Parmaklarda ölümsüzleşen tasarımların ustası
Öcal, geliştirdiği "nafatif heykel tekniği"yle tasarladığı mücevherlerde kullandığı değerli taşların içine Atatürk'ten Mevlana'ya, tarihi yapılardan fantastik figürlere kadar her türlü formu işleyerek, takı tasarımını farklı bir sanata dönüştürüyor.
Giriş Tarihi: 23.08.2018
17:33
Güncelleme Tarihi: 23.08.2018
17:49
Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçısı sadekar Viktor Öcal, geliştirdiği ''negatif heykel tekniği'' ile yüzük olarak tasarladığı değerli taşların içine Atatürk'ten Mevlana'ya, tarihi yapılardan fantastik figürlere kadar her türlü formu işliyor.
Sadekar Viktor Öcal'ın öyküsü, 1983 yılında yolunun Kapalıçarşı'ya düşmesiyle başladı. Döneminin önemli ve önde gelen ustalarının yanında çıraklık yaparak sadekarlığı öğrenen Öcal, sırasıyla Varujan ustadan tombak tekniğinin devamı olan yaldızcılığı öğrendi. Papken ustadan Fransız stilinde, Onno ustadan anturaj, Civan ustadan ardeco, Osgiyan ustadan alaturka, Herman ustadan modern stilde mücevher yapımı üzerine eğitim alan Öcal, yetiştiği dönemde emekli olan Edmon ustanın desteğiyle platin üzerine çalışmalar yaptı. Öcal, Kadim Biros ustanın desteğiyle kendini geliştirdi.
Papken ustanın yeri, Öcal için her zaman ayrı oldu. Ustasını her zaman baba yarısı olarak gördü.
Sanayileşmeye başlayan firmalara prototip (kalıp) çalışmaları yapan Öcal, ilerleyen dönemlerde yaylı mekanizmalarla işleyen kilit sistemleri üzerine çalışmalarda bulundu.
Gelişmekte olan 30'a yakın firmaya Ar-Ge alanında destek veren Öcal, ayrıca dönemsel olarak plastik rekonstruktif ve estetik cerrahi alanında cerrahların ihtiyacı olan alet, araç ve aksamları, altın, platin ve çeliği işleyerek üretti.
"Sanat altın bileziktir"
"Okumaya, diplomaya meslek olarak bakıyoruz ama sanat altın bileziktir. Dünyanın her tarafında bozdurup paraya çevirebilirsiniz. Nereye giderseniz gidin bir şekilde sizi ayakta tutar. Çok zengin olur musunuz tartışılır ama aç kalmayacağınız kesindir, diğer mesleklere göre." diyecek kadar mesleğindeki ustalığına güvenen Öcal, 20 yaşına geldiğinde kendi atölyesini kurdu.
Papken ustasının "El tokadı yemeyen adam, adam olmaz" sözünü de her zaman kulağına küpe edinen Öcal, 1997 yılında tanıştığı taş işleme ustasına destek verirken taşları öğrenmeye başladı.
Bıraktığı okulları daha sonra dışarıdan bitirerek bir yandan da okul serüvenine devam eden Öcal, çırak, kalfa, usta olarak ilerlediği meslek hayatının yanında bu kez de öğrenci olmanın farklılığını yaşadı.
"Geleneksel sanatlarda yanlış işler yapılıyor"
Yaptığı mesleğin, sanat algısının açık olmasını gerektirdiğini dile getiren Öcal, "Geleneksel sanatlarda aslında günümüzde, ülkemizde çok yanlış işler yapılıyor. El yapımı ile el sanatı arasındaki farkı bir türlü ayıramadık. Yani bir şey nerede el yapımıdır, nerede el sanatıdır ve sanat nerede başlar..." dedi.