Arama

Tarihte bugün: 25 Eylül 1913'de Sebilürreşad'da çıkan haberler

Sebilürreşad, yayın hayatına başladığı ilk günden itibaren İttihad-ı İslam düşüncesinin savunucusu oldu. Yazı kadrosunda Mehmet Akif, İsmail Hakkı, Mehmet Tahir, Abdürreşid İbrahim gibi isimlerin yer aldığı dergi, İslam aleminin uyanması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes görev kabul etti. Dünyanın değişik bölgelerinde bulundurduğu yazarlar sayesinde oralarla ilgili sağlıklı haberlere yer verdi. Japonya'dan Balkanlara kadar geniş bir okuyucu ve yazar kitlesi bulunuyordu. Sizler için 25 Eylül 1913'de Sebilürreşad'da yer alan yazıları derledik.

Dininin evâmirini istihfâf eden bir Müslüman da dinsiz, hem de katmerli dinsizdir. Âdî dinsiz, dîni olan ve bâ-husûs dünyanın en ulvî dinine sâhib bulunan bir Müslümanın dîni istihfâfı, ona âdem-i riâyet ve itâati hiçbirdir.

Allâh, bize: "Düşmanlarınız nasıl hazırlanırsa onlardan geri kalmayınız!" dedi. İşte size bir emr-i dînî. Yaptık mı? Dinimiz bize emr ediyor: "Birbirinizi yemeyiniz, ittihâd ediniz". Biz ise, birbirimizin gözünü oyduk. Birbirimizin ayağının altına karpuz kabuğu koymaya çalıştık. Hırs, gözümüzü o kadar bürümüştü ki, arada memleketin fedâ olduğunu bile görmüyorduk. Dinimiz bize emr ediyor: "Muhârebede düşmanın önünden kaçmayınız, din uğrunda çarpışınız, öldürünüz". Aksi takdîrde Allâhu Zü'l-Celâl sizi şöyle yakar, böyle tecziye eder. Biz, buna mukabil bilmem ne gibi bir sevkın taht-ı te'sîrinde; "Orduda bozgunluk var" sözünü çıkarıyor; çarpışacağımız, öldüreceğimiz yerde silâhımızı atıyorduk.

İşte biz dinimizin emirlerine bu sûretle itâatsizlik, riâyetsizlik ettik. Bütün bunları yaptık. Ne olduk? İki yüz bin askerimiz türlü türlü suretlerde şehit oldu. Mecrûhlarımız çamurlar içinde kıvranarak, düşman süngüleri altında inleyerek can verdi.

Fahreddin Necib

  • 5
  • 10
REUTERS AJANSININ MÜNASEBETSİZLİKLERİ
REUTERS AJANSININ MÜNASEBETSİZLİKLERİ

Bu hâin yalancı ajans, bil-iltizâm Osmanlıların dâimâ fenâlıklarından bahseder durur. Cüz'î bir şeyi i'zâm ve o yalan haberlerini Hindistan'a, dünyanın hemen her tarafına neşr ve işâa eder.

Buraya geleliden beri Osmanlıların lehinde olarak bir tek havâdisine tesâdüf etmedim. Yalancılıkta, hâinlikte bu ajans kadar mâhir tasavvur edilmez.

Zâten İstanbul'daki muhabirleri bâri namuslu ve sağlam ayakkabı olsalar yine bir şeydir. Fakat bilâkis asıl bu tatlı su frenkleri, insanlığın, beşeriyetin mesh olunmuş soyundandırlar.

Reuters Ajansı'nın İstanbul ve Memâlik-i Osmâniyye hakkında verdiği havâdisler hep fenâ ve yalandır. Yalan bir havâdisi neşr etmekten utanıp sıkılmayan bir ajans ise Reuters'dir.

Bana kalsa Reuters muhbirlerinin yüzlerine karşı hükûmet-i mahalliyye kapılarını seddedip onları köpek kovarcasına devâirden kovmalıdır. Çünkü bunlar havâdis peşinde nâmûskârâne bir sûrette gezmiyorlar. Ancak İstanbul meyhâne ve sokaklarından kaptıkları çirkefleri öteye beriye fırlatmakla iştigal ediyorlar.

  • 7
  • 10
SAHÂİF-I TENKİD - MEHMET AKİF
SAHÂİF-I TENKİD - MEHMET AKİF

Şu küçük mukaddimeye tahsîs olunan ilk iki bendden sonra büyük vâlidenin mecrûhâne feryâdlarıyla hikâye başlıyor. Acıklı, pek acıklı bir hikâye: Bunda ne ufak bir tasannu' var, ne bir külfet ihtiyâr olunmuş. Kudret-i tasvîriyye "O pembe pembe yanaklar kireç kesildi bugün" gösterdiği levhaya ancak irtika edebilmiş. Çünkü musavvir büyük vâlide. Kadıncağız, Selmâ'nın hâlini daha müessir bir lisân ile de tasvîr edebilirdi. Fakat hissiyâtına kapılmazdan evvel kendisine müterettib bir vazîfe var: Oğluna hesâb vermek. Hemen bu vazîfesini îfâ ediyor:

Hekîm ilâcları oğlum bütün tesellidir
İlâc yiyip iyi olmak, o bir tecellîdir!

Mecrûhâne: Yaralı olarak
Müterettib: Terettüb eden

Bîçâre büyük vâlide, bu sûzişli hükmü verir vermez asıl maksadına geliyor: Oğlunu Selmâcığın hâlini göstermek onun derdine dermân aramak için da'vet etmemiş, Selmâ'nın vâlidesi için çağırmış. Selmâ artık perî-i mevtin aguşuna düşmüş bir melek, o perînin bir darbe-i cenâhıyla dâmânına bütün annelerin yürekleri asılsa yine uçacak, evyâh! Fakat Selmâ'nın annesi var; onu helâk olmaktan kurtarmalı. İşte, vâlide oğlundan bunu bekliyor; oğluna; kardeşini kurtar diyor.

Oğlu bu vazîfeyi der-uhde ediverdiği dakikada ise ona nasıl bir bâr-ı girân tahmîl etmiş olduğunu düşünerek:

–Nasıl da söylersin?
Lâkırdı kâr edecek kim? Duyar mı hiç beriki?

Ali Ekrem

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN