Mehmet Âkif'in hayatından ilginç hatıralar
Şiirlerinde millî ve manevî duyguları dile getiren, İstiklâl Marşı'nın kıymetli şairi Mehmet Âkif'in çıkış noktası olarak aldığı ışık İslam'dır. Onun en hassas olduğu nokta da diniydi. O kadar ki dinine kem söz edildiği vakit onun aklı, fikri yerinden oynar, artık zabt u rabtı mümkün olamayan bir aslan gibi hasmına saldırmaktan hiç çekinmezdi. Âkif, memleketini o kadar seviyor ve gurur duyuyordu ki Avrupalı birinin İstanbul'a bakarak hayran olması onun sapsarı olmasına yetiyordu. Sizler için Mehmet Âkif'in hayatından ilginç hatıraları derledik.
Giriş Tarihi: 04.02.2019
09:56
Güncelleme Tarihi: 04.02.2019
12:46
Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Akif'i şöyle anlatır: İlk tanıdığım zaman ona inanmadım: Bir insan bu kadar temiz olamazdı. Fena aktör, melek rolünü oynamaktan bir gün yorulacaktı. Gayri tabii bir faziletten yorulan yüzünü bir gün görecektim. Fakat otuz beş sene bu gün gelmedi.
Otuz beş sene onun yanından her çıkışımda, kendime hep bu sualleri sordum: Bu tevazu, kendi kendini inkâr derecesine nasıl çıkıyordu? Mahrumiyetlerden yılmayan secilyesiyle kendisini nasıl kahraman sanmıyordu? Onu yakından tanıyanlar için, her geçen gün, nasıl onun lehine geçen bir gün oluyordu? Onun temizliği yanında insan kendi günahlarından muzdarip olurken, o kendisinin sizden başka olduğunu nasıl görmüyordu?
Onda bütünlük vardı: Kininde de, evlatlık, babalık, kardeşlik kuvvetini alan dostluğunda da bütünlük… Dostlunu, sevmek kelimesinin noksansız mefhumuyla seviyordu: Öldüğü zaman, düştüğü zaman, dünya aleyhine döndüğü zaman, yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında bulunsa bile.
"Bana dayanıklı Müslüman gönder”
Eşref Edip, Mehmet Âkif'in Kur'an'a olan yakınlığını şöyle anlatır: Eve döner dönmez hemen entarisini giyer, abdestini alır, namaz vakti ise namazını kılardı. İnziva hayatı senelerce Kur'an tercümesiyle meşguliyet, onu takva sahibi yapmıştı. Kur'an'ı su gibi ezber okurdu. "Allah'a hamdolsun, demir hafız oldum" derdi. "Şimdi Ramazanları teravihi hatimle kıldırıyorum." "Hangi camide?" "Camide değil, evde. Bizim oğlan cemaat oluyor, ben imam. Beraber kılıyoruz. Birkaç rekât sonra, bakıyorum, Tâhir arkamda yok. O kadar dayanabilmiş. Artık ben imam, hem cemaat oluyorum."
Müderris İhsan Efendi anlatıyor: Bazı Ramazan geceleri üstatla cemaat oluyorduk. Yanlışsız okuyordu. "Üstat hakikaten demir hafız olmuşsunuz" derdik. "Evet derdi, ben bunu hocama da yazdım. Ben Kur'an'ı himmetinizle takviye ettim, şimdi hatimle teravih kıldırıyorum. Bana dayanıklı Müslüman gönder."
Mehmet Akif’in sporculuğu
Akif, gençliğinde deniz yarışında, yaya koşularında, atlama müsabakalarında hep birincliği kazandı. Saatlerce kürek çeker, Boğaz'ı yüzerek geçerdi. O iyi taş atardı. Ankara'da bulunduğu zamanlarda tatiş günlerini bu gibi idmanlarla geçirirdi. O vakit bile binnisbe daha genç ve daha idmanlı bazı arkadaşlarına üstün gelirdi. Değirmen arkının en geniş yerlerinde öyle bir atlayışı vardı ki insan heyecandan bakamazdı.
Mehmed Âkif'in sevdikleri
Süleyman Nazif, Mehmed Âkif'in sevdiklerini söyler sıralar: Mehmed Âkif, yalnız Cenab-ı Hakk'a, Hazret-i Peygamber'e, geçmişteki büyüklere, cemiyete, insaniyete ve bilhassa insaniyete ilan-ı aşk etti. Canandan, hicrandan şikâyete bedel, hemcinsine insanların düştükleri mahrumiyetlerden, sefaletlerden bilhassa Müslümanların dûçâr oldukları musibetlerden feryat eder. Bu büyük şair, kâinatın şair, tabiatın mehasininden, ağaçların ve çiçeklerin güzelliklerinden, güzel çehrelerinden aldığı maye-i tehassüsü daima gizlemiş, kem edemediklerini toplum için yazdığı sahnelere katmıştır. O, Süleymaniye Cami'nin kubbesini Himalaya dağlarının en mürtefi zirvesinden daha yüksek görür.
Mehmed Âkif'in sevmedikleri
Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Akif, iki adamı sevmediğini söylerdi: Fazla terbiyeli ve fazla terbiyesiz olanı.
Nezaket, ona insanların gizlenmeye muhtaç olan bir taraflarını örten bir şey gibi görünüyordu. Gözünde, fazla nazik olan adam, gizli adamdı. İkiyüzlülere garazdı. Fakat yaşı ilerledikçe:
"İkiyüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım." diyordu. Ve yaşlandıkça herkesten kaçıyordu. Daha yaşasaydı, yalnız kalacaktı; cemiyetle karşı karşıya tek bir adam.