Mim Kemal Öke: "Aşk ölmenin sanatıdır"
Fikriyat Sohbetleri'nin bu bölümünde tavrıyla, sesiyle, bilgisiyle gönüllere taht kurmuş önemli bir ismi ağırladık. Prof. Dr. Mim Kemal Öke ile Turkuvaz Kitap'tan çıkan son eseri Muhabbetna(ğ)me üzerinden musikiyi, gönül insanını, aşkı kısaca ruha dokunan tüm güzellikleri konuştuk. Aşkın "ölme sanatı" olduğunu belirten Mim Kemal, öldürdüğümüzün aslında kendi nefsimiz olduğunu da ekliyor.
Giriş Tarihi: 13.06.2022
16:49
Güncelleme Tarihi: 20.06.2023
09:16
Çağımız ne yazık ki artık huzursuzlukla bezenmiş durumda. Her insanda görülür vaziyette bir varoluşsal ıstırap mevcut. Bunu iyileştirecek bir reçete var mı? Neler söylersiniz?
▪ Mim Kemal Öke:
Maalesef üzücü bir yüzyıldayız. Hep Mim Kemal olarak sormuşumdur medenileşmenin neresindeyiz diye. Ve hep beklediğim demokrasinin, barışın, perdelerinin kalkması ve giderek insanların hayatında artık muhkim ve sürdürülebilir kılındığı bir iklime geçebilmemiz. Maalesef 21. yüzyıla baktığımız vakit, soğuk savaş bitti ama medeniyetler çatışması geldi. Ama işin ötesinde "Bunları çözmek için ne yaparız?" diye düşündüğüm vakit, eski Mim Kemal derdi ki; sistemi değiştirelim düzelir.
Sistemi istediğin kadar düzelt. Ne fark eder ki rejimin ne olduğu… Ama eğer insan bozuksa o zaman çaresi yok. Çünkü insandır sistemi kuran, sistemi yaşatmaya çalışan. Dolayısıyla artık biraz insan üzerinde durmak gerektiğini ve insanın kalitesinin yükselmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama maalesef geldiğimiz noktada, medenileşme barbarizme doğru, neobarbarizm ya da postbarbarizme doğru bir dümen kırmış durumda.
▪ Mim Kemal Öke:
Siz dediniz insanın içerisinde huzursuzluk var.
Artık insan nimet olmaktan çıkmış, külfet olmaktadır başkasına. Rahmet olmaktan çıkmış, bela olmaktadır başkasına.
Kendi içinde barışa ulaşamayan nasıl başkalarına barış versin? Daha da kötüsü insan giderek katılaşmakta, kabalaşmakta; kadınlara, çocuklara, ağaçlara, böceklere, aleme karşı küstahlaşabilmekte. Bütün bunların ötesinde çok da ağır şekilde ötekileştirildiğini görüyoruz. Yükselen bir ideoloji varsa o nefrotolojidir. Bu nefreti gidermenin yolu; muhabbeti yani Muhabbetna(ğ)me'yi yazmaktır. İnsanların kalbindeki o muhabbetin kapılarının kilitlerini sökmek lazımdır. Paslarını çözmek lazımdır, muhabbet ondan önemlidir.
Bu dünyanın sonu olmayacaksa, bu bir kıyamet alameti değil ise, bizim yeniden Allah'ın öngördüğü veçhiyle şu alemi Allah'ın yaratılış nedenine uygun olarak yeniden inşa etmemiz, inşa edemesek bile gayret etmemiz gerekmektedir. Bunun için de en önemli nokta, bu muhabbeti yeniden bir iyilik senfonisi olarak dünyanın üzerine çevirebilmektir. Peki, bunu nasıl yapabiliriz?
Vallahi iki şey var bunlardan bir tanesi musikidir , ikincisi engellerdir. Engeller iyilik fenerleridir. Muhabbet elçileridir. İnsanlara biraz da 9/5 çalışırken durun, düşünün; paranın, katın, yatın dışında biraz da zaman ayırın. Nereye zaman ayırın, hayra zaman ayırın.
Dediniz varoluşsal bir ıstırap içerisinde insanoğlu. Nedendir? Çünkü insan, kendini mutlu ederek mutlu olacağını zannediyor. Yanlış. Gidiyorsunuz psikologlara aman diyor kendini sev. Tamam da, bir ben var bende benden içerü. Eğer o ben üzerinde duracaksanız, o ben benlik olur ama o benin üzerinde durmayacaksanız, başkalarını dışlayarak mutlu olmanız mümkün değildir. Bir insanın mutluluğu başkalarını mutlu etmekten geçer.
Bu noktada kitabınızda da bahsettiğiniz üzere müziğin iyileştirici gücünü hepimiz artık biliyoruz. Semanın da iyileştiriciliğinden bahsediyorsunuz, semanın terapi boyutundan bahseder misiniz?
