Hüsn-i hat nedir? Bir hattat nasıl yetişir?
Hüsn-i hat sanatı, UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirasının Temsili Listesi'ne kaydedildi. Böylelikle Türkiye'nin somut olmayan kültürel miras listelerindeki unsurlarının sayısı 21'e ulaştı. Varoluşunu Allah kelamına borçlu olan ve O'nun sözlerinin aktarılmasına adanan hüsn-i hat, en güzel şekli ile sure ve hadislerin yazılmasında kullanıldı. Peki, hüsn-i hat nedir? Bir hattat nasıl yetişir? Hüsn-ü hat çeşitleri nelerdir? Gelin, bu kıymetli geleneksel sanatımıza daha yakından bakalım.
Giriş Tarihi: 17.12.2021
17:26
Güncelleme Tarihi: 17.12.2021
18:22
"Kur'an Mekke'de nâzil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı"
Hacı Nûri Korman'ın sülüs ve rika' hatlarıyla yazdığı bir kıt'a
🔸
💠 11. yüzyılda Selçuklu ile Türkler arasında gelişmeye başlayan bu sanat, Anadolu beyliklerinin ardından Osmanlı devrinde en üst noktasına ulaştı.
💠 Harflerin ideal ölçüsünün bulunması, kalem hâkimiyeti ve satıra dizilmesindeki kudret ve kuvvet, Osmanlı hat mektebinin önemli hususiyetlerindendi. Öyle ki; "Kur'an Mekke'de nâzil oldu, Mısır'da okundu, İstanbul'da yazıldı" sözü bir hakkın tesliminden başka bir şey değildi.
💠 İstanbul Mushaf yazımının başşehri oldu. Asırlar boyunca en iyi hattatlar İstanbul'dan çıkmış , ümmetin çocukları hat talim etmeye bin bir memleketten İstanbul'a gelmişlerdi.
💠 İstanbul'un fethinden sonra kurulan ilk hat mektebi Saray Nakkaşhânesi'ydi. Burada başlayan çalışmalar, payitaht başta olmak üzere tüm medrese, dergâh, mektep, cami ve mescitlere yayıldı.
Bir hattat nasıl yetişir?
Hâfız Tahsin Hilmi'nin sülüs-nesih kıt'ası
🔸
💠Osmanlı döneminde hat sanatı en üst seviyeye gelmiş, padişahların özel iltifatına mazhar olmuştu. Hat sanatı, 1400'lü yılların sonu ile 1500'lü yılların başında, hat dehası sayılan Şeyh Hamdullah'ın sayesinde "Arap hattı" olmaktan çıkıp milli bir hüviyet kazandı.
💠 Kıymetli yazarlarımızdan Prof. Uğur Derman, bir hattatın nasıl yetişeceğini Fikriyat'taki yazısında şöyle ifade etti:
"Hüsn-i hat tahsiline -eğer ayrı hocası varsa- mahalle mektebinden itibaren başlanır ve çocuğun kabiliyeti yoklanırdı. Küçük yaşlarda güzel yazı ile uğraşmak, o zamanlar ayrıca resim dersi verilmediğinden, göze intizam ve güzellik terbiyesini verdiği gibi istidadı bulunanların ilerde şevkle bu sanata eğilmelerine vesile olurdu.
Yazı öğrenmek için bir hocaya başvurulunca, hocanın, talebesine çalışmasında örnek olmak üzere yazdığı satıra meşk , buna bağlı olarak yazı öğrenmeğe meşk almak, öğretmeğe de meşk vermek veya meşk etmek denir.
Ali Haydar Efendi'nin celî ta'lîk levhası
🔸
Eskiden hat san'atını icrâ edebilmek, diğer mesleklerde de olduğu gibi, bâzı kayıtlara tâbi idi. Bir hattat namzedi, hocasının yazılı izni, yâni icâzetnâmesi olmadıkça eserlerinin altına imzasını koyamazdı.
Hat san'atına girenler içinde kabiliyeti zayıf olanlar, harflerin önce teker teker, sonra ikisinin birleşerek yazılması demek olan müfredât çalışması sırasında kendiliğinden tasfiye göreceğinden, müfredât merhalesini atlatanlar hattatlık yolunda istikbâllerine ümitle bakabilirlerdi.
Bir üstattan hüsn-i hat meşkine başlayan ve buna bakarak aynen taklide çalışan öğrencinin yazısını hoca beğenmediyse, o satırın hemen altına beğenmediği harf veya kelimeyi, kaidesine uygun bir şekilde yazıp, noktalarla ölçülendirir. Buna çıkartma denir.
Abdülfettâh Efendi'nin celî sülüs bir levhası
🔸
Talebe bu harfleri hocasının tarifine uygun bir şekilde çalışarak yeniden yazar ve ertesi ders tekrar getirir. Üstadı bir kusur görürse, aşağıya tekrar bir çıkartma yapar.
Her hafta hocaya devam etmek ve istidadı olmak şartıyla, üç-beş yılda bütün merhaleler geçilebilirdi. Çalışmasını tamamlayan hattat, namzedine üstadının vereceği diploma, bunu almayı hakkedene yazılarının altına imza koyabileceği hususunda bir izin vesikasıdır. Bu imza salâhiyetini almaya icâzet almak, bu husustaki yazılı vesikaya da icâzetnâme denir.
Yazıların altına imza konurken, "bunu yazdı " manasına Arapça "ketebehû " kullanıldığından bu diplomanın bir adı da ketebe kıtasıdır.
İslam sanatlarında eskimeyen gelenek: İcazetnameler
Sultan Abdülmecîd'in celî sülüs zer-endûd levhası
🔸
Talebe, hattat unvanını almaya hak kazanınca, ekseriya bir câmide icazet cemiyeti tertip edilir; yapılan bu merasimle, yeni hattatın o arada tezhiplenmiş yazısı, zamanın hat üstatlarından müteşekkil ve bizzat hazır bulunan bir "hat jürisi"ne arz olunur. Bazen hoş hâdiselere de vesile olan bu icâzetnâme geleneği, zamanımıza kadar titizlikle devam edegelmiş, herhangi bir sebeple vaktinde icâzet alamamış büyük hattatlar bile, ilerlemiş yaşlarında da olsa bu kaideyi bozmamışlardır.
Gittikçe arınarak estetiğin zirvesini XIX.- XX. yüzyıllarda bulan Osmanlı hat sanatında asıl olan, yazıların okunabilmesidir. Ancak, sanat cihetinden esas olan da, hattın çizgilerindeki o saltanatlı güzelliğin fark edilmesidir."
Prof. Uğur Derman'ın Fikriyat'taki yazısının tamamını okumak için tıklayın