: Çok ihtiyaç sahibi olduğun hâlde yine de sebeplere en ufak bir şekilde meyletme hissin olmaması ve geçimini sağlamak için sebeplerle meşgul olduğun zamanlarda bile Hakk'a olan sükûn ve bağlılığının hiç yok olmamasıdır.
Ebû Turab en-Nahşebî : Tevekkülün şartları şunlardır:
-Bedenin tamamen kulluğa hasredilmesi, -Kalbin tamamen rubûbiyyete bağlı olması, -Allah tarafından verilen her şeyin yeterli olacağına güvenip sükûn içinde olmak, -Allah verdiğinde şükretmek, vermediğinde de sabretmek.
Zünnûn-i Mısrî: Tevekkül, kendi başına tedbirler almayı bırakman, kendine ait herhangi bir gücün ya da kuvvetin bulunduğu fikrini içinden söküp atmandır. Doğrusu insan, içinde bulunduğu her hâlin Allah tarafından görülüp bilindiği kanaatinde olmadıkça tevekküle ulaşamaz.
Ebû Cafer b. Ebû'l-Ferec : Adamın birinin lakabı "Aişe'nin devesi" idi ve ben onu gördüğümde, bir grup suçlu ile birlikte yakalanmış, cezalandırılıyordu. Kendisine, "size vurulan sopaların acısının en hafif olduğu an ne zamandır?" diye sordum. Bana, "dayak yememize sebep olan kimse bizim bu hâlimizi gördüğü zaman" dedi.
Ebû Bekir ed-Dekkâk : Tevekkül bütün hayatı bir güne indirmek ve yarını dert etmemektir.
Ebû Yakub en-Nehrecûrî: En mükemmel tevekkül, İbrahim aleyhisselamın, mancınıkla ateşe atılacağı zaman Cebrail'in "Bir ihtiyacın var mı?" sorusuna, "Senden bir ihtiyacım yok, bana Allah yeter" demesi ile tahakkuk etmiştir. Çünkü o zaman Hz. İbrahim tamamen ilahî müşâhedeye dalmıştı ve başka bir varlık görmüyordu.
Hamdûn el-Kassâr: Tevekkül, on bin lira paran varken bir kuruşluk borcunu ödemeden ölmekten emin olamaman ve on bin lira borcun olup da bunu ödeyecek tek kuruşun olmadığı durumda da Allah tarafından senin borcunun ödeneceğinden ümidi kesmemendir.
Ebû Abdullah el-Kureşî : Tevekkül, her durumda Allah'a güvenmektir. Tevekkül, seni maksadına doğrudan ulaştıran Hak Teâlâ'ya itimat edip aradaki bütün sebeplere itimadı ortadan kaldırmandır.
Ebû Said el-Harrâz : Tevekkül, sükûneti olmayan bir ıstırap ve ıstırabı olmayan sükûnettir. Tevekkül, nezdinde dünya malının azlığı ile çokluğunun eşit değerde olduğu söylenmiştir.