Ramazan'ın vazgeçilmez sahur eğlencesi: Karagöz ve Hacivat
Karagöz ve Hacivat, Ramazan'ın vazgeçilmez eğlencelerinden biriydi. Osmanlı'da özellikle de Ramazan ayı yaza denk geldiğinde geceleri sahura kadar değerlendirilirdi. Karagöz ustaları on bir ayın sultanında özel, Kadir Gecesi'ne kadar geçen 28 gün için 28 oyun hazırlardı. Bu gölge oyunu yüzlerce yıl insanların gönlünde yer etti. Peki, Karagöz ve Hacivat gerçekten yaşadı mı?
Giriş Tarihi: 07.05.2020
15:48
Güncelleme Tarihi: 18.04.2021
14:17
Karagöz oyunu, İslam medeniyetinde zıll-i hayâl (hayal gölgesi), hayâl-el sitare (perde hayâli) gibi çeşitli adlarla anıldı. Tasavvufta bu gölge oyunun sahnesi, dünyaya, insanlar ve diğer varlıklar perdedeki geçici hayallere benzetildi. Bu benzetme ile oyundaki hayaller nasıl bir perde arkasındaki sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıklar da görünmeyen bir yaratıcı tarafından hareket ettirildiği anlatılmak istenirdi.
KARAGÖZ VE HACİVAT GERÇEKTEN YAŞADI MI?
Karagöz ve Hacivat'ın gerçekten yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa nerede nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmez. Yüzlerce yıl insanların gönlünde yer eden bu gölge oyununun kahramanlarının birtakım söylentilerle gerçekten yaşadıkları ileri sürüldü. Bu rivayetlerden biri de Karagöz ve Hacivat'ın Orhan Gazi döneminde yaşadığıydı. Buna göre Hacivat duvarcı, Karagöz demirciydi. Bir cami inşasında çalışan Karagöz ve Hacivat, işçileri eğleyerek inşanın uzamasından sorumlu tutuldu ve idam cezasına çarptırıldılar. Böylece dünya perdesinden eteklerini çekip hayal perdesine geçtiler.
Perdede hayat bulan Karagöz oyunu
Evliya Çelebi' ye göre, Karagöz ile Hacivat yaşamış kişilerdi. Çelebi, onun devrinden 400 yıl öncesine ait bir rivayeti aktarır. Buna göre iki kahramandan Karagöz, Kırkkilise'den İstanbul Tekfuru Konstantin'in seyisi Sofyozlu Bâlî Çelebi'ydi. Hacivat ise Selçuklu Sultanı Alâeddin devrinde yaşayan Yorkça Halil adında biriydi ve bu iki kişi arada bir buluşurlardı.
Dünyanın en büyük seyyahı
Karagöz ve Hacivat'ın gerçek olup olmadığı üzerine uzun tartışmalar yapıldı. Filibeli Mithat Bey , 1333 yılında Hisar'daki Ortapazar medresesi kitaplığında "Hayat ve Menakıb-ı Kara Oğuz ve Hacı Ehvad" adında bir kitap bulunduğunu, sonra bir yangında yanmış olduğunu belirtir. Buna göre Karagöz, Orhaneli Karakeçili aşiretinden Kara Oğuz adını taşıyan bir köylüydü. Fakat onun adı sonradan Kara Öküz'e çevrildi. Arkadaşı Hacı Ahvad ile birlikte düzenlerken Şeyh Küşteri'nin ilgisini çekti. Şeyh Küşteri, sonradan Kara Öküz'ü Karagöze çevirdi.
Bir başka rivayete göre ise Karagöz, Karakuş'tan bozmaydı. Karakuş üzerine çeşitli halk hikâyeleri, fıkralar üretilmiş olan Selahaddin-i Eyyubi'nin subaylarından ve devlet adamlarından olan Bahaeddin Karakuş'tu.
Geleneksel Türk tiyatromuzun gölge oyunu Karagöz ve Hacivat'ı, perdeye aktaran ilk kişi Şeyh Küşteri'ydi. Küşteri, Hacivat ve Karagöz'ün deriden yapılmış tasvirlerini perde arkasından oynatarak şakalarını tekrar etti. Bundan dolayı da Karagöz perdesine Küşteri Meydanı da denilir.
Gölge oyununun diğer adı hayal oyunuydu. Bu gölge oyunu, deriden kesilen ve tasvir adı verilen insan, hayvan, bitki, eşya gibi tasvirler arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılırdı.