Edebiyat ve müzikte “babalar ve oğullar”
Geleneksel sanatımızda hem görgü hem de genetik yollarla aile mesleğini devam ettirme süreci başarıyla ilerledi. Öyle ki nazımla geleneğin kol kola verdiği klasik şiir ve bunun yanı sıra müzik, uzun yıllar devam etmesini bir ölçüde de baba- oğul şairlere borçluydu. Sizler için şiir ve müzik dünyasında birbirlerine ilham kaynağı olmuş baba ve oğul ikilileri derledik.
Giriş Tarihi: 25.08.2019
15:09
Güncelleme Tarihi: 25.08.2019
15:37
Zeki Mehmet Ağa ve oğlu Tanburi Büyük Osman Bey
Tanburi Numan Ağa'nın torunu , Zeki Mehmet Ağa'nın oğludur . Babasının ısrarıyla henüz sekiz yaşındayken Enderun'a alındı. Babasının kimseye tanbur öğretmediği söylenir. Bu yüzden tanburu başkalarından öğrenmiş ama kendi gayretiyle ustalaşmıştır. Özellikle babasının ölümünden sonra sadece sazıyla meşgul olmuş ve en güzel peşrevlerini bu dönemde bestelemiştir.
Zeki Mehmet Ağa ve oğlu Tanburi Büyük Osman Bey
Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde sarayın sersazendesi (sazendelerin başı) oldu. Tanbur tavrının babasından daha renkli olduğu söylenir. Çok nüktedan, güler yüzlü zarif bir kimse olarak bilinir. Bu nedenle her mecliste aranır, sevilir ve sayılırmış ama musiki konusunda hiç taviz vermezmiş. Tanburun iki telinden birinde gayet hafif bir uyuşmazlık sezse derhal telin birini koparır atar ve sazını tek elle çalarmış. Eserlerini değiştirenlere, nağme ilave edenlere de çok kızarmış. Hatta bir gün, uşşak peşrevinin *teslimine geçilecek bölümünü biraz değişik çalmaya kalkan bir kanuniyi dövmeye bile kalkıştığı söylenir.
Teslim: Fasıl müziğinde peşrevin ve saz semaisinin her hanesi sonunda tekrarlanan parça.
Mahmut Celâlettin Paşa ve oğlu Şemsettin Ziya Bey
Mahmut Celâlettin Paşa müziği Dellalzâde'den öğrendi. Geniş bir repertuvarı vardı. Biraz Batı müziğiyle de uğraştı. Güftelerini şarkı formuyla kendi yazdı. Bu güftelerin bazıları başka bestekârlar tarafından bestelendi. Aksaray ve Nişantaşı'ndaki konak, Çubuklu'daki yalı ve Büyükada'daki yazlığı, birer musiki meclisi idi. Bu meclislerde Tanburi Cemil, Vasil ve Lem'i Atlı gibi devrin büyük ustaları bulunurdu.
Mahmut Celâlettin Paşa ve oğlu Şemsettin Ziya Bey
Oğlu, Galatasaray Sultânîsi'ni bitirdikten sonra özel hocalarla yetiştirildi. İlk musiki derslerini babasının konağından aldı. Babasının ısrarıyla, müziğe keman çalarak başladı. Babasının ölümünde sonra Tanburi Cemil Bey'den tanbur ve kemençe dersleri aldı. Ağabeyi Atıf Esenbel de Cemil Bey'den tanbur ve kemençe dersleri almıştır. Şarkıları Rahmi Bey ve Lem'i Atlı üslubunu hatırlatır. Şemseddin Ziya Bey felsefe ve tarihle de ilgilenmiş, zengin bir edebiyat ve şiir birikimine sahip olmuş, şarkılarının çoğunun güftesini kendisi yazmıştır. Gerek teknik gerekse melodik yapı bakımından eserlerinin yapısı sağlamdır.
Kanuni Hacı Arif Bey ve oğlu Zeki Arif Ataergin
Kanuni Hacı Arif Bey, kanunun mandalsız olarak çalındığı devrin en büyük ustasıdır. Bu sazın yeniden rağbet bulmasında önemli rolü oldu ve pek çok öğrenci yetiştirdi. Fiskeli icrayı ortaya koyarak yeni bir ekol yarattı. Mandallı kanunu da çok iyi çaldığı halde tırnağın mandaldan daha sağlam ses çıkaracağını ileri sürerdi. Udu da kanun kadar ustalıkla çalardı. Tanburi Cemil Bey, Santuri Ethem Efendi, Udi Nevres Bey'le birlikte konserler de verdi. Arap ihtilalcilerin tahrip ettiği telgraf hatlarını onarmak için sonuncu kez gittiği Yemen'de koleraya yakalanıp öldü. Orada defnedildi.
Zeki Arif Ataergin, yargıçlık, savcılık, serbest avukatlık ve noterlik yaptı. İlk musiki ve kanun derslerini daha beş-altı yaşlarındayken babasından ve daha sonra babasının da hocası olan Hacı Kirami Efendi'den aldı. Babası hemen hemen bütün musiki toplantılarına onu da götürdü. Bu toplantılarda küçük yaşta Tanburi Cemil, Kemençeci Vasilaki, Udi Nevres ve Hafız Osman gibi ustaların meşklerini dinledi.