Mevlana diyarının incisi: Dokuzun Hanı
Mevlana diyarı Konya'da şehrin en önemli giriş noktalarından birinde bulunan Selçuklu eseri Dokuzun Hanı, 800 yıllık geçmişi ve "şehir kapısı" özelliğiyle tarihi kervan yollarına ve modern duble yollara tanıklık ediyor. Yolların arasında "inci" tanesi gibi duran han, 800 yıllık geçmişiyle hem tarihi kervan yollarına hem de modern duble yollara tanıklık ediyor.
Giriş Tarihi: 02.04.2019
13:52
Hanın restorasyon çalışmalarında görev alan, Konya Ticaret Odası (KTO) Karatay Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haşim Karpuz, yaptığı açıklamada, Dokuzun Hanı'nın Konya'ya kuzey bölgelerden gelen kervanların kent merkezine ulaşmadan önce konakladıkları yer olduğunu söyledi.
Eski kaynaklara göre bölgeden bir derenin geçtiğini belirten Karpuz, "Bu nedenle bölge 'Dokuzun Beli' olarak biliniyor. Eski kaynaklarda ve hanın kitabesinde Derbent ismi geçiyor. Yani korkulu bir geçit yeri olarak kaynaklarda yer alıyor. Dokuzun Han'ı isminin de çıkış noktası olarak, derenin büyük bir selde 9 kişiyi alıp götürdüğü rivayeti gösteriliyor." diye konuştu.
18 YÜZYILDA KARAKOL OLARAK KULLANILDI
İlk onarım çalışmalarının 18. yüzyılda 3. Ahmet döneminde yapıldığının bilindiğine dikkati çeken Karpuz, şöyle devam etti:
"Beylikler döneminde de restorasyon çalışmaları yapılmış. 19. yüzyılda güvenlik nedeniyle burada bir karakol kurulduğunu biliyoruz. Ünlü seyyahların seyahatnamelerinde geçen bilgilerden bunu öğreniyoruz. 20. yüzyılın başlarından sonra o karakol da ortadan kalkıyor ve han harap hale geliyor. Avlu kısmı tamamen toprak altında kalıyor."
Karpuz, 1990 yılında handa kazı ve restorasyon çalışmalarının yapıldığını aktararak, şunları dile getirdi:
"Selçuk Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü ve Selçuklu Araştırmaları Merkezi'nden Prof. Dr. Yılmaz Önge'nin başkanlığında handa kazı ve restorasyon çalışmaları başladı. Oradaki çalışmalarımızı iki başlıkta toplayabiliriz. Binanın, özelikle avlu kısmının planını çıkarmak için temizlik çalışmaları yapıldı. İkincisi ise restorasyon çalışmalarıydı. Kapalı bölümü ayakta tutmak için çalışmalar yaptık.
Bu bölümün takviye edilmesine karar verdik. 1992'de Yılmaz Önge'nin vefatından sonra çalışmalara ben devam ettim. O zamanlar Vakıflardan gerekli desteği alamadık, üniversitenin de yeterli kaynağı yoktu. Avlunun kazısını tamamlayıp, avlu duvarlarını dondurduktan sonra biz hanı bıraktık. Vakıflar daha sonra hanı günümüzdeki haline getirdi."