Arama

Divan şiirinde İstanbul

İstanbul, her dönemde edebiyatın vazgeçilmez ilham kaynağı olmuş, yazarlar ve şairler İstanbul'un ihtişamını eserlerinde büyük bir titizlikle işlemişlerdir. Osmanlı tarihinde İstanbul'un başkent oluşu ile Divan şiirinde İstanbul dönemi başlamış ve şairler yüzyıllarca, İstanbul'u doğal güzellikleriyle birlikte eserlerine konu edinmişlerdir. Biz de bu minvalde Divan şiirinden şairlerin önemli İstanbul şiirlerini derledik.

Divan şiirinde İstanbul

ŞEREF HANIM

Şair Mehmed Nebîl Bey'in kızı olan Şeref Hanım, 1809 doğumludur. Devrinin şairlerinden farklı olarak şiirlerinde sade ve samimi bir anlatımı tercih etmiştir. Daha çok Kerbela mersiyeleri ile tanınan şair, her yıl Muharrem ayında bir mersiye kaleme almış olup Dîvan'ında yer alan 677 şiirin 16'sı Kerbela mersiyesidir. Hüzün içinde geçen yaşamını şiirlerinde nükteli bir şekilde ifade eden şair 1861 yılında vefat etmiştir.

KITA

Gencîne-i irfân olan İslâmbûl
Mahbûbe-i büldân olan İslâmbûl
Müştâk seni görmeğe gayretle Şeref
Ey mecmâ'-i yârân olan İslâmbûl

Divan şiirinde İstanbul

ŞEYHÜLİSLÂM ZEKERİYYÂZÂDE YAHYÂ

"Ko kafes nağmesini nağme-i peyderpeye gel,/Râyegan dinleyelim bülbülü İstinye'ye gel"

Yahyâ Efendi, 1561 ile 1644 tarihleri arasında yaşamış, I. Mustafa, IV. Murad ve Sultan İbrahim döneminde şeyhülislamlık yapmış bir zat-ı şerif. Bilhassa IV. Murad döneminde itibarı ve şöhreti artan, bu süreçte hayatının en rahat dönemini yaşayan Yahya Efendi, Sultan İbrahim döneminde uğradığı iftiralar sebebiyle gözden düşer ve haksız ithamlardan duyduğu üzüntüyle sağlığı bozulur. Vefat edince babasının Fatih-Çarşamba'da yaptırdığı medresenin hazîresine defnedilir. Döneminin meşhur şairlerinden biri olduğu için vefatına dair pek çok tarih düşürülmüştür, bunların en ünlülerinden biri "Kabr-i Yahyâ ola yâ rab pür-nûr"dur. Sade ve samimi bir söyleyişi benimsemiş olan Yahya Efendi'nin dîvanı da çoğunlukla gazellerden oluşur.

GAZEL

Salınsun îd irişdi yine hûbanı Sitanbûlun
Yine ârâste olsun Karâmânı Sitanbûlun
Safâlar kesp idüp uşşâka olsun merhâbâ yer yer
Vefâ meydânına gelsün civânânı Sitanbûlun
Döner hurşîd-i âlemtâbına gerdûn-ı gerdânın
Binüb dûlâba her bir mâh-ı tâbânı Sitanbûlun
Semend-i nâz ile yöğrük civanlar seyre çıksunlar
Pür olsun hûblarla At Meydânı Sitanbûlun
Bu şi'rin hak budur Yahyâ ki gâyet bî-nazîr oldu
Pesend eylerse lâyık ehl-i irfânı Sitanbûlun

  • 10
  • 13
Divan şiirinde İstanbul

FENNÎ VE MESNEVİSİ

Doğum yılı bilinmeyen ve 1745 yılında vefat ettiği tahmin edilen Fennî'nin asıl adı Mustafa'dır. Divân'ında 63 beyitlik Sevâhilnâme isimli bir mesnevi bulunur ve bu mesnevi İstanbul'un semtlerini anlatır.

