Eli resim kalbi şiir olan ressam şairler
Bedri Rahmi, İlhan Berk, Cemal Süreya başta olmak üzere şair yönüyle tanıdığımız edebiyatçılarımızın, resim sanatında da eserler verdiğini biliyor muydunuz? Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun vefat yıl dönümünde, eli resim kalbi şair olan edebiyatçılarımızı derledik.
Giriş Tarihi: 21.09.2019
11:59
Güncelleme Tarihi: 26.05.2021
21:11
1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne girdi. Nazmi Ziya Güran ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. Ahmet Haşim'den estetik ve mitoloji dersleri aldı. 1931'de diplomasını almadan, kendisiyle bursunu paylaşan ağabeyi ile Fransa'ya gitti.1940'lardan sonra duvar resimlerine yönelen Bedri Rahmi, Paris'te "İnsan Müzesinde" ilkel kavimlerin sanatını inceledikten sonra "güzelin yararlı, yararlının güzel" olabileceği fikrini benimsedi ve eserlerinde bu görüşü yansıttı.
Bedri Rahmi, kendisini tümüyle resme vermesi konusundaki telkinlere rağmen şiir yazmayı da hiç bırakmadı ve 1948 yılının Ağustos ayında ikinci şiir kitabı "Karadut" yayımlandı.
CEMAL SÜREYA (1931 – 1990)
İkinci Yeni şiirinin öncü simalarından biri olarak değerlendirilmesine rağmen, Cemal Süreya şiir evrenini, temelinde ortak dilin yer aldığı geniş bir alan üzerine inşa etmiştir. Şairlik duygusunun en temel aktörü annesi Gülbeyaz Seber olan şair, şiire ilk adım atışını annesinin anlattığı Kerem ile Aslı hikâyesine bağlar. Süreya, imgesel, dil-sözcük oyunları içeren, konuşma dilinden uzaklaşmayan, soyut, biçimi önemseyen, edebi sanatlarla dolu şiirlerini yazarken kelimeyi ve dili şiirin ilk yapıtaşı addeder, gelenekten yararlanır, ama bunu yaparken yeni yeni imgelere tutunur ve bir ucuyla Doğu'ya diğer ucuyla Batı'ya uzanan geniş bir şiir iklimine sahiptir.
Cemal Süreya not defterlerinin kenarlarına yaptığı karakalem çizimlerinde genellikle şair arkadaşlarını çizmiş. Günlüğünde ise şöyle yazar: "Birkaçımızda büyük resim tutkusu vardı. Boyuna albümleri karıştırırdık. Sözgelimi, Edip Cansever'le ben. Sezai Karakoç, resme başka bir açıdan bakardı, ama bakardı. (Mülkiye Dergisi'nde onun Mona Roza'larını ben desenlemiştim, takma adım da Charles Suarez, yani C:S.) Ece'nin resme önem verdiğini biliyordum. Metin Eloğlu, zaten ressamdı. Karıştırırdık albümleri (ne albümler ama): Chagall ne yapmış? Yüksel Arslan? Arkadaşımızdı Yüksel Arslan. Edgü de arkadaşımız Edip'le resmin sorunları üzerinde çok konuştuk. Onun Kapalıçarşı'da, Sandal Bedesteni'ndeki dükkânının üst katındaki masasının bir bölümünde resim albümleri Himalayalar gibi yükselirdi."
İkinci Yeni topluluğunun arasında olan İlhan Berk, resme olan ilgisini şöyle dile getirir: "Resim benim dünyam değil. Dünyayı görmeme de engel değil. Resim yapmak beni mutlu ediyor. Hepsi bu. Yazmak ise mutsuzluktur. Kendini mutlu sayan gerçek yazar yazmaz. Benim mutlu olduğum bir tek şey var: Resim yapmak. Miller resim yapmaya 'yeniden âşık olmak.' diyor. Andre Malraux da yazarların mutsuz, ressamların mutlu olduğunu söyler. Ben hiçbir zaman resim yapayım diye oturmadım. Önümde her zaman kâğıtlar olmuştur. Daha doğrusu yürümeyen şiirler. Ayrımına varmadan onlar üzerinde elim gider gelir, çiziktiririm. Beni ilgilendirirse de boyarım. Ya gerçekten yazacak bir şey olmadığında, okumak da beni ilgilendirmiyorsa, gene ayrımına varmadan koca bir kartın alır, çizer boyarım."