Hafta sonunda nereye gidelim, ne okuyalım, hangi yazıya göz atalım?
Hayatın koşuşturmasına ara vermeye ne dersiniz? Hafta sonunda kaliteli zaman geçirmek isteyenler için "Fikriyat ile ne okuyalım, nereye gidelim, hangi yazıya göz atalım?" başlığı altında birbirinden değerli tavsiyeleri sizlerle buluşturuyoruz. Usta yönetmen Semih Kaplanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz özel röportajı okuyabilir, gezi planlarınıza yeni bir yer ekleyebilirsiniz. Gelin tavsiye listesine yakından bakalım.
Giriş Tarihi: 11.12.2021
15:06
Güncelleme Tarihi: 11.12.2021
15:16
➡ Kaplanoğlu, çocukluktan itibaren sinemayla haşır neşir olan bir ortamda büyüdü. Kamerayla karşılaştığında 7 ya da 8 yaşlarında olduğunu söylüyor. Filmleri ile hakikati en çarpıcı şekilde gösteren yönetmenin, yapımcının hatta yazarın verdiği bu bilgi bizi şaşırtmıyor. Çünkü her filminde başka bir detayla bizi gerçekliğin içine çeken bir ustanın macerası ancak bu yaşlarda başlayabilirdi.
◾ Bekir Salih Yaman: Siz aslında milletimizin öyküsünü, şiirini ekran önüne taşımaya çalışıyorsunuz. Sinema tecrübenizin başlamasında ve olayların buraya kadar gelmesinde sizin teşvik ediciniz, bir şekilde sizi milletimizin dertlerini anlatmaya iten ne oldu?
◾ Semih Kaplanoğlu: 8 mm'lik film kameraları vardı, onunla film çekiyordum. Annemi, dedemi, ninemi, gittiğimiz yerleri... Çocukluktan itibaren içine doğduğum evde, babam fotoğraf çekiyordu. Onları da evde tab ediyordu. Karanlık odamız vardı, film basılıyordu. Böyle bir ortamda büyüdüm ben. Görsellikle, sinemayla, filmle, fotoğrafla, doğduğum evden itibaren bağım oldu. Yazın her akşam iki film seyrettim hem Türk filmi hem yabancı filmler… İzmir'de kültür merkezleri vardı. Oralarda haftada neredeyse 4-5 film seyrederek, sinemayla ilgili meselelere odaklandım. Tabi uğraştığınız mecra, yaşadığınız ülkeyle de alakalı. Benim doğduğum ev aynı zamanda mütedeyyin insanların da yaşadığı bir ortamdı. Üç kuşaktır, hacca gidip gelmiş ve anılarında bir şekilde yazmış, kayda geçirmiş aile büyüklerimin, dostlarımın, sohbetin, muhabbetin olduğu bir ortamdı, aynı zamanda.
↘ Hakikâtin nefesi: Buğday
◾ Özge Özkul: Toplumu, insanımızı o kadar iyi gözlemlemişsiniz ki… Kapitalizm, neoliberal dünya; kısacık film karelerine bu kadar etkili eleştiriler sığdırmanız… Sistemle bir derdiniz var değil mi? İnsanlık, doğa ve beşeri münasebetler nereye gidiyor? Topraktan, kökten kopmak… Siz filmlerle kökümüze/özümüze dönüşe çağrıda bulunuyorsunuz. Başarabilecek mi insanlık?
◾ Semih Kaplanoğlu: Bence bu mücadele her zaman devam edecek . Özümüze ulaşma meselesi sonunda bireye dayandığı için bireyin niyetiyle ve ameliyle de doğrudan alakalı... Bu benim bakış açım...
◾ "Biz neresindeyiz?" tek tek kişiler olarak bence ilk başta bunu sorgulamak lazım. Bunu sorgulamadığımız için tökezlemeler oluyor. Tarih hep bu tökezlemeleri gösteriyor bize. O yüzden her bireyin büyük sorumluluğu var.
◾ Bekir Salih Yaman: Peki hocam o zaman "sanat iyiye ve güzele yönlendirendir" diye genel bir tanım yapabilir miyiz? Yoksa kötü niyetle yapılan bir sanat aracı da sanata hizmet ediyor mu?
◾ Semih Kaplanoğlu: Kötü niyet değil, "nefsimizi harekete geçiren, nefsimizi okşayan işler var; bir de nefsimize zor gelen işler var" diye bakıyorum ben. Heyecanlı bir film seyrediyorsun ya da korku filmi seyrediyorsun. Onlar sende bu duyguları bir şekilde ortaya çıkartıyor. Heyecan, korku, eğlenmek ki bugün saatlerimizi, günlerimizi bu ekranların peşinde harcıyoruz. Hepimiz sosyal medyada, dijital platformlarda vaktimizin nasıl geçtiğini anlamamamız için üretilmiş içeriklerle dolduruluyoruz.
-Sence niye vaktinin nasıl geçtiğini sana hissettirmek istemiyorlar?
-Zamanı neden senden çalıyorlar, bunu düşünüyor musunuz hiç?
◾ Çünkü ölüm idrakini ortadan kaldırmak istiyorlar.
◾ Şurada otur mesela 10-15 dakika, dur. Durabiliyorsan eğer… İzlemeye başla. O zaman işte bir zaman idraki ortaya çıkıyor. Zaman idrakini aldığın anda zamanının sınırlı olduğunu bu dünyada idrak etmeye başlıyorsun. Ne olacak o zaman? Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı bize sürekli pompalayan bir sistem var.
↘ Semih Kaplanoğlu sinemasında 'zamanın' ehemmiyeti
◾ Bana soruyorlar, "ağabey senin filmler niye öyle uzun, planlar uzun oluyor vs." Çünkü zaman idraki vermeye çalışıyorum. Seni sıkmaya çalışıyorum arkadaş. Sen otur rüzgarı ağaçta seyret bakalım, seyredebiliyorsan. İnan bana izlediğinde yavaş yavaş aslında nereye ait olduğunu, içindeki zaman duygusunun nasıl meydana çıktığını anlar insan.
◾ Semih Kaplanoğlu: Bizim medeniyetimiz zaman medeniyeti. İnsanlar bunu unuttular. Her vaktin bir manası var. Sinema da zaman sanatıdır; çünkü çektiğimiz filmlerin süreleri var. 140 dakika bir film çıkıyor ortaya. Bunu biz "zamanla" ölçüyoruz. İnsanlar sinemaya gidiyorlar, film seyrediyorlar, "zaman nasıl geçti anlayamadık" diyorlar. Çaldılar işte senin zamanından… "Öyle eğlendik ki zaman nasıl geçti bilemedik..."
◾ Yani zaman idrakiyle oynuyorlar. Bunu düşünemeyen bir sinemacı, kendi medeniyetinden hiçbir şey taşıyamaz. Onun için Amerikan tarzı dizi yapar ama bizim medeniyetimize dair bir şey anlattığını zanneder, anlatamaz.
◾ Senin müziğin nasıl? Itrin nasıl? Sen eğer o müziğin zaman algısını hissetmez, fark etmez ve düşünmezsen, o zaman sadece oynarsın.
◾ Şimdi mesela çocuklara kurs veriyorlar; "Senaryoculuk nasıl yapılır?" Ellerindeki kitaplar Amerikan sinemasının rehber kitapları… Şimdi biz, bizim hikâyelerimizi böyle mi anlatacağız? Kendimiz Supermen mi yaratacağız? Sen başka bir yerin hikâye anlatma yöntemini alırsan, biçimini alıp kendi hikâyeni onun içine koyarsan; o ister istemez bir kalıba girer.
RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN