Tarihte bugün: 25 Eylül 1913'de Sebilürreşad'da çıkan haberler
Sebilürreşad, yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu oldu. Yazı kadrosunda Mehmet Akif, İsmail Hakkı, Mehmet Tahir, Abdürreşid İbrahim gibi isimlerin yer aldığı dergi, İslam aleminin uyanması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes görev kabul etti. Dünyanın değişik bölgelerinde bulundurduğu yazarlar sayesinde oralarla ilgili sağlıklı haberlere yer verdi. Japonya'dan Balkanlara kadar geniş bir okuyucu ve yazar kitlesi bulunuyordu. Sizler için 25 Eylül 1913'de Sebilürreşad'da yer alan yazıları derledik.
Giriş Tarihi: 25.09.2020
17:10
Güncelleme Tarihi: 25.09.2021
10:52
MÜSLÜMANLAR İSTİKBALLERİNİ ANCAK HAKİKATEN MÜSLÜMAN OLMAKLA MUHAFAZA EDEBİLİR
Ser-levhamı görenler: " Niçin, biz hakikaten Müslüman değiliz de yalandan mı Müslümanız?" diyeceklerdir. Ben tekrar edeceğim: Biz Müslümanlar ne vakit hakikaten Müslüman olursak , yani dinimizin ulviyet ve kıymetini takdir ederek onun evâmirini hakkıyla îfâ edersek, o zaman dünyada mes'ûd yaşamak için ne lâzımsa hepsine mâlik olduğumuzu göreceğiz. Bu, muhakkaktır. Bugün düşünelim:
Başımıza ne gibi fenalıklar gelmişse hepsinin müsebbibi dinsizliktir. Bilinmelidir ki dinsizlik yalnız Ehl-i Kitâb'ın gayrı olmak demek değildir.
*Ser-levha: Yazının başlığı ulviyet:Yücelik , yükseklik
Dininin evâmirini istihfâf eden bir Müslüman da dinsiz, hem de katmerli dinsizdir. Âdî dinsiz, dîni olan ve bâ-husûs dünyanın en ulvî dinine sâhib bulunan bir Müslümanın dîni istihfâfı, ona âdem-i riâyet ve itâati hiçbirdir.
Allâh, bize: "Düşmanlarınız nasıl hazırlanırsa onlardan geri kalmayınız!" dedi. İşte size bir emr-i dînî. Yaptık mı? Dinimiz bize emr ediyor: "Birbirinizi yemeyiniz, ittihâd ediniz" . Biz ise, birbirimizin gözünü oyduk. Birbirimizin ayağının altına karpuz kabuğu koymaya çalıştık. Hırs, gözümüzü o kadar bürümüştü ki, arada memleketin fedâ olduğunu bile görmüyorduk. Dinimiz bize emr ediyor: " Muhârebede düşmanın önünden kaçmayınız, din uğrunda çarpışınız, öldürünüz". Aksi takdîrde Allâhu Zü'l-Celâl sizi şöyle yakar, böyle tecziye eder. Biz, buna mukabil bilmem ne gibi bir sevkın taht-ı te'sîrinde; "Orduda bozgunluk var" sözünü çıkarıyor; çarpışacağımız, öldüreceğimiz yerde silâhımızı atıyorduk.
İşte biz dinimizin emirlerine bu sûretle itâatsizlik, riâyetsizlik ettik. Bütün bunları yaptık. Ne olduk? İki yüz bin askerimiz türlü türlü suretlerde şehit oldu. Mecrûhlarımız çamurlar içinde kıvranarak, düşman süngüleri altında inleyerek can verdi.
Fahreddin Necib
REUTERS AJANSININ MÜNASEBETSİZLİKLERİ
Bu hâin yalancı ajans, bil-iltizâm Osmanlıların dâimâ fenâlıklarından bahseder durur. Cüz'î bir şeyi i'zâm ve o yalan haberlerini Hindistan'a, dünyanın hemen her tarafına neşr ve işâa eder.
Buraya geleliden beri Osmanlıların lehinde olarak bir tek havâdisine tesâdüf etmedim. Yalancılıkta, hâinlikte bu ajans kadar mâhir tasavvur edilmez.
Zâten İstanbul'daki muhabirleri bâri namuslu ve sağlam ayakkabı olsalar yine bir şeydir. Fakat bilâkis asıl bu tatlı su frenkleri, insanlığın, beşeriyetin mesh olunmuş soyundandırlar.
Reuters Ajansı'nın İstanbul ve Memâlik-i Osmâniyye hakkında verdiği havâdisler hep fenâ ve yalandır. Yalan bir havâdisi neşr etmekten utanıp sıkılmayan bir ajans ise Reuters'dir.
Bana kalsa Reuters muhbirlerinin yüzlerine karşı hükûmet-i mahalliyye kapılarını seddedip onları köpek kovarcasına devâirden kovmalıdır. Çünkü bunlar havâdis peşinde nâmûskârâne bir sûrette gezmiyorlar. Ancak İstanbul meyhâne ve sokaklarından kaptıkları çirkefleri öteye beriye fırlatmakla iştigal ediyorlar.
SAHÂİF-I TENKİD - MEHMET AKİF
Şu küçük mukaddimeye tahsîs olunan ilk iki bendden sonra büyük vâlidenin mecrûhâne feryâdlarıyla hikâye başlıyor. Acıklı, pek acıklı bir hikâye: Bunda ne ufak bir tasannu' var, ne bir külfet ihtiyâr olunmuş. Kudret-i tasvîriyye "O pembe pembe yanaklar kireç kesildi bugün" gösterdiği levhaya ancak irtika edebilmiş. Çünkü musavvir büyük vâlide. Kadıncağız, Selmâ'nın hâlini daha müessir bir lisân ile de tasvîr edebilirdi. Fakat hissiyâtına kapılmazdan evvel kendisine müterettib bir vazîfe var: Oğluna hesâb vermek. Hemen bu vazîfesini îfâ ediyor:
Hekîm ilâcları oğlum bütün tesellidir İlâc yiyip iyi olmak, o bir tecellîdir!
Mecrûhâne: Yaralı olarak Müterettib : Terettüb eden