Doğu'nun gizemine kapılan ressamlar
Batılı ressamlar, Alman ressam Gustav Bauernfeind'ın "medeniyetin neredeyse hiç dokunmadığı bir yer" olarak tanımladığı Şam gibi, Batı medeniyeti tarafından görülmemiş şehirleri görmek için Doğu'ya seyahatler gerçekleştirdiler.
İstanbul ise Batılı ressamların, 19.yüzyılda en çok ilgisini çeken kentler arasında başta gelir. Bu şehir Doğu'ya yapılan yolculukların başlangıç ya da bitiş noktasını oluşturması bakımından ve parklarla, bahçelerle süslü Avrupa şehirlerinden farklı olarak başlı başına bir bahçe-şehir olarak geçmiş zamanlarda aldığı görüntüyü en iyi tariflerden biri, Batılı bir yazarın kaleminden çıkar: "Bahçeler öylesine çok ve büyüktür ki, şehre dağılan ağaçlardan çok, yalnızca bir bölümü temizlenen ormana yerleştirilmiş bir şehir izlenimi veriyor ."
Kimi zaman sultanların daveti ile kimi zaman ise farklı sebeplerden ötürü Doğu'ya gelen ressamlar, şehirlerin müthiş dokusundan etkilendi. Doğu'yla ilgili birbirinden özel eserler ortaya çıkaran buoryantalist ressamları sizler için derledik.
Giriş Tarihi: 10.08.2019
13:25
Güncelleme Tarihi: 10.08.2019
14:30
İtalyan oryantalist ressam Amadeo Preziosi, 1916'da Malta'da doğdu. İstanbul'u ve Osmanlı yaşamını büyük bir tutkuyla çalışan ve aristokrat bir aileye mensup olan sanatçı, ilk resim derslerini Malta'da aldı. Daha sonra eğitimine Paris'te devam etti. 1840'ların başında geldiği İstanbul'dan bir daha ayrılmayan Preziosi, ilk olarak Pera'da ve daha sonra Yeşilköy'de çalıştığı atölyesinde büyük bir üne kavuştu.
Osmanlı yaşamını ve İstanbul'u sayısız portre, çeşitli din, millet ve meslekten insan tipleri, mahalle, kahve, sokak, çarşı, mezarlık ve Boğaziçi görünümleri, günlük yaşam gibi konuları çok çeşitli yönleriyle yansıttığı resimlerinde gerçekçi ve romantik bir anlayış belirgindir.
İstanbul'da yaşadığı yıllar boyunca birkaç kez Osmanlı toprakları, Yakın Doğu gezilerine çıkmış, Yunanistan ve Mısır'a gitmiş ve gittiği yerlerden sayısız tablo ile döndü.
İlk resim sergisini 1858'de Paris'te, ikincisini 1863'te Royal Academy'de açtı. 1867 Paris Sergisi'nde, resimleri Osmanlı Pavyonu'nda sergilendi.
Yaşamının son yıllarında Sultan II. Abdülhamid'in (1867-1909) saray ressamı olan sanatçı, Yeşilköy'de bir av kazasında hayatını kaybetti. Yeşilköy San Stefano Katolik Mezarlığı'nda gömülüdür.
Seyahat imkânlarının ve seyahatnamelerin giderek artması19.yüzyılda pek çok Batılı sanatçının İstanbul'a gelmesini sağladı. Bu sanatçılar arasında yer alan Fausto Zonaro, 1854'te Padova'da doğdu. Gençliğinde babasının yanında duvar ve bina yapımı işlerinde çalıştı. 1870 yılından itibaren Masi yakınlarındaki teknik okulda 3 yıl resim öğrenimi gördü. Bu okulu bitirdikten sonra Verona'da L'Accademia Cignaroli ve Roma'da L'Accademia di Belle Arti'de resim eğitimi aldı.
1880 yılında Paris'e giden sanatçı 1889 yılına kadar Paris'te kendi atölyesinde çalıştı. Bu süre içinde Fransız izlenimcilerinden etkilendi. Venedik, Napoli ve Padova'ya yaptığı gezilerden sonra 1891 yılında eşinin isteğiyle İstanbul'a geldi ve kısa sürede Saray çevresinde adını duyurdu.
