Arama

Boğaz'ın incileri

İstanbul Boğazı'nın süsü, nazenin yalılar, onca kaza, felaket ve yanlış uygulamaya rağmen halen ayakta kalmaya devam ediyor.

Boğaz’ın incileri

Henüz İstanbul Boğazı'nın her iki kıyısında yolların olmadığı, ulaşımın sadece sandallar ya da keçi yollarından sağlandığı dönemlerdi. İşte o yıllarda hanedan mensupları, ulemalar, paşazadeler, aristokratlar, Boğaz'ın her iki yakasını yaptırdıkları kimi ahşap, kimi kâgir yalılarla süslemeye başladı.

Eski Büyük yalılar Osmanlı İmparatorluğu'nun küçük birer minyatürü gibiydiler: Dadı Çerkez, bacı zenci, hizmetçi Rum, evlatlık Türk, sütnine melez, kâhya kadın Trakyalı, ayvaz Ermeni, aşçı Bolulu, kayıkçı Türk veya Rum, haremağası Habeş, bahçıvan Arnavut olurdu. Müslüman-Hristiyan bu unsurlar, bir çatı altında toplanarak imparatorluk içindeki durumu, burada devam ettirirlerdi.

Boğaz’ın incileri

İstanbul Boğazı'nın her iki yakasını süsleyen kimi ahşap, kimi kâgir 600 yalıdan bugün sadece 150'si aslını korumayı başardı. Yalı sakinlerinin statülerine göre semt tercihi yaparlardı.

"Paşa" lakaplı prensesler de oturdu yalılarda, amansız sanılan hastalıklara çare bulan hekimler de...

Şehzade, sultan ve hanedan mensupları istedikleri yerde yalı veya köşk yaptırabildikleri halde daha çok Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme sahillerini tercih ettiler. Sadrazamlar, vezirler ve divan üyeleri Bebek'te, ilmiye sınıfı Rumeli Hisarı'nda, Hristiyanlar ve Yahudiler Arnavutköy ve Kuzguncuk'ta, zengin Rumlar, Avrupalı diplomatlar ve Ermeniler Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere'de, din adamları ve ilim adamları Beylerbeyi'nde ikamet ettiler.

Boğaz’ın incileri

Ama o kadar uzun sürmedi Boğaz'ın nazlı sultanlarının saltanatı. Kimi doğum günü pastasını andıran, kimi perili olduğuna inanılan, en pahalı, en gösterişli, en büyük yalılar, öyle zaman geldi ki kömür deposu oldu, tütün deposu oldu, marangozhane oldu... Kimiyse yandı, hem de defalarca...Kiminin son sahipleri, nazenin yapının asırlık geçmişini hiçe saydı. Günün ihtiyaçlarını karşılamak için hiç yakışmayan giysiler giydirdi yalılara.Hiç olmadı, bir yük gemisi geldi, hançer gibi saplandı nazenin yalının yüreğine...

Bir binanın "yalı" olarak tanımlanması için, "penceresinden elinizi uzattığınızda parmak uçlarınızın suya değmesi gerekir".

Boğaz'daki yalıların her birisinin kendine has karakteristik özellikleri vardı. Her bir yapının ustasının, o yalıyı güneş alma açısı, lodosu karşılaması gibi kriterlere göre inşa ederdi.

Osmanlı döneminde yalıların rengi önceden belirlenmişti. "Aşı rengi" denilen kırmızı renkli yalılar devlet mensuplarının, açık renkli yalılar Müslümanların, gri ve tonlarındaki yalılar gayrimüslimlerin yalılarıydı. Bu kurallara uymayanların yalılarına el konulur, kendileri de sürgüne gönderilirdi.

  • 4
  • 17
EMİNE VALİDE PAŞA YALISI
EMİNE VALİDE PAŞA YALISI

Yalı, Sultan II. Abdülhamid Han tarafından, son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa'nın annesi Hıdiva Emine Valide Paşa'ya hediye edildi. Prenses Emine Hanım, İstanbul'da Valide Paşa olarak bilinirdi ve "paşa" unvanını alan tek kadındı.

Boğaz'ın gözbebeği olan Bebek'te bir yazlık sefaret binasıdır. 48 odaya ve 76 metre uzunluğunda rıhtıma sahip olan bu yalı, Osmanlı'nın görkemini günümüze kadar sırtında taşımış, ihtişamlı bir sahil saraydır.

Cumhuriyet kurulunca, Emine Valide Paşa, Bebek'teki yalısını devlete bağışlamak istedi. Fakat resmi yazışmalarda, o dönemlerde "ağa", "paşa" gibi unvanlar yasaklanmış olduğundan, Emine Valide Paşa'ya "Bebekli Emine Hanım" diye hitap edilince buna sinirlenen Valide Paşa, yalısını Mısır hükümetine bağışladı. Şu an Mısır Başkonsolosluğu olarak kullanılıyor. Şu an Mısır Başkonsolosluğu olarak kullanılan yalı "Hıdiv İsmail Paşa Yalısı" ve "Mısır Konsolosluğu Sahil Sarayı" gibi farklı isimlerle de anılır.

  • 5
  • 17
ESMA SULTAN YALISI
ESMA SULTAN YALISI

Adını 32. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz'in kızı Esma Sultan'dan alan yalı, tarih içinde birçok olaya ve kişiye tanıklık etti. Devlet adamlarından Çerkes Mehmet Paşa'yla evlendirilen Esma Sultan, Ortaköy Camii'nin yanında bulunan yalı düğün hediyesi olarak verildi.

Esma Sultan'ın ölümü üzerine II. Abdülhamit yalıyı 1899 yılında kızı Cemile Sultan'a verdi. Cemile Sultan öldükten sonra kızı Fatma Hanım Sultan'a verilen yalı, 1915 yılında Osmanlı saray hanedanının mülkiyetinden çıktı. 1918 yılından itibaren Rum okulu, 1922 yılından sonra da tütün deposu olarak kullanıldı. 1950'lerde ise birkaç defa satılıp marangozhane ve depo olarak kullanıldı. Bina 1975 yılında bir yangın geçirdi.

The Marmara Collection, 90'lı yılların başlarında Esma Sultan Yalısı'nı satın aldı. Orijinal planına sadık kalarak binaya yeni bir kültürel kimlik kazandırdı. 2001 yılında Philip Robert'in projesi doğrultusunda cam ve çelik kullanılarak binanın içi yeniden yapıldı ve yalı, yılın tamamında açık olacak şekilde hizmet vermeye başladı. Günümüzde sosyal toplantılar ve özellikle sosyete düğünleri için kullanılıyor.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN