Alev Alatlı: Batı medeniyeti dünyayı bitiriyor
Yazar, ekonomist ama hepsinden önce bu dünyaya bakış açısıyla zihinlerimizde iz bırakan Alev Alatlı'nın toplam 11 ciltlik "Nasihatname" serisinin ilk iki cildi, Turkuvaz Kitap'tan yayımlandı. Alev Alatlı, gazeteci Hilal Kaplan'a verdiği röportajda "Hakim Batı medeniyeti, bu dünyadaki yaşamı eline yüzüne bulaştırdı. Dünyayı bitiriyor, sıra Mars'ı perişan etmekte" sözlerine yer verdi.
Giriş Tarihi: 04.08.2019
11:02
Güncelleme Tarihi: 02.02.2024
15:23
‘MERAKLI OLDUĞUM İÇİN ÖĞRENDİKLERİM İÇİME İŞLEDİ’
Kitapta özellikle Yahudi-Hristiyan uygarlığının kadim kodlarına odaklanarak bir nasihatname sunuyorsunuz. Bu kitabı yazma amacınız nedir?
Şimdi malum talihli bir kulum. Bir ucu Ağrı Karaköse, öteki ucu Tokyo, diğer ucu Amerika, olağanüstü bir eğitim nasip oldu. Meraklı bir çocuk olduğum için olacak öğrendiklerim içime işledi. "Diploma al, dön" gibi olmadı.
Zaman içinde anladığım şeyden korkmadığımı, beni dünyada en çok mutlu eden ortamın anlıyor olmak olduğunu gördüm. Bu dünyayı "Niye böyle?" diye gözlemlemek, sorgulamak, anlamlandırmak. Bu huyumu öyle o kadar ileriye taşıdım ki, mesela oturduğum herhangi bir evde binanın koordinatlarını gökyüzünü de ihmal etmeyecek kadar bilmeye çalışırım.
‘ÖMRÜNÜZÜN KEFARETİ MESELESİ ORTAYA ÇIKIYOR’
Mesela bu evde ağustos ayında bacanın köşesinden görünen yıldız veya gezegen hangisidir, bilmek isterim. Bu pek de normal olmayan bir konumlanma duygusu ve anlama ihtiyacı. Yaşamı böyle algıladığınızda, kendinizin uzay cismi olduğunu görüyor, hissediyorsunuz. Böyle bir girizgâhı niye yapıyorum?
Dünyayı avuçlarınızın içine alabileceğiniz duygusu nereden geliyor onu anlatmaya çalışıyorum. Elbette bireysel ve diğer kısıtlar var ama son tahlilde yaşadığınız ortamı yorumlayabiliyorsunuz. Bu defa da yaşamışlığınızın, ömrünüzün kefareti meselesi çıkıyor. Başta aileniz, sizi yetiştiren, destekleyen toplumunuza borçlanıyorsunuz. O borcu ille de ödemek lâzım, kurban kesmek yetmiyor.
‘BİLDİĞİMİ MEZARA GÖTÜRMEYEYİM DİYE ÇIRPINIYORSUNUZ’
İlmin zekâtını vermek de denir?
Doğru, öyle de denir. Zekâtın gittikçe daha fazla önem kazandığını görüyorum. Eğitim seviyesi düştükçe, paçozlaşma arttıkça biliyor olmanın kefareti daha da büyüyor sanki. Ve sonunda ne yapayım da şu bildiğimi, tecrübe ettiğimi, hissettiğimi mezara götürmeyeyim diye çırpınmaya başlıyorsunuz.
Ne yapayım da örneğin Hilal Kaplan Hanım benim yaşımı kendi yaşına katsın. 2019 itibariyle 110 küsur yaşında ama gencecik bir Türk olarak 21. yüzyıldaki serüvenine avansla devam etsin.
‘BEN KURU KURUYA AHKÂM KESENLERDEN OLMAYAYIM’
"Türk olarak" şerhinin altını çiziyorum çünkü benim anladığım kültür Türk kültürü. Çoluk, çocuk, benden büyükler, benden küçükler, olan biteni görmek, başlarını sudan çıkarmak isteyenler, taslarını doldursunlar ve yaşamlarına avansla devam etsinler.
Ve ben kuru kuruya ahkâm kesenlerden, komplo teorileri üretenlerden olmayayım. Ağızımdan her çıkanı belgelendireyim. Referanslarım tam ve sahici olsun ki, "Nereden çıkardın bunu?" dendiğinde, "İşte burada" diyebileyim.
Bazı cümleler, hatta çoğu cümle "yavrum" hitabıyla bitiyor. Yani odağı gençliğe çevirme gayretiniz var.
E, tabii. 2000 doğumlular oy verecek yaştalar artık. 21. Yüzyıl onların yüzyılı. Çocuklarım, torunlarım, öğrencilerim var. Onları nasıl bir dünyaya atıyoruz? Geleceğe nasıl hazırlamalı, nasıl donatmalıyız? Bırakalım gençliklerinin keyfini çıkarsınlar rehavetine kapılırsak, asimilasyona razıyız demektir.
Kendimiz kandırmayalım. Ya asimile olacak, ölmeyecek kadar gıda, yeni dünya düzenini tehdit etmeyecek kadar eğitim, ehemmiyetsiz tasarruflar, ehemmiyetsiz servetler derken kendi yağlarında kavrulan kümeler oluşturacak ya da ayaklarımız yere basacak bizi bekleyen ikilemin bilincine varacağız.