Osmanlı’nın ateşten hızlı kahramanları “Tulumbacılar”
"Yaman geliriz yaman gideriz" naraları ve cesaretleri ile bir dönem ahşap evlerin saltanat sürdüğü İstanbul'u yangınlardan koruyan ve semt sakinlerinin yiğitlik, şeref ve namusunun timsali tulumbacıların, itfaiye teşkilatına dönüşme yolculuğu 1925 yılında başlar. Türkiye'de her yıl 25 Eylül 'de başlayıp 1 Ekim günü biten hafta, yangın haftası olarak kutlanır.
Giriş Tarihi: 29.09.2018
12:54
Güncelleme Tarihi: 29.09.2018
13:16
MESCİDLERE KONULDU
Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da kaldırılmasının ardından Tulumbacı Ocağı da kaldırıldı. Tıphâne olarak kullanılması kararlaştırılan Tulumbacıbaşı Konağı'nda ve ocakta bulunan tulumbalar seraskerliğe nakledildi. Kısa süre sonra 2 Ağustos 1826'da büyük Hocapaşa yangını çıkınca tulumbacı ocağı tekrar gündeme geldi. Bu sebeple yeni kurulan Asâkir-i Mansûre'ye bağlı yangıncı taburları teşkil edildi. Tulumbacı kelimesinin yerine "yangıncı"nın tercih edilmesi ilkinin yeniçeriliği ve önceki dönemi hatırlatmasındandı. 1827 Eylül'ünde itfaiye hizmetlerinin aksamadan yürütülebilmesi amacıyla yangıncılar bir müdüriyet şeklinde yeniden teşkilâtlandırıldı.
Hocapaşa yangını tulumba teşkilâtının süratle ihyasını ve nefer sayısının arttırılmasını zorunlu kıldığından çıkarılan ferman gereği İstanbul halkı her semte, her mahalleye bir tulumba tedarik etti; böylece sonraları çok ün kazanacak olan mahalle tulumbacılığı ortaya çıktı. Bu tulumbalar başlangıçta müslüman mahallelerinde mescidlere, hıristiyan mahallelerinde kiliselere kondu.
TULUMBA TAKIMLARININ İLGİNÇ İSİMLERİ
Tulumbacılık, İstanbul'da gündelik yaşamın ve folklorun önemli unsurlarından biriydi. Tulumba takımlarının isimleri de ilginçti: Toygartepeliler, Çengelköy Türkleri, Hasköy Mûsevîleri, Kazlıçeşmeliler vb. İstanbul gençleri ve özellikle ayak takımından gençler arasında tulumbacılık bir sevda halini alınca pazı kuvveti, pençe ve koşarlı ayak iddiaları başladı ve bir mahallenin tulumba sandığı semt sakinlerinin yiğitlik, şeref ve namusunun timsali oldu. Sadece çevik ve gözü kara tipler olarak değil aynı zamanda semâi, mani ve destan okumakla da ün salan tulumbacılar 19. yüzyıl İstanbul hayatının önemli tiplerinden biriydi.
İSTANBUL'DA ÜÇ YANGIN KULESİ
İstanbul'da yangın gözetlemek üzere ilki 1750'de inşa edilen ve Beyazıt, Galata, Vaniköy'ün arkasında İcadiye'de olmak üzere üç yangın kulesi bulunmaktaydı. Yangın kulelerden görülmüşse gündüz bir kırmızı/sarı bayrak veya iki yana sepet asılırdı. Yangın gece vuku bulursa kırmızı bir fener ve maytap yakılarak İcadiye Kulesi'ne bildirilir, oradan top atılarak bütün İstanbul'a duyurulurdu. Bu amaçla kulelerden davul çalındığı dönemler de olmuştur. Yangın duyurulduktan sonra seraskerlik binasının avlusunda bulunan Harîk Köşkü'nde yangını gözetlemeye memur, "köşklü" adı verilen nöbetçi ulaklar durumu mahalle bekçileri ve tulumbacılara haber verirdi. (Fotoğraflar: İstanbul İtfaiyesi)