Sanat tarihine damga vurmuş 10 tablonun hikayesi
Üzerinden yıllar geçse de hafızalardan bir an olsun çıkmayacak bazı eserler var ki, zihinde güçlü etkiler bırakır. Peki, ünlü ressamların elinden çıkan bu tabloları meşhur yapan hikayeler nelerdir?
Giriş Tarihi: 15.09.2019
15:06
Güncelleme Tarihi: 15.09.2020
11:56
İnci Küpeli Kız - Johannes Vermeer
Vermeer 1675'ten 19. yüzyılın yarısına kadar unutulmuşluğa terk edilen bu eserini, ışık gölge tekniğiyle çizer. Aynı zamanda çizim için fotoğraf makinesinin ilk türlerinden biri olan "camera obscura"dan (karanlık kutu) yardım almıştır.
Mükemmeliyetçilik tutku olan, Johannes Vermeer 43 yıllık yaşamında sadece 35 eser yaptığı biliniyor. Kimi zaman Kuzeyin Mona Lisa'sı ya da Hollandalı Mona Lisa olarak adlandırılan bu eser tek bir odak noktası ile tüm bakışları kendine çekebiliyor.
Küpenin sırrı neydi?
Tablonun en dikkat çekici detayı olan küpe, söylentilere göre ünlü ressamın eşine aitti. Tablodaki figürün bakışlarının altındaki gizem ve Vermeer'in tabloya bakış açısı, ünlü eserin yüzyıllardır süregelen sırrın hala neden çözülemediğini ortaya koyuyor.
Okumak isteyenler için meşhur romanı:
Tracy Chevalier'in, sanatsal bakış açısı ve duygusal uyanış üzerine kurduğu "İnci Küpeli Kız" adlı romanı, tarih ve kurmacayı bir araya getirmiştir.
İzlemek isteyenler için meşhur filmi:
Yönetmen Peter Webber tarafından 2003 yılında yapılan "İnci Küpeli Kız" filmi ise aynı adlı romandan Olivia Hetreed tarafından uyarlanmıştır.
Adem'in Yaratılışı - Michelangelo Buonarroti
"Başkalarını öldüren şeyler beni yaşatıyor."
4 yıl boyunca tek başına boyadı
Kendini heykeltıraş olarak tanımlayan Michelangelo'nun en önemli eserlerinden "Adem'in Yaratılışı", yaratılış efsanesindeki büyük ayrılmayı ve birbirine ancak parmak ucu kadar yakın ama bir o kadar ayrı Adem'in hikâyesini konu alır. Bu eser hakkında söylenen Tanrı'nın ilk insan Âdem'e hayat vermesini betimlediğidir.
Kaplumbağa Terbiyecisi - Osman Hamdi Bey
Dünyadaki terbiye edilmesi en zor hayvanlardan biri kaplumbağa olduğunu biliyor muydunuz?
Osman Hamdi Bey, birçok oryantalist ressam gibi beğendiği bu tabloyu bir kez daha çizmiştir. Bu eserinde Osmanlı'daki bürokrasinin ne kadar ağır işlediğini anlatmaya çalışır. Dolayısıyla eserin ana teması toplum ve yönetim eleştirisi olmuştur.
Tablo bize ne anlatıyor?
Tabloda gördüğümüz erkek figürü Osman Hamdi Bey'dir. Üzerinde derviş kaftanı olan, sakallı, kambur yaşlı bir adam bir adam bakımsız bir odada, marul yiyen kaplumbağalara bakarken görürüz. Bu adamın yaşlı fakat aynı zamanda yorgun bir görüntüsü vardır.
Sırtında bir nakkare, ellerini arkasında kavuşturmuş, bir neyi tutuyor. Nekkare Mevlevî musikisinin temel çalgılarından birisidir. Ney ise Mevlânâ'nın Mesnevi'nin başında geçen denli bir müzik aletidir: "Dinle ki, neyden şikâyet ediyor; ayrılıkları hikâye ediyor..." Ney huzurdur, sabırdır...
Zeminde ise toplamda beş kaplumbağa var ve kaplumbağaları, nakkare çalarak ve ney üfleyerek terbiye etmeye çalıştığını görüyoruz.
Neden kaplumbağalar?
Lâle Devrindeki Sadabad eğlenceleri sırasında, hava karardıktan sonra sırtlarına mum dikilerek serbest bırakılan kaplumbağalar olduğu öne sürülmüştür. Sarayda birçok görevde bulunan Osman Hamdi Bey, tabloda kendini terbiyeci, kendisine uyum gösteremeyen astlarını ise marula ulaşmaya çalışan kaplumbağalar olarak göstererek, onları hicvetmektedir.
Amerikan Gotiği - Grant Wood
Bugüne kadar en çok parodisi yapılmış olan bu tabloya baktığımızda kapıldığınız ilk his bu insanların karı koca olduğudur. Ancak Wood, bu ikiliyi evli bir çift değil, bir baba-kız olduğunu belirtir. İki figür de 19. yüzyıl Amerikan kıyafetleri içindedir. Mistik bir atmosfer içinde gotik bir pencerenin önünde duran bu insanlar, Wood'un kız kardeşini ve onun diş doktorunu temsil eder. İlk başta annesini model almak istemiş ama bu durum annesini strese sokacağı için vazgeçmiştir.
Wood, çok beğendiği bu evi ve içinde yaşamasını hayal ettiği insanları resmetmiştir. Tamamen estetik kaygıyla yapılmıştır. Kısa bir süre içinde tanınan bu eser Amerika'nın simgesi haline geldi.
"Verebileceğim tek şey tablolarım, onlar olmadan ben bir hiçim."
"Bir gün iki arkadaşımla yolda yürüyordum ve güneş batmak üzereydi. Birden gökyüzü kan kırmızı oluverdi. Durup köprünün demirlerine yaslandım. Konuşamayacak kadar yorgun hissettim o an. Kırmızının tonları mavi ve siyah karışımı fiyordu dolduruyordu. Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler, ancak ben olduğum yerde kalakaldım. O anda doğanın inanılmaz bir sesle çığlık attığını duydum."
Norveçli ressam Edvard Munch, bu resmi ilk kez 1893 yılında çizdiği eserde psikolojik acıyı çağrıştırdığı yadsınamaz bir hakikattir. Munch'un insanın varoluşsal ızdıraplarını anlattığı eserde, sarı turuncu, kırmızı dolu bir gökyüzünün altında, hem kadına hem erkeğe benzeyen, gözleri fal taşı gibi açılmış, kan donduran bir çığlık patlatan bir insan tasviri görürüz.
5 farklı çığlık
Bu çığlıklar ressamın, "doğanın çığlığını" duyduğunu ifade etmektedir. Ayrıca eser 119 milyon 922 bin 500 dolara satılarak müzayede yoluyla satılan en pahalı eser olarak tarihe geçmiştir.
Tablo 1984 yılında çalındı
Kış Olimpiyatları sırasında, Oslo'daki müzeye giren hırsızlar, "zayıf güvenlik önlemleriniz için teşekkürler" yazan bir not ile tabloyu çaldılar.