Resimlerinde İstanbul'un çeşitli köşeleri, düğün, bayram, dinî ve resmi tören gibi sosyal olaylar, savaş ve çeşitli mesleklerden insanları konu aldı. Oryantalist bir tutumla ve izlenimci bir üslupta yaptığı İstanbul resimleri pek çok kez sergilenmiş, İstanbul'da düzenlenen Birinci ve İkinci İstanbul Salonu sergilerine ve 1907 yılında II. Abdülhamid'in tahta çıkışının otuz birinci yıldönümü nedeniyle düzenlenen sergiye katıldı.
Sultan II. Abdülhamid tarafından 1896 yılında Ressam-ı Hazret-i Şehriyari olan yani saray ressamlığına getirilen sanatçı, İstanbul'da kaldığı süre içerisinde binden fazla resim yaptı. Osmanlı-İtalyan ilişkilerinin bozulması nedeniyle 1911 yılında İstanbul'dan ayrıldı.
Sanatçı, İstanbul'dan ayrıldıktan sonra İtalya'nın Sanremo kentine yerleşti ve İstanbul'u betimleyen resimler yapmayı sürdürdü. Resimleri sanatçı yaşarken büyük bir hayran kitlesi tarafından takip edildi.
1929 yılında 75 yaşında Sanremo'da hayatını kaybetti.
Oryantalist ekolün önemli sanatçılarından Ressam Arthur von Ferraris, 1856'da Galkowitz'de doğdu. Genç yaşlarında Viyana'ya gitti ve orada sanat eğitimine başlayabildi. İlk öğretmeni portre resim konusunda uzmanlaşmış Viyana sanatçısı Joseph Matthaus'du.
1876'da Paris'e gitti. Burada Académie Julian'da Jules Lefebvre ve ardından Ecole des Beaux-Arts'da Jean-Léon Gérôme ile birlikte çalıştı. Her iki öğretmen de klasik eğitim yöntemlerinin savunucularıydı, öğrencilere önce çizmeyi öğrettiler, sonra boyamaya öğrettiler. Von Ferraris'in Viyana'daki daha önceki eğitimi, Ecole'daki çalışmalarıyla onun sorunsuz ilerlemesini kolaylaştıran sağlam bir temel sağladı. Gérôme ile çalışmalarına başlamasından sadece bir yıl sonra, 1881'de Salon des Artistes Français'de sergilere başladı.
1884-85 kışında Ludwig Deutsch ile Mısır'a gitti. Bu seyahatten çok miktarda eskiz ve fotoğrafla döndüler. 1894 yılında Berlin'e taşındı ve bu şehirde sergilerine devam etti.
Fransız Oryantalist Ressam Eugene Flandin, 1809'da Napoli'de doğdu. Aynı zamanda arkeolog olan sanatçı arkeolojik desenleri ve askeriyeyi konu alan resimleri ile ünlendi. 1839-1841 yılları arasında Institut de France'ın desteğiyle İran ve ardından Cezayir seyahati yaptı. Bu seyahatin ardından, 1842 yılında İstanbul'a geldi ve Fransız elçiliğinin konuğu olarak şehri gezdi. İstanbul'da yaptığı manzara, anıtsal yapılar ve günlük yaşam konulu Oryantalist anlayıştaki resimleri, Doğu gezisinde yaptığı resimlerle birlikte L'Orient adıyla 1853 yılında Paris'te basılıp yayınlandı.
Sanatçı daha sonra, 1844 yılında, arkeolog Paul Emil Botta ile birlikte Asur İmparatorluğunun başkenti Ninive'yi bulmak için bir ekiple birlikte Mezopotamya gezisi yaptı. Bu gezi sırasında yaptığı ve bugün mevcut olmayan arkeolojik eserlerin resimleri, Botta tarafından kaleme alınan Les Manuments de Niniwe adıyla 1849-1850 yılları arasında basılıp yayınlandı.
Fransız oryantalist ressam ve yazar Eugene Fromentin 1820'de La Rochelle'de dünyaya geldi. Okuldan ayrıldıktan sonra, manzara ressamı olan Louis Cabat'ın yanında birkaç yıl resim eğitimi aldı.
Fromentin geç yaşında olmasına rağmen Cezayir'in en eski resimli tercümanlarından biriydi. Eserlerine konu edindiği Kuzey Afrika arazilerini ve insanları detaylı inceleme fırsatı buldu. 1852'de Cezayir'e arkeolojik çalışma için giden bir misyona eşlik ederek ikinci bir ziyarette bulundu ve ülkenin manzarasını ve halkının alışkanlıklarını incelemeyi tamamladı.