▪ Mim Kemal Öke:
Sadece sema değil sema dediğimiz vakit semayı genel almak lazım. Yani zikrullah olarak düşünmek lazım. Eğer insanın hayatında namaz amel değil de iman hükmündeyse o zaman iyileştiricidir . Allah adını anmak zikretmek, insanın nefesini temizler. Bu temiz nefes insanın kalbini, kan dolaşımını, vücudunu temizler. Yani detoks yapar. Neyi atarsınız? Maddi ve manevi nefis unsurlarını vücudunuzdan söküp atarsınız.
Aslında çok yakınımızda…
▪ Mim Kemal Öke:
Değil mi? İşte sema da Mevlevi sema da bunun önemli bir karşılığıdır. Sema kalktığınız vakit orada yapılan miracınıza varabilmektir. Sema bu açıdan insanı gerçekten de iyileştiren terapi değil, aynı zamanda da tedavi unsurlarından bir tanesidir. Ama şunu da söyleyelim. Ne olur bana kimse kızmasın ama kızıyorsa da ne yapalım affetsinler. Bu ticari bir mesele değildir, bu hayırseverlik meselesidir. Sema bir terapi olarak satışa tabi değildir. Bunun niyazı vardır, nazı vardır ama bu niyazı da bir daha düşünmek lazımdır. Eğer bu işin arkasında para varsa, parasal beklenti varsa, bizim darüşşifalardaki uygulamamızın içerisinde yer almaz. Bu tasavvufun kendi edebi, ahkamı ve erkanı içerisinde yer almaz.
Koku ile ilgili belirttiğiniz anekdotlara hayran kaldık. Allah dostunu kokudan nasıl anlarız, kitabı okuyan okuyucularınız olarak bunu biliyoruz ancak izleyenlerimiz için anlatabilir misiniz?
▪ Mim Kemal Öke:
Bizim darüşşifalarda koku terapisi vardı biliyor musunuz? Bir mürşid-i kamili nasıl anlarsınız, kokusundan anlarsınız. Herkes duyar mı bu kokuyu, duymaz ama duyan duyar.
Koku insanı tıpış tıpış tıpış huzur-u ilahiye götürür. Nedir huzur-u ilahiye götürdüğü nokta? Elest bezmidir. Cenab-ı Hakk sizi karşısına almış ve demiştir ki; "Ben sizin rabbiniz değil miyim? Bela" demişsinizdir. "Evet, sen bizim Rabbimizsin" dediğiniz andan itibaren, aşk o anda başlamıştır. Orada o görüntünün içerisinde koku vardı, işte cennet… Havatır … Cezbe...
Allah'ın cezbe kanunları, nasıl fizik ve matematikle dünyamızı yörüngesinde tutuyorsa, aynı şekilde insanın da yörüngede, yani yolda kalabilmesi de birtakım göstergelere bağlı. Biraz evvel göstergelerden bahsettik, gösterge biliminden bahsettik. Koku da bir göstergedir. Neyi gösteriyor, sana işaret ediyor, oraya bak diyor. Bak oraya diyor, git diyor, nihai istikametin Allah'tan geldik Allah'a gidiyoruz. Arasında kimle beraberiz? Şeytanla mı?
Hocam şimdi biraz eskilere gideceğim. Cambridge'de bulunduğumuz vakitlerdi ki bu 70'lere tekabül ediyor diye biliyorum. Dünyada Beatles, quin gibi önemli kırılmalara yer açan gruplar hâkimdi biliyorsunuz siz de. Bu müzikler eşliğinde dönemin hakim hippi kültürünü eğer ele alırsak o devirde ve bugün bunu nasıl görüyorsunuz?
▪ Mim Kemal Öke:
Müzik tarihini verirken o hippi kültürü üzerinde durdum. O bir tepkiydi, isyandı. Baktığımız vakit, Rock da bunların içerisinde sayılabilir fakat nedense öyle bir yakınlık kesbetmedim onlarla. Bugün de hakikaten gürültü imalatçısı birtakım sesler çıkartarak buna müzik demeye çalışanlar var. Ama müzik, bizim kendi kültürümüzde semalardan dünyaya inmiştir, nüzul etmiştir. Siz uruc edemezseniz, yükselemezseniz bu kaviste geri kalırsanız, o zaman bu çok zararlı bir illet haline gelir ve insanları kendi benliklerinden, kişiliklerinden ve ruhlarından eder. Ben o zamanlarda yurt dışında olduğum vakit sevdiğim müzikler klasik müziklerdi. Çaykovski'yi, Chopin'i çok severdim mesela…
Burada da iyi bir musiki altyapınız varsa, o zaman siz Dede Efendi'yi daha iyi anlarsınız. Onun yüksekliğini, irtifanı daha iyi kaydedilebilecek meziyetlere sahip olursunuz.