Cemil Meriç görme yetisini nasıl kaybetti?
Cemil Meriç, "Hiçbir şey görmüyorum" dediğinde sene 1954'tü ve henüz 38 yaşındaydı. Meriç, gözlerini kaybetmesine neden olsa da kitaplardan vazgeçmedi. Öyle ki neredeyse bütün eserlerini, ama olduktan sonra kaleme aldı. Bir insanlık şaheseri olan Cemil Meriç için Necip Fazıl, şöyle dedi: "Dış gözlerini Cenabı Hakk'ın, iç dünyayı daha iyi görsün diye aldığı insan." Peki, Cemil Meriç görme yetisini nasıl kaybetti?
Giriş Tarihi: 09.06.2020
09:20
Güncelleme Tarihi: 13.06.2022
15:47
Cemil Meriç, gözlerindeki miyop rahatsızlığının artması sonucu 1955 yılında görme yetisini kaybetmesinin ardından, önce Cerrahpaşa sonra Paris'te Kenzven Hastanesi'nde yapılan ameliyatların başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, olağanüstü çalışma ve üretme temposunu düşürmedi.
Meriç, görme yetisini kaybettiği andan itibaren eşi, çocukları ve öğrencileri yanında oldu. Buna rağmen hiçbir zaman körlüğü kabullenemedi. Jurnal kitabında yaşadığı durumdan şöyle bahsetti:
"Ben alışamadım körlüğe. Bu kelime telaffuz edildikçe büyük bir kabahat işlemişim gibi yüzüm kızarıyor. Gözlerimi göstermek istemiyorum. Körler bütün devirlerin ve ülkelerin paryası. Kör müsün? Kör olasıca! Hay kör şeytan. Roman'ın bütün canavarlara bütün sürüngenlere açılan kapıları körlere kapalı. Neden? O halde ıstıraplarından bir roman bir şiir de yaratamayacak kör. Kimin hikayesini anlatsın"
Cemil Meriç'in Sosyoloji Notları ve Konferanslar kitabından alıntılar
Meriç'in kitap okuma sevdası
"Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim" diyen Cemil Meriç'in okuma aşkını Salah Birsel şöyle anlatır. "Gece gündüz okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her geçen gün biraz daha yitirirdi. Ne var ki o buna hiç aldırmazdı. Odasından masanın üstüne sandalyesini koyar, kendisi de sandalyeye çıkar ve kitabını ampule 30 cm uzaklıkta okurdu . Bunu, elektrik ampulünü aşağı kadar iletecek kordona verecek parası olmadığı için yapardı.
Parasız oluşunun sebebi, eline geçen parayı kitaplara yatırmasıydı. Cemil Meriç, klasikleri okur. Kendisine bir şey sorduğunuz vakit de, size verdiği karşılığın filanca yazarın, filanca kitabının, filanca sayfasının, filanca satırında olduğunu belirtir. Söylediğinde de hiç yanılma olmaz."
Cemil Meriç, "Hiçbir şey görmüyorum" dediğinde sene 1954'tü ve henüz 38 yaşındaydı. Meriç, gözlerini kaybetse de kitaplardan vazgeçmedi. Bütün eserlerini, tercümeleri hariç, hepsini gözlerini kaybettikten sonra kaleme aldı. Bu bakımdan bir insanlık şaheseridir. Necip Fazıl, Cemil Meriç için şöyle dedi: "Dış gözlerini Cenabı Hakk'ın, iç dünyayı daha iyi görsün diye aldığı insan."
Kızı Ümit Meriç, ama olduktan sonraki ruh halinin şöyle anlatır: "Babam kör olduktan sonra, akşamları bizi kütüphanesinden çıkarırdı; elleriyle kütüphanede bir kitabı bulur, onu çeker ve kitabı açarak 'ben neden bunları okuyamıyorum' diye hüngür hüngür ağlardı. Öyle ki ben hıçkırık seslerini duyardım."
Kör bir yazarın hayat arkadaşlığı: Babam Cemil Meriç
Görme yetisini kaybettikten sonra 12 ciltlik kitap kaleme aldı
Cemil Meriç, gözleri kaybettikten sonra 12 cilt fikir kitabı kaleme aldı. Eserlerinde Doğu Batı çatışmasını düşüncesinin ana omurgasına yerleştiren, oryantalizmi sömürgeciliğin keşif kolu olarak gören Meriç, "Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür" değerlendirmesiyle "Kültürden İrfana" adlı eserinde şu önerilerde bulunur:
"Hadis-i şerif, kendini tanıyan Rabbini de tanır buyuruyor. Önce kendilerini tanımalılar; kendilerini yani ikbal ve idbarlarıyle tarihlerinin bütününü, kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi irfanlarını. Sonra insanlığın tarihine eğilmek, Asya ve Avrupa'nın her düşüncesini hiçbir peşin hükme saplanmadan incelemek. Bu çetin yolculukta iki çetin yardımcıya ihtiyaç var: 1) Milli irfan hazinelerini taramaya yetecek zengin ve köklü bir Türkçe (İslâm harflerini öğrenmeden böyle bir fethe çıkılabileceğini sanmıyorum) 2) Bir Batı dili, Avrupa'yı, imtiyazlı birkaç züppenin vesayetine ihtiyaç duymadan bizzat tetkik etmek için bir batı dilini bilmekten başka çare yoktur. Sonra "ikra" emr-i celiline uymak.."
Usta yazarın kızı Ümit Meriç, babasının görme yetisini kaybettikten sonra dahi çalışmayı son derece seven ve vaktini boşa geçirmeyen bir kişi olduğunu vurgulayarak, şunları aktardı:
"Sabah 8.00 gibi kalkar, kahvaltı yapardı. 9.00'da gazeteler, dergiler okunurdu. 10.00-10.30 arası 'arkası yarın' programı vardı, bugünkü dizilere benzeyen. Onu mutlaka dinler, kahvesini içer ardından istirahat ederdi. Ondan sonra ciddi olarak kitapları üzerine çalışmaya başlardı. Öğlen yemeği hariç akşam aşağı yukarı 5.00-6.00'ya kadar devam ederdi mesai. Sadece ben okumadım. Bu 12 cildin yazılışında birçok insanın nefesi var ."
Cemil Meriç'e göre göklere yükselmiş kartal gibi olan filozof kimdir?