Tarihin tozlu sayfalarında kalmış Ramazan hatıraları
Bazı hatıralar insanı derinden etkiler. Hele de bunlar tarihin önemli şahsiyetleri tarafından yaşanmış ve anlatılmışsa. Peki, Osmanlı'da Ramazan ayındaki ilginç açık artırma neydi? Necip Fazıl ağlatan karpuzun hikmeti neydi? Tanpınar'ın dilinden eski Ramazanlar nasıldı? İşte sizler için Ramazan ayında tarihe mal olmuş anıları derledik.
Giriş Tarihi: 12.05.2019
12:28
Güncelleme Tarihi: 12.05.2019
13:30
Sultan Birinci Mustafa Han, Sultan II. Osman ve Sultan IV. Murad Han devirlerinde devlete pek çok hizmetlerde bulunan Melek Ahmed Paşa, her sene Ramazan ayının başında hazinesini açıp kıymetli eşyalarını farklı bir usulle satışa çıkarırdı. Örneğin bir zırhı bin salavata, bir kılıcı elli bin salavata, bir samur kürkü bir hatim-i şerife, bir mercan tesbihi iki bin salavata, bir tüfeği bir hatim-i şerife verirdi. Herkes pazartesi ve cuma geceleri sözlerini yerine getirirdi.
GÜNEŞİ BİLE HAREKETSİZ BIRAKAN SICAK
Sultan İkinci Bayezid, Ramazan ayının sıcak bir yaz gününde, İstanbul'daki mesirelerinden birine gezintiye çıktı. İkindi namazı kılındıktan sonra iftar vaktini beklemek üzere, sultanın huzuruna oturuldu. Akşamı da kıldıktan sonra sultanla birlikte iftar yemeği yenilecekti. Güneş batmaya doğru yaklaşıyordu. Gerçekten uzun ve sıcak bir gündü. Devrin büyük âlimlerinden Molla Ali Çelebi, bekledikçe uzayan zaman karşısında güneşin hareketinin yavaşlığını kastederek "Sıcağın şiddetinden güneş bile hareket edemiyor." dedi.
MİSAFİR YEMEĞİ; ALTINLI NOHUT
Cömertliği ve hayırseverliği ile bilinen Osmanlı sadrazamlarından Mahmud Paşa, Ramazan ayı geldiğinde hayır hasenatına ayrı bir önem verirdi. Paşanın sofrasında oruç açanlar, diş kirasına ilaveten her akşam mutlaka ikram edilen nohutlu pilavın gelmesini dört gözle beklerdi. Çünkü Paşa, kazanlarda pilav pişirilirken pilavın içine nohut biçimi verilmiş altınlar attırır ve misafirlerine bu altınları ihsan ederdi.
TÜRKLERİN MİSAFİRPERVERLİĞİ BÖYLE OLUR
Meşhur İngiliz yazar Julia Pardoe, 1836 yılında geldiği İstanbul'da 9 ay boyunca kaldı. Daha sonraki senelerde ise İstanbul hakkında kitaplar kaleme aldı. Kaldığı zaman diliminde Süleymaniye'de davet edildiği iftar yemeğini ise hiç unutamayarak hatıralarında genişçe yer verdi. Türk misafirperverliğini ise şöyle anlatır:
"İster fakir, ister zengin olsun, yemek vakti gelen misafirlerini her zaman iyi karşılar ve sofralarına oturturlar. Yüksek sözle söylenen 'Buyuruuuun!' asla zorla ve soğuk bir tonla sarf edilmez. Kendilerini sadece Allah'ın bir kulu sayarlar. Bunun içinde dünya mallarına iğreti gözüyle bakarlar. Kendilerinde fazla olan şeyleri de olmayanlara verirler ve bunu bir borç saymazlar."
I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale'deki Mehmetçik, savaşa ve yazın kavurucu sıcağına rağmen bir ay oruç tuttu. 12 Ağustos 1915 Arefe günü, savaş içinde bayram yaparak hayat bulmaya hazırlanıyorlardı. Aynı gün 57. Alay Kumandanı Kurmay Yarbay Hüseyin Avni Bey, civar tepelerde koyun sürüsünü andıran beyazlıkları görünce, emir subayına bunların ne olduğunu sordu.
Aldığı cevap, "Kumandanım; malum yarın bayram, askerimiz bir ay oruç tuttu. Şimdi de bayram yapmaya hazırlanıyor, çamaşırlarını yıkayıp serdiler! Onlar Allah'ın huzuruna temiz elbiselerle çıkmak istiyorlar!" oldu.