Doğu'nun gizemine kapılan ressamlar
Batılı ressamlar, Alman ressam Gustav Bauernfeind'ın "medeniyetin neredeyse hiç dokunmadığı bir yer" olarak tanımladığı Şam gibi, Batı medeniyeti tarafından görülmemiş şehirleri görmek için Doğu'ya seyahatler gerçekleştirdiler.
İstanbul ise Batılı ressamların, 19.yüzyılda en çok ilgisini çeken kentler arasında başta gelir. Bu şehir Doğu'ya yapılan yolculukların başlangıç ya da bitiş noktasını oluşturması bakımından ve parklarla, bahçelerle süslü Avrupa şehirlerinden farklı olarak başlı başına bir bahçe-şehir olarak geçmiş zamanlarda aldığı görüntüyü en iyi tariflerden biri, Batılı bir yazarın kaleminden çıkar: "Bahçeler öylesine çok ve büyüktür ki, şehre dağılan ağaçlardan çok, yalnızca bir bölümü temizlenen ormana yerleştirilmiş bir şehir izlenimi veriyor ."
Kimi zaman sultanların daveti ile kimi zaman ise farklı sebeplerden ötürü Doğu'ya gelen ressamlar, şehirlerin müthiş dokusundan etkilendi. Doğu'yla ilgili birbirinden özel eserler ortaya çıkaran buoryantalist ressamları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 10.08.2019
13:25
Güncelleme Tarihi: 10.08.2019
14:30
AUGUSTUS OSBORNE LAMPLOUGH
İngiliz oryantalist ressam Augustus Osborne Lamplough, 1877'de Manchester'de doğdu. Eğitimini Chester Sanat Okulu'nda aldı. Daha sonra 1898 ve 1899'da Leeds'te eğitimine devam etti. İlk başlarda mimari temalar ve iç mekân kompozisyonları çalışan sanatçı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika seyahatinden sonra oryantalizme ilgi duydu. 1905 yılından itibaren yoğun bir şekilde Nil nehri çevresi ve Kahire temaları çalıştı.
On dokuzuncu yüzyıl boyunca, artan sayıda genç sanatçı kendisini ziyaret etti ve pek çoğuna, tüm yaşamları boyunca oryantal sahneleri resmetmeye devam etmeleri için ilham kaynağı boldu. Lamplough, Leeds School of Art'ta, Londra'da, Güzel Sanatlar Topluluğu ve Kraliyet Akademisi'nde düzenli olarak eserlerini sergiledi.
İtalyan oryantalist ressam Antonio Gargiullo, Güney İtalya'da doğdu. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgiye ulaşılamaz. Oryantalist üslup ve diğer ekolleri gözlemleyebilmek için hayranlık duyduğu Roma'ya yerleşti. Guiseppe Signorini'nin Oryantal temalı maskeli balo tablosundan etkilendiği düşünülür. Roma'yı ziyaret eden Tunuslular, yurtdışından ithal edilen İran halıları ve şehrin çeşitli yerlerinde kullanılan ve satılan çeşitli İslami objeler sanatçıya zengin bir ilham kaynağı oluşturdu. Özellikle, günlük yaşamı ele alan çalışmaları diğer konulara göre daha fazlaca yer tutar.
İskoç oryantalist ressam Arthur Melville, 1855'te Guthrie, Angus'da doğdu. Önce İskoç Kraliyet Akademisi Okulları'nda eğitim aldı. Daha sonra Paris ve Yunanistan'da eğitim aldı. 1880 ve 1882 yılları arasında İran, Mısır ve Türkiye'de yaptığı seyahatler sırasında renk duygusunu geliştirdi. Doğunun güçlü ışıklarını elde etmek için, guaş uygulanan ıslak bir kâğıdın üzerinde suluboya kullanarak kendine özgü bir teknik geliştirdi.
Çok şöhretli olmamakla birlikte günümüzün çağdaş sanatını önemli ölçüde etkiledi.
Belçikalı oryantalist manzara ressamı Jacob Jacobs 1812'de Antwerp'de doğdu. Ailesinin anne tarafı Beethoven ile ilişkilidir. Aslında yazar olması hedeflenmesine rağmen o Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'ne (Antwerp) girdi. Burada Gustaf Wappers ve Ferdinand de Braekeleer ile birlikte çalıştı. Ludolf Backhuysen ve Adriaen van de Velde'nin çalışmalarından etkilenip, deniz kompozisyonlarına ilgi duydu. İlk sergisini 1833'te açtı. 1834'te Kuzey Denizi'ne bir gezi yaptı ve 1837'deki Hollanda gezisinde de çok miktarda malzeme biriktirdi.
Gezilerini yeterli bulmadı ve 1838'de Cebelitarık'a, Kuzey Afrika sahillerine, Mısır'a, Çanakkale'ye, İstanbul'a (birkaç ay kaldı) uzun bir deniz yolculuğuna çıktı. Türkiye ve Rodos'u dolaştı. Bundan sonra Almanya'ya ve Saint Petersburg'a gitti. Bu seyahatler sırasında, hayatının geri kalanında ilham almak için kullanacağı iki büyük albüm derledi.
İtalyan oryantalist ressam Amadeo Preziosi, 1916'da Malta'da doğdu. İstanbul'u ve Osmanlı yaşamını büyük bir tutkuyla çalışan ve aristokrat bir aileye mensup olan sanatçı, ilk resim derslerini Malta'da aldı. Daha sonra eğitimine Paris'te devam etti. 1840'ların başında geldiği İstanbul'dan bir daha ayrılmayan Preziosi, ilk olarak Pera'da ve daha sonra Yeşilköy'de çalıştığı atölyesinde büyük bir üne kavuştu.
Osmanlı yaşamını ve İstanbul'u sayısız portre, çeşitli din, millet ve meslekten insan tipleri, mahalle, kahve, sokak, çarşı, mezarlık ve Boğaziçi görünümleri, günlük yaşam gibi konuları çok çeşitli yönleriyle yansıttığı resimlerinde gerçekçi ve romantik bir anlayış belirgindir.
İstanbul'da yaşadığı yıllar boyunca birkaç kez Osmanlı toprakları, Yakın Doğu gezilerine çıkmış, Yunanistan ve Mısır'a gitmiş ve gittiği yerlerden sayısız tablo ile döndü.
İlk resim sergisini 1858'de Paris'te, ikincisini 1863'te Royal Academy'de açtı. 1867 Paris Sergisi'nde, resimleri Osmanlı Pavyonu'nda sergilendi.
Yaşamının son yıllarında Sultan II. Abdülhamid'in (1867-1909) saray ressamı olan sanatçı, Yeşilköy'de bir av kazasında hayatını kaybetti. Yeşilköy San Stefano Katolik Mezarlığı'nda gömülüdür.