Galata

Hep galat sözle geçürdi gününü âşık-ı zâr
Galatâ seyrine gitmiş meğer ağyâr ile yâr

Beşiktaş

Tıfl iken sanâ hırâm-ı bedi öğretdiğiçün
Dilerim Hazret-i Hak'dan anı kim o beşik taş olsun

Ortaköy

Oldu dil olmuş iken kayd-ı cihandan reste
Ortaköy'de yine bir mûy-miyâne beste

Bebek

Oldu muhtâc gönül tıfl-ı civân-ı gayre
Giymeyince Bebek'e merdüm-i dîdem seyre

Fener

Meyl idüp şem'-i izâri içün ol sîmbere
Düşdü pervâne-i dil şimdi fenerden fenere

Üsküdar

Kâbe toprağı diyû olsa bile nâm-âver
Üsküdar'dan dahi yeğdir bana rûy-i dilber

  • 11
  • 13
Divan şiirinde İstanbul

LÂLE DEVRİ ŞAİRİ NEDÎM

1681 yılında İstanbul'da doğan Nedîm'in asıl adı Ahmed'dir. Ailesinin devlet hizmetinde bulunan insanlar olması sebebiyle dönemin klasik ilimleri dışında Arapça ve Farsça da öğrenmiştir. III. Ahmed döneminde şairliği ile ün salmaya başlayan Nedîm, kâsideleri vasıtasıyla çeşitli devlet adamlarının dostluğunu kazansa da esasen medrese müderrisidir. Bir dönem Sahn-ı Semân medreseleri müderrisliğini de yapmıştır. Lâle Devri'nin sonunu getiren Patrona Halil İsyanı patlak verdiğinde ise kendisi Sekban Ali Paşa Medresesi'nde müderrislik görevini ifa etmektedir. Naif bir yaradılışı olan Nedîm'in sürekli bir korku hâli (illet-i vehîme) yaşadığı bilinmektedir. Bu sebeple ölüm sebebi tam olarak bilinmese de, Patrona Halil İsyanı'nı takip eden günlerdeki korkulu ruh hâlinden vefat ettiği düşünülmektedir. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'nın Miskinler Tekkesi kısmındadır. Üslubu şahsi ve söyleyişi mükemmel olan Nedîm bu iddiasını "Ma'lûmdur benim sühanım mahlas istemez" (sühan: söz, kelam) diyerek göstermektedir. Ahenge büyük ehemmiyet veren Nedîm'in pek çok şiiri bu özelliği sayesinde bestelenmiştir.

Kaside

(Der vasf-ı İstanbul ve sitâyiş-i Sadrazam İbrahim Paşa)
Bu şehr-i Sıtanbûl ki bîmisl ü behâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedadır
Bir gevher-i yekpâre iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır
Bir kân-ı ni'amdır ki onun gevheri ikbâl
Bir bâğ-ı iremdir ki gülü izz ü ulâdır
Altında mı üstünde midir cennet-i a'lâ
Elhak bu ne hâlet bu ne hoş âb u hevâdır

  • 12
  • 13
Divan şiirinde İstanbul

ŞARKI FORMUNDA ŞİİRLER YAZAN II. MAHMUD

Dîvan şiiri formlarını kullanmasına rağmen klasik Dîvan şiiri gibi ağdalı bir dil kullanmayan Adlî yani II. Mahmud genelde şarkı formunda şiirler yazmış ve bu şiirlerin çoğunu kendisi bestelemiştir. İstanbul ile daha doğrusu Çamlıca ile ilgili olan bu şiiri de yine şarkı formundadır.

ŞARKI

Pek hâhişi var gönlümün ey serv-i bülendim
Yârın gidelim Çamlıca'ya cânım efendim
Redditme sakın bu sözümü şâh-ı levendim
Yârın gidelim Çamlıca'ya cânım efendim

Râhat mı olur anda iken cümle ahibbâ
İster ki gönül zevk idelim biz bize tenhâ
Bir gün de Fener-bağçesine gitmeli ammâ
Yârın gidelim Çamlıca'ya cânım efendim